Çalışmaya katılan olguların 45’i erkek ve 1’i bayandı. Olguların ortalama yaşı 29 yıl olup yaş aralığı 20 ile 53 yıl arasında idi. Sinir tiplerine göre en sık hasar gören sinir peroneal sinir idi. Peroneal sinir hasarı 14 olguda (%30, 4) mevcuttu. Bunu sırasıyla 11 olgu ile (%24) ulnar sinir, 9 olgu ile (%19, 4) siyatik sinir, 4 olgu ile (%8, 7) radiyal sinir, 2 olgu ile (%4, 5) brakiyal pleksus, 1’er olgu ile (%2, 15) mediyan sinir ve tibiyal sinir takip etmektedir (Tablo 1). Geri kalan 4 olgu ise (%8, 7) kombine olgulardan (birden çok sinirin etkilendiği) ibaret idi (Şekil
1).
Olguları incelediğimizde üst ekstremitede: en fazla sinir yaralanması ulnar sinirde ve alt ekstremitede ise peroneal sinirde tespit edildi. 16 olguda sinir hasarı (%34, 8) tuzak nöropati (TNP), 14 olguda (%30, 4) ateşli silah yaralanması, 3 olguda (%6.52) künt travma, 4 olguda (%8, 7) intramüsküler enjeksiyon, 8 olguda (%17, 4) kesici aletle yaralanma ve 1 olguda (%2, 17) ise kitleye bağlı bası sonucu meydana gelmişti (Şekil 2).
Çalışmamızda hastalara etyolojik faktörlere bağlı farklı cerrahi teknikler uygulandı. Cerrahi teknik olarak 32 olguya (%69, 6) dekompresyon+eksternal nörolizis, 7 olguda (%15, 2) nöromonitorizasyon eşliğinde dekompresyon+eksternal nörolizis ve 5 olguda (%10.9) sural sinir grefti, 1 olguda (%2, 7) nörorafi (uçuca epinöral tamir) ve 1 olguda ise tümör eksiyonu yapıldı. Yani toplam olarak 46 hastanın 39 tanesinde (%84, 8) dekompresyon+eksternal nöroliz uygulandı. Nöromo-nitorizasyon yapılmadan dekompresyon yapılan 32
hastadan 12’si peroneal sinir hasarıydı. 12 peroneal sinir hasarı olgusundan 3’nde klinik iyileşme olurken 9 olguda değişiklik olmadı. 6 siyatik sinir yaralanmasının 2’inde iyileşme, 1’inde kötüleşme ve 3 olguda ise klinik değişiklik olmadığı görüldü. Altı ulnar sinir yaralanması olgusunun 2’sinde klinik iyileşme, 1’inde kötüleşme ve 3 olguda ise değişiklik olmadığı görüldü. Dört radiyal sinir yaralanmasında ise klinik sonuçlar 2 iyileşme, 1 kötüleşme ve 2 olguda ise değişiklik olmadığı şeklindeydi. Diğer 2 brakiyal pleksus ve mediyan sinir hasarı olgularının ikisinde de iyileşme görüldü. Dekompresyon+eksternal nöroliz yapılan toplam 32 hastadan 11’inde klinik iyileşme, 3’ünde kötüleşme ve geri kalan 18 olguda ise değişiklik olmadığı gözlemlendi. Toplam 46 hastadan 5’inde anastomoz gerekti ve cerrahi teknik olarak sural sinir grefti ile onarım uygulandı. Bu olgulardan 3’ü ulnar sinir, diğer 2’si ise kombine olgulardı ve olguların beşinde de klinik iyileşme görülmedi.
Kırkaltı hastadan 7’sinde nöromonitorizasyon eşliğinde dekompresyon+eksternal nöroliz uygulandı. Yedi olgudan 3’ünde siyatik sinir hasarı mevcuttu ve siyatik sinir hasarlarının 3’ünde de klinik iyileşme gözlemlendi. Nöromonitorizasyon yapılan diğer 4 olgu ise tibial, ulnar, brakiyal pleksus ve peroneal sinir hasarıydı. Bu 4 olgudan 2’ sinde iyileşme olurken 2’sinde ise değişiklik olmadı. Kırkaltı hastadan geriye kalan 2 olgudan birinde nörorafi ve birinde ise kitle eksizyonu yapıldı. Her iki olguda da klinik iyileşme görüldü.
Serimizdeki 46 olgudan 14’ünün etyolojisinde ateşli silah yaralanması mevcuttu ve bu yaralanmaların 5’inde cerrahi sonrası klinik iyileşme, 1 olguda ise klinik kötüleşme saptandı. Diğer 8 olguda herhangi bir değişiklik olmadı. İyileşme olan olguların 3’ünde nöromonitorizasyon ile dekompresyon, 2’sinde ise dekompresyon+eksternal nöroliz uygulanmıştı. Dört olgunun etyolojisinde intramüsküler enjeksiyon mevcuttu. İntramüsküler enjeksiyona bağlı oluşan sinir hasarlarında 2 olguda klinik iyileşme, 1 olguda kötüleşme, 1 olguda ise değişiklik görülmedi. Sekiz olgunun ise etyolojisinde kesici veya delici alet yaralanması mevcuttu. Bu yaralanmaların 3’ünde klinik iyileşme olurken 5 olguda ise değişiklik görülmedi. Bu olguların 4’ünde sural sinir grefti ile, 1 olguda epinöral uçuca nörorafi, 3 olguda ise dekompresyon+eksternal nöroliz uygulandı. Tam sinir kesisi olan ve sural sinir grefti uygulanan olgularda klinik sonuçlar daha kötü olarak izlendi. Serimizdeki 3 olguda sinir hasarı künt travmaya bağlı oluşmuştu. Olguların 3’ünde de aynı cerrahi teknik (dekompresyon+eksternal nöroliz) uygulandı ve olguların 1’inde klinik iyileşme görülürken diğer 2 olguda klinik değişiklik olmadı. Tuzak nöropatiler olguların çoğunluğunu oluşturmaktadır. TNP olan olguların cerrahi tedavi sonrası 8 olguda klinik iyileşme izlenirken 7 olguda değişiklik olmadı, 1 olguda ise cerrahi sonrası klinik kötüleşme izlendi. TNP’lerde en çok uygulanan cerrahi teknik ise dekompresyon +eksternal nöroliz oldu.
Elektrofizyolojik olarak incelediğimizde; 46 hastanın 2’si (%4, 5) brakiyel pleksus hasarıydı. Postop 10. aydaki EMG’lerinde 1 olguda iyileşme mevcut iken diğerinde değişiklik yoktu. Kırkaltı hastanın 1’i (%2, 17) median sinir hasarıydı. Post-op. 9. aydaki EMG‘sinde iyileşme oldu. Kırkaltı hastanın 14’ü (%30, 4) peroneal sinir hasarıydı. Post-op 6. aydaki EMG’sinde 5 olguda iyileşme, 1 olguda kötüleşme ve 8 olguda değişiklik mevcuttu. Kırkaltı hastanın 4’ü (%8, 7) radiyal sinir hasarıydı. Post-op. 22. aydaki EMG’sinde 2 olguda düzelme, 1 olguda kötüleşme ve 1 olguda değişiklik olmadı. Kırkaltı hastanın 11’i (%24) ulnar sinir hasarıydı. Post-op. 11.aydaki EMG’sinde 2 olguda düzelme, 1 olguda kötüleşme mevcuttu ve 8 olguda değişiklik yoktu. Kırkaltı hastanın 9’u (%19, 6) siyatik sinir hasarıydı. Post-op 11.ayda EMG yapıldı. 4 olguda düzelme, 1 olguda kötüleşme mevcuttu ve 4 olguda ise değişiklik yoktu. Kırkaltı hastanın 1’i (%2, 17) tibial sinir hasarıydı. Post-op 11.ay EMG’-sinde iyileşme gözlemlendi. Olguların geriye kalanını ise kombine olgular oluşturmaktaydı. İki olgu ulnar+ median (%4, 5), 1 olgu ulnar+radiyal+median (%2, 17), 1 olgu ise (%2, 17) ulnar+radiyal şeklindeydi. Post-op. 8. ay EMG’sinde 2 olguda iyileşme mevcuttu ve diğer 2 olguda ise elektrofizyolojik değişiklik yoktu.
Olguların yaşlara göre dağılımında ise; Klinik iyi-leşme olan 19 olgudan 4’ü 22 yaşında, 2’si 23 yaşında, 2’si 24 yaşında, 2’si 25 yaşında, 3’ü 26 yaşında, 1 olgu 29 yaşında, 1 olgu 31 yaşında, 1 olgu 35 yaşında, 1 olgu 40 yaşında, 1 olgu 46 yaşında, 1 olgu ise 52 ya-şında idi. Klinik iyileşme en çok 22 yaşındaki hastalar-da olmasına rağmen bu istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0, 648). 24 olguda ise klinik değişiklik ol-mamıştır. Bu olguların ise; 1’i 20 yaşında, 1’i 22 ya-şında, 5’i 23 yaşında, 3’ü 24 yaşında, 4’ü 25 yaşında, 1’i 26 yaşında, 2’si 27 yaşında, 2’si 30 yaşında, 1’i 40 yaşında, 1’i 45 yaşında, 1’i 49 yaşında, 1’i 50 yaşında, 1’i ise 53 yaşında idi. Kliniğinde değişiklik olmayanla-rın içinde en büyük grubu 23 yaşındaki hastalar oluş-turmakta idi. 3 olguda ise cerrahi sonrası klinik kötü-leşme mevcuttu. Bunların 1’i 24 yaşında, 1’i 26 yaşın-da, diğeri ise 43 yaşında idi. Yaşa göre klinik sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0, 648) (Şekil 3).