Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) psiko-geriatrik yaşlılık dönemini iki gruba ayırmakta; bu dönemlerden ilkine 65 yaş ve üstünü dahil etmekte ve bu kişilere yaşlı demektedir. Diğer grubu 85 yaş ve üzeri olarak ve de çok yaşlı olarak tanımlamaktadır
1.
2013 yılında dünya nüfusunun % 11.7’sini 60 yaş üstü bireyler, % 1.7’sini ise 80 yaş üstü bireyler oluşturuyordu. 2050 yılında dünya nüfusunun % 21.2’sinin 60 yaş üstü bireylerden, % 4.1’inin ise 80 yaş üstü bireylerden oluşacağı tahmin edilmektedir 2. Dünyada okuryazar olmayan yaşlı yüzdesi kadınlarda 66’dır. Bu oran az gelişmiş ülkelerde kadınlarda % 85’e kadar yükselmektedir. Medeni durum açısından değerlendirildiğinde ise dullarda kadınların oranlarındaki fazlalık dikkat çekicidir. Avrupa’da yaşlı kadınların yarısı yalnız yaşamakta ayrıca çocuksuz yaşlı sayısı da artış göstermektedir. Diğer taraftan yaşlılık döneminde çalışma kapasitesi ve gelir düzeyindeki azalma kişilerin sağlık hizmetlerine ve diğer temel hizmetlere ulaşmalarında sıkıntı yaşamalarına yol açmaktadır. Türkiye de dünyadaki demografik gelişmelere benzer bir süreçten geçmektedir. 1940’lı yıllarda erkekler ortalama 30, kadınlar ise 33 yaşına kadar yaşıyorken, günümüzde bu süre erkekler için 76’ya kadınlar için ise 79 yaşa çıkmıştır 3,4.
Aleksitimi, Yunanca’da a=yok, lexis=söz, thymos=duygu anlamına gelen kelimelerin birleşmesinden meydana gelmiştir 5 ve kişinin duygularını tanıma, tanımlama, söze dökebilme zorluğu, somut düşünme eğilimi, fiziksel duyumlarla duygusal duyumları ayırt etme güçlüğü ve hayal kurabilme yeteneğinde azalma ile giden kişilik özelliklerini ifade eder 6,7. Bu durum aynı zamanda acı veren duyguları azaltmaya yönelik baş etme düzeneği olarakta görülmektedir 8. Aleksitimik kişiler genel olarak; çevresel ayrıntılara ilişkin düşünce yoğunluğu yaşarlar. Daha çok bağımlı olma eğilimleri vardır. Dış kontrollü olup yalnızlığı tercih ederler, insanlardan kaçarlar. Başkalarıyla eş duyum yapma, onları anlama, empati kurma yetenekleri zayıftır. Somatizasyon eğilimleri yüksektir. Duygularını değilde, bedenlerini dinliyor gibidirler. Duygulara bağlı bedensel durumlarını abartır, ani tepki verirler. Yeme bozuklukları, psikoaktif madde bağımlılığı, kendine zarar verici saplantı davranışları fazladır. Nadiren ağlarlar, yaşanan öfke üzüntü ve kederlere bağlı olarak bazen aşırı düzeyde ağlamaları da olabilir. Narsistik, psikosomatik, pasif, saldırgan veya pasif/bağımlı kişilik özellikleri gösterebilirler. Kendilerini sıradan zayıf, aciz gösterme çabalarının yanı sıra, gergin ve katı kurallıdırlar. Aynı konu üzerinde ısrarlı ve tekrarlayıcı konuşmaları, kendi bildiğini yapan davranış merkezli olmaları belirgin özelliklerindendir. Genellikle birlikteliği seven ve paylaşıma açık bireylermiş gibi görünmeyi tercih ederler. Ancak bu konuda doğal davranamazlar. Sosyal durumlara uyum sağlıyor görünürler fakat diğerleri gibi olamadıklarının da farkındadırlar ve bunu gizlemeyi tercih ederler. Stresli ya da depresyonda olsalar bile çoğunlukla bunu inkâr ederler. Depresyonları hakkında bilgilendirilseler bile bu kez açıklamakta zorlanırlar. Basitçe sırtım ağrıyor, canım acıyor, kalbim sızlıyor gibi sözcüklerle ifade ederler 9,10.
Aleksitimi yaşlanma ve duygu durumu arasındaki ilişkiyi incelemek için uygun bir süreçtir 11. Yaş ilerledikçe aleksitiminin arttığına dair çalışmalar bulunmaktadır 11,12. Aleksitiminin sosyo-demografik değişkenlerle ilişkisini analiz eden çalışmalarda erkeklerde kadınlardan daha fazla görüldüğüne dair bulguların yanı sıra, ileri yaş, düşük sosyo ekonomik düzey, bekâr olmak, yalnızlık ve depresyon gibi durumların önemli belirleyiciler olduğu vurgulanmaktadır 13-15.
Bu çalışmanın amacı bazı sosyo-demografik değişkenler açısından 65 yaş üstü kadınlarda aleksitimi durumunu irdelemektir.