Gebelik, vücutta bir dizi fonksiyonel uyarlama oluşturan fizyolojik olarak stresli bir durumdur. Perinatal morbidite ve mortaliteyi arttıran gebeliklere riskli gebelikler denir. Ülkemizde Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2008’e göre gebeliklerin %35’i herhangi bir risk kategorisinde yer almaktadır
1.
Riskli gebeliklerin,%8-10’u abortusla sonuçlanırken, %5-7’sinde preeklampsi görülmektedir 2.
Preeklampsi, endotelial disfonksiyon ve hiper koagülabilitenin eşlik ettiği çok faktörlü bir hastalıktır. Gebeliğin hipertansif hastalığı olan preeklampsi, gebelikte en sık görülen komplikasyon olup, insidansı ülkeler ve bölgeler arasında farklılık göstermektedir. Ayrıca, maternal ve perinatal mortalite ve morbiditenin başta gelen nedenidir 3,4.
Abortus, kendiliğinden veya gereken durumlarda müdahale suretiyle olur. 20. haftaya kadar olan gebelik kayıpları abortus olarak tarif edilir. Kendiliğinden olan abortus çok sıktır. Missed abortus, intrauterin fetal yaşam kaybının olduğu ancak diğer abortus tiplerinde görülen kanama ve servikal dilatasyon gibi bulguların görülmediği durumdur. Fetusun uzun süre ölü olduğu halde uterus kavitesi dışına atılmaması olarak tanımlanır 4.
Birçok patofizyolojik faktörle bağlantılı olmasına rağmen preeklampsi etiyolojisi hala tam açıklanamamıştır. Preeklamptik hastalığın önlenmesinde antioksidan rol halen çözümlenmemiş bir konudur. Gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek preeklampsi oranı bazı araştırmacıların beslenme, özellikle de eser elementlerin preeklampsi etyolojisinde önemi olabileceğini önermektedir 5,6. Ayrıca, preeklampside maternal plazma iz element düzeyi arasındaki ilişkiyi ele almak için gerçekleştirilen çalışmalar farklı sonuçlar göstermiştir 7-9. Bu konuda Missed abortusla ilgili araştırmalar ise kısıtlıdır.
Çinko, insan metabolizmasında çeşitli enzimlerin kofaktörü olmasıyla normal büyüme ve gelişmede çok önemli rol oynar. Hücre büyümesi, bölünme ve farklılaşmasında işlevleri olan çinkonun, özellikle bebeklik, çocukluk, adölesan ve hamilelik gibi hücre üretiminin arttığı hızlı büyüme dönemlerinde çok önemli olduğu gösterilmiştir 10,11. Çinkonun üreme ve embriyogenez, nükleik asit ve hem sentezi, gen ekspresyonu gibi önemli görevleri de bilinmektedir. Eksikliğinin birçok olumsuz etkisi olmasıyla birlikte (büyüme-gelişme geriliği, konjenital anomaliler, intrauterin büyüme geriliği gibi), gebelikte normal fetal büyüme ve gelişim için esansiyeldir 12,13.
Bakır da organizmada bulunan ve bazı enzimlerin yapısında yer alan esansiyel bir eser elementtir. Redoks aktive edici bir metal olduğu için oksidatif stres üzerine etkisi söz konusudur 11. İntravasküler bakırın %90-95 kadarı karaciğerde sentezlenen bir protein olan serüloplazminle taşınır. Bir ferroksidaz olan serüloplazmin, stres durumlarında kanda uzun süre yüksek kalan bir akut faz reaktanı olarak tanımlanmakta ve serüloplazminin antioksidan özelliği olduğu bilinmektedir 14,15. Serüloplazmin ölçümünde miktar tayini yapılmakla birlikte, aktivitesinin ölçümünün daha sağlıklı gösterge olduğu öne çıkmıştır. Çalışmalar, yetişkinlerde vücut bakır durumunu belirlenmesinde, yaş, cinsiyet veya hormon kullanımı gibi diyetsel olmayan faktörlerden etkilenmediği için, serüloplazminin oksidaz aktivitesinin, bakır veya serüloplazmin konsantrasyonlarından daha iyi bir indikatör olduğunu öne sürmektedir 16. Serum bakır düzeyleri gebelik boyunca artış gösterir ve son aya gelindiğinde 2 katına ulaşmış olur. Normal embriyogenez için yeterli miktarda bakır, maternal olarak sağlanmalıdır. Deneysel bazı çalışmalar, maternal bakır eksikliğini intrauterin büyüme geriliği, teratogenez, embriyonik veya fetal ölüm, postnatal komplikasyonlar gibi patalojik durumlarla ilişkilendirmiştir 17.
Bu çalışmanın amacı, gebelik komplikasyonlarından olan missed abortus ve preeklampsi vakalarında, gebenin ve embriyo/fetüs/bebeğin sağlıklı gelişiminde önemli rol oynadığını düşündüğümüz serum çinko, bakır seviyeleri ve serüloplazmin oksidaz aktivitesindeki değişimleri araştırmak, gebeliğin seyrini değiştirecek saptamalarda bulunmaktır.