[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Tıp Dergisi
2019, Cilt 24, Sayı 1, Sayfa(lar) 006-013
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
Mide Kanseri Gelişiminde Duodenogastrik Reflünün Rolü: Siklooksijenaz-2 İnhibitörlerinin ve Balın Önleyici Etkilerinin Deneysel Olarak Araştırılması
Sebahattin DESTEK1, Vahit Onur GÜL2, Yersu KAPRAN3, Emre BALIK4, Dursun BUĞRA4, Ali AKYÜZ4
1Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
2Edremit Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Balıkesir, Türkiye
3İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
4İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Duodenogastrik Reflü, Mide Kanseri, Selektif COX-2 İnhibitörü, Bal, Duodenogastric Reflux, Gastric Cancer, Cyclooxygenase-2 Inhibitors, Honey
Özet
Amaç: Gastroenterostomi deneysel modeli ile duodenogastrik reflü oluşturulan sıçanlarda mide mukozasında metaplazi, displazi ve adenokarsinom döngüsünün siklooksijenaz-2 (COX-2) inhibitörü ve polifloral bal ile ne düzeyde engellendiğini histopatolojik ve immünohistokimyasal parametrelerle karşılaştırmalı olarak araştırmayı amaçladık.

Gereç ve Yöntem: Çalışma kontrol grubu, COX-2 grubu ve bal grubu olmak üzere toplam 3 grupa ayrılarak gerçekleştirildi. Her bir deneğe gastro-jejunostomi deneysel modeli yapıldı. Kontrol grubuna sadece standart rat yemi ve musluk suyu içirildi. COX-2 grubuna orogastrik yolla 5 mg/kg/gün meloksikam verildi. Bal grubuna orogastrik yolla 5 ml/kg/gün polifloral bal yedirildi. Her üç gruptaki ratlar ameliyattan 40 hafta sonra yüksek doz dietil eter inhalasyonu ile sakrifiye edildiler. Deneklerin mide ve anastomoz bölgesi mukozaları hemotoksilen-eozin (H-E) boyaması ile histopatolojik olarak ve COX-2 protein antikorları ve p53 protein antikorları ile immünohistokimyasal olarak incelendi.

Bulgular: Histopatolojik ve immünohistokimyasal inceleme sonrasında kontrol grubunda 3 denekte (%30) anastomoz bölgesinde adenokarsinom geliştiği saptandı. COX grubunda 2 denekte (%22) anastomoz bölgesinde adenokarsinom geliştiği saptandı. Bal grubunda hiçbir denekte adeno-karsinom gelişmedi. Bu verilere karşın, gruplar arasında anlamlı bir istatistiksel farklılık elde edilemedi.

Sonuç: Duodenogastrik reflü içerdiği safra ve pankreas ekzokrin salgısı ile midede karsinojen etki göstermektedir. Deneysel çalışmamızın sonucuna göre polifloral bal bu karsinojen etkiyi ve kanser oluşumunu, selektif COX-2 inhibitörlerine göre daha güçlü bir şekilde engellemektedir.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Mide adenokarsinomu, dünyada akciğer, meme ve kolorektal kanserlerden sonra dördüncü (%8,6) sıklıkta görülmektedir. Mide kanseri dünyada kansere bağlı ölüm nedenleri arasında akciğer kanserinden sonra ikinci sıradadır. İnsidansı, 50-70 yaşları arasında en yüksektedir. Etyolojisinde helikobakter pilori, tuzlu nitritli gıdalar, alkol, obezite, asbets, kömür maruziyeti, sigara, klorpromazin gibi ilaçlar vb faktörlerin rol oynadığı düşünülür. Tüm mide tümörlerinin %10’unda K-ras, p53, hMLH1 gibi gen bozuklukları görülmektedir. Mide polipleri, atrofik gastrit, metaplazi, displazi, peptik ülser, Menetrier hastalığı, geçirilmiş mide rezeksiyonları mide kanseri için predispozan faktörlerdir 1.

    Duodenum gıda ile dolduğunda retrograd peristaltizm ile fizyolojik primer duodenogastrik reflü oluşabilir. Ancak pilorun rezeksiyonu veya bypass edilmesi gibi işlemler sekonder duodenogastrik reflüye neden olur. Açlıkta ve yemek sonrasında pilor yoluyla oluşan primer duodenogastrik reflü ile midedeki neoplastik gelişim arasında potansiyel ilişki olduğu saptanmıştır. 2,3.

    Selim hastalıklar nedeniyle yapılan mide cerrahisi sonrasında mide kanseri sayısında belirgin bir artış (%8,4) olduğu belirlenmiştir. Bunda da duodenogastrik reflü en sık üzerinde durulan sebeptir. Reflü ile mideye geçen safra ve pankreas ekzokrin salgıları, mide mukozasını tahriş ederek reaktif gastropatiye neden olur 4. Mide mukozasındaki malign değişim oranı, duodeno-gastrik reflünün derecesi ile doğru orantılıdır 5. Safra reflüsü; midenin müsin bariyerine, yüzey aktif fosfoli-pidlerin oluşturduğu hidrofobik özellikteki lipid tabakaya, mukoza hücreleri arasındaki sıkı bağlantıları noktalarına, submukozal mikrosirkülasyonuna zarar verir. Safra asitleri, siklooksijenaz-2 (COX-2) ekspresyonunu artırırlar. COX-2, kronik inflamasyonlu bölgelerde, inflamasyonun devamını sağlayarak epitelyal karsinojenezise zemin hazırlar 6. Safra asitleri, histamin, nitrik oksit, fibroblast büyüme faktörü sentezini ve epidermal büyüme faktörü reseptörleri aktivasyonunu da arttırırlar. Bu sebeplerle duodenogastrik reflü, mide mukozasında inflamasyon, ülserasyon, intestinal metaplazi ve daha sonra neoplazi gelişme riskinde artışa neden olur 7.

    Hayvanlar üzerinde yapılan deneysel çalışmalarda balın orta derecede antitümör ve belirgin derecede antimetastatik etkileri olduğu, 5-fluorourasil ve siklo-fosfamid gibi kemoterapatik ilaçların antitümör aktivitelerini artırdığı bildirilmiştir 8. Erken evre intestinal tipte mide kanserlerinde saptanılan COX-2'nin aşırı salınımıyla oluşan gastrik intestinal metaplazi, prekan-seröz bir durumdur. Yapılmış çalışmalarda kolon kanserlerinde olduğu gibi mide kanserlerinde de COX-2 inhibisyonunun kanseri önleyici rolü olabilir 9.

    Bu deneysel çalışmada sıçanlarda gastroenterostomi yapılarak insanlardakine benzer duodenogastrik reflü oluşturuldu. Duodenogastrik reflünün yol açtığı morfolojik değişiklikler, karsinogenezdeki rolü, bal ve COX-2 inhibisyonunun kanseri önleyici etkilerini araştırıldı.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Materyal ve Metot
    İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü Deney Hayvanları Araştırma Laboratuvarı’nda 44/2005 numaralı etik kurul onayı ile yapılan çalışmada ağırlıkları 175-250 gram (g) arasında değişen 36 adet erişkin erkek Wistar-Albino ratlar kullanıldı. Denekler basit rastgele örnekleme yöntemiyle her biri 12 rattan oluşan 3 gruba ayrıldı. Deneklere laparotomi ile gastrojejunostomi yapıldı. (Şekil 1).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 1: Deneysel gastrojejunostomi modeli.

    Grup I (kontrol grubu): Sadece standart kuru pelet yem ve su verildi.

    Grup II (polifloral bal grubu): Standart rat yemi, su ve orogastrik yolla 2 ml su ile seyreltilerek 5 ml / kg/ gün polifloral doğal bal verildi.

    Grup III (selektif COX-2 inhibitör grubu): Standart rat yemi, su ve orogastrik yolla 2 ml musluk suyu ile çözeltilerek 5mg/kg/gün Meloksikam verildi.

    Polifloral bal ve meloksikam dozajı daha önce sıçanlarda yapılmış olan deneysel karsinojenez çalışmaları esas alınarak belirlenmiştir 10-14.

    Ratlar ameliyattan 6 saat önce aç bırakıldı ve intraperitoneal yolla 40 mg/kg Na-Thiopenthal verilerek anestezileri sağlandı. Anesteziyi takiben ratlar tartıldı. Karın cildi, traş edildi. Povidoniyodür solüsyonu ile cerrahi alan temizliğini takiben ksifoid altından 3 cm’lik orta hat kesisi yapıldı. Duodenojejunal birleşim yerinin hemen distalinden seçilen proksimal jejunum ansı antekolik ve izoperistaltik olarak mide büyük kurvatur kenarına getirildi. Yaklaşık birer cm’lik gastrotomi ve enterotomi yapılarak 6/0 poliprolenle gastrojejunostomi gerçekleştirildi. Kanama kontrolünden sonra batın duvarı 3/0 ipekle kapatılarak ameliyata son verildi. Cerrahi girişim temiz ancak steril olmayan koşullarda gerçekleştirildi. Ameliyat sonrası kafeslerine geri alınan sıçanlara 6. saatte su, 24. saatte sıçan yemi verilmeye başlandı.

    Grup I’deki deneklerden biri ameliyat sonrası 4. günde evisserasyonu takiben, biri de ameliyat sonrası 15. günde malnütrisyon nedeniyle kaybedildi. Grup II’deki deneklerden biri ameliyat sırasında, ikisi ameliyat sonrası 5. günde anastomoz kaçağından dolayı kaybedildi. Grup III’deki deneklerden biri anestezi esnasında, biri ameliyat sonrası 4. saatte kanama nedeniyle, biri de ameliyat sonrası 4. günde anastomoz kaçagı nedeniyle kaybedildi.

    Ameliyat sonrası 40. haftanın bitiminde yaşayan toplam 28 sıçan (%78), tartıldıktan sonra yüksek doz dietileter inhalasyonu ile sakrifiye edildiler. Sakrifiye edilen deneklerin gastrojejunostomi bölgesi mide ve jejunumla beraber çıkarıldı.

    Anastomoz bölgesi genişçe çıkarılarak 24 saat süre ile %10 nötral formalin ile mukoza tarafları üste gelecek şekilde tespit edildi. Standart doku takibi yöntemleriyle işlemden geçirilerek parafine gömüldü ve 3 mikrometre (μm) kalınlığında kesildi. Kesitler H-E ile boyandı. Hazırlanan preparatların tümü, ışık mikroskobunda değerlendirildi. Histopatolojik olarak epitel dokuda Podova sınıflamasına uygun olacak şekilde kronik süperfisiyal gastrit, kronik atrofik gastrit, foveolar hiperplazi, intestinal metaplazi, kistik dilatasyon, displazi, adenokarsinom varlığı araştırıldı.

    İmmmünohistokimyasal çalışmada monoklonal mouse anti-p53 Ab-8 antikoru ile diğeri monoklonal mouse anti-COX-2 Ab antikoru kullanıldı. Pozitif kontrol olarak anti-p53 antikoru için kolon adenokarsinomu kullanıldı. Bu çalışmayla COX-2 protein antikorları ve p53 protein antikorları kullanılarak mide dokusunda COX-2 ve p53 protein ekspresyonuna bakıldı. Kesitler deneyimli bir patolog tarafından değerlendirildi. Elde edilen sonuçlardan dijital kamera kullanılarak resim örnekleri alındı.

    SPSS paket programı ile verilerin değerlendirilmesi yapıldı ve tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart sapma) yanı sıra grupların karşılaştırmasında Ki-Kare analizinde Montecarlo similasyon yöntemi kullanıldı.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Bulgular
    Ameliyat öncesi deneklerin ortalama vücut ağırlığı grup I’de 215 g, grup II’de 210 g, grup III’de 212 g olarak saptandı. Ameliyat sonrasında ise deneklerin ortalama vücut ağırlığı grup I’de 186 g, grup II’de 218 g, grup III’de 196 g olarak saptandı. Grup I ve III’de ameliyat sonrası takipte kilo kaybı, grup II’de kilo artışı saptandı (Tablo 1).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: Ameliyat öncesi ve sonrası deneklerin vücut ağırlıkları.
    Gastrojejunostomi bölgesinin makroskopik incelemesinde toplam 11 denekte (%39) patolojik değişiklikler saptanırken, 17 denekte (%61) normal mukozal görünüm saptandı (Tablo 2) (Şekil 2).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: Gastrojejunostomi bölgesinde makroskopik bulgular.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 2: Gastrojejunostomi bölgesinin makroskopik görünümü.

    Gastrojejunostomi bölgesinin histopatolojik ve immünohistokimyasal incelemesinde Padova sınıflamasına uygun şekilde ayrım yapıldı (Tablo 3).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 3: Gruplardaki histopatolojik ve İmmünohistokimyasal bulgular.

    Gruplar arasında kronik süperfisiyal gastrit (KGS), kronik atrofik gastrit (KAG), foveolar hiperplazi (FH), intestinal metaplazi (İM), displazi (D) oluşma oranı açısından anlamlı bir farklılık görülmedi. (p >0,05) (Şekil 3).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 3: Kkronik süperfisiyal gastrit, kronik atrofik gastrit, foveolar hiperplazi, intestinal metaplazi, displazi alanları (H-E x 100).

    Bunun yanı sıra Grup I de İntestinal Metaplazi (İM) oluşma oranı ise anlamlı derecede yüksek görülmektedir (p <0,05) (Tablo 4).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 4: İntestinal Metaplazi oluşma oranı.

    İstatistiksel olarak karşılaştırıldığında ise gruplar arasında COX-2 ekspresyonu oranı açısından anlamlı bir farklılık görülmemektedir (p >0,05) (Şekil 4).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 4: COX-2 Ekpresyonu (H-E x 400).

    Deneklerin hiçbirisinde p53 protein ekspresyonu saptanmadı. Kontrol amaçlı, monoklonal mouse anti-p53 Ab-8 antikoruyla immünohistokimyasal boyama tekrarlandı. Ancak yine p53 protein ekspresyonu saptanmadı.

    Gruplar arasında kanser oluşma oranı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmedi (p >0,05). Bununla birlikte Grup 1’de kanser oluşma oranı daha yüksek çıkarken, Grup 2’de ise hiç gözlenmemiştir (%30) (Tablo 3). Yapılan çalışmada daha çok intestinal ve müsinöz tip adenokarsinomlar saptandı (Tablo 5) (Şekil 5).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 5: Deneklerde oluşan mide adenokarsinom çeşitleri


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 5: Adenokanser (H-E x 100. x400).

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Tartışma
    Duodenogastrik reflü, antroduodenal motilitenin bozulmasıyla primer olarak (transpilorik) veya gastrodu-odenal anatominin cerrahi girişimi nedeniyle değişimi sonrasında sekonder olarak ortaya çıkar. Ameliyat sonrasında ortaya çıkan sekonder duodenogastrik reflüde daha fazla olmak üzere hem primer hem de sekonder duodenogastrik reflüye bağlı olarak 15-20 yıl içinde midede prekanseröz değişiklikler ve tümör gelişimi gözlenebilir 15.

    Gowen 16, safralı kusması olan, mide ameliyatı geçirmemiş 42 hasta üzerinde yaptığı araştırmada hastaların tümünde kronik özofajit ve kronik gastrit, 3’ünde Barrett özofagus, 11’inde kronik atrofik gastrit, 10’unda intestinal metaplazi, 6’sında displazi ve 3’ünde mide ülseri saptamıştır. Primer duodenogastrik reflünün midede prekanseröz lezyonlara neden olduğunu göstermiştir.

    Schindlbeck ve ark. 17, mide ameliyatı geçirmemiş ancak mide ülseri olan 30 hasta ve 66 sağlıklı insanı karşılaştırmıştır. Mide ülserli hastalarda açlık döneminde midedeki safra asitlerinin arttığı, mide asitinin azaldığı bulunmuşur. Bu bulgular doğrultusunda mide ülseri patogenezinde yoğun safra asiti reflüsünün rol oynayabileceği bildirilmiştir.

    Sekonder duodenogastrik reflü sonrası midede kanser oluşumunu ortaya koymak için birçok deneysel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar mide rezeksiyonu yapılan ve yapılmayan modeller ile N-metil-N'-nitro-N-nitrozoguanidin (MNNG), 2-amino-3-metilimidazo kinolin (IQ) gibi kanserojen madde verilen ve verilmeyen modeller üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bazı araştırmacılar cerrahi sonrası karsinojen madde verilen ve verilmeyen denekler arasında yaptıkları karşılaştırmada karsinojen madde kullanılanlarda %50, kullanılmayanlarda %0 mide karsinomu geliştiğini saptamışlar ve karsinojen madde verilmeksizin tek başına duodenogastrik reflünün mide tümörü oluşturduğunu ve reflüyü önleyici cerrahi yöntemlerle bunun engellenebileceğini bildirmişlerdir 18.

    Morgenstern 19 sıçanlarda vagotomi ve piloroplasti ameliyatı yaparak deneklerin %44’ünde mide adeno-karsinomu geliştiğini saptamış, cerrahi sonrası oluşan aklorhidrinin midede karsinojen etki oluşturduğunu bildirmiştir. Biz çalışmamızda kanserojen madde kullanmadık ve duodenogastrik reflünün doğrudan kanserojen etkisini olduğunu bulduk.

    Pilor yoluyla geçen duodenogastrik reflünün mide kanseri oluştuğunu saptamak için Miwa ve ark. 20, erkek sıçanları 3 gruba ayırarak karsinojen madde vermeksizin rezeksiyonsuz ameliyatlar yapmışlardır. Ellinci haftada, pilor yoluyla duodenogastrik reflü oluşturulan 1. gruptaki 17 sıçandan 7’sinde (%41) pilorik mukozada, gastrojejunal anastomoz yapılan 13 sıçandan 4’ünde (%31) anastomoza komşu antrum mukozasında adenokarsinom oluşmuş; gastrotomi yapılan 18 sıçandan (yalancı deney grubu) hiçbirisinde tümör gelişmemiştir. Gelişen tümörlerin daha çok iyi diferansiye tübüler adenokarsinom olduğunu belirtilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda duodenogastrik reflünün hem pilor mukozası, hem de antrum mukozası için güçlü bir karsinojen etki gösterdiğini bildirmişlerdir. Yapılan bu ve diğer deneysel çalışmalarda, bizim çalışmamıza benzer bir şekilde sonuçlar çıkmıştır 13,21,22

    Bizim çalışmamızda da deneysel duodenogastrik reflü modellerinden kontrol grubunda 3 denekte (%30), selektif COX-2 inhibitörü verilen grupta 2 denekte (%22) mide adenokarsinomu gelişmiştir. Kontrol grubunda ortaya çıkan tümörlerden ikisinin (%40) müsinöz adenokarsinom, birinin (%20) tübüler adenokarsinom, selektif COX-2 inhibitörü verilen gruptaki tümörlerden birinin (%20) müsinöz adenokarsinom, diğerinin (%20) tübüler adenokarsinom olduğu saptandı.

    Duodenogastrik reflü, midede COX-2 enzim sekresyonunu uyarır. Bu durum karsinojen etki oluşturur. Yasuda ve ark. 23, safra asitlerinin kanserojen etkilerini araştırmak için yaptıkları çalışmada safra reflüsü olan 79 hastayı takip altına almışlardır. Hastaların hepsinde erken evre mide adenokarsinomu geliştiğini bulmuşlardır. Bu hastalara endoskopik mukozal rezeksiyon yapmışlar ve mide tümör hücrelerinde COX-2 aktivitesini araştırmışlardır. Pilorik bölgede gelişen tümör hücrelerinde %62, pilor dışı bölgede gelişen tümör hücrelerinde %30 oranında COX-2 aktivasyonu saptamışlardır. Çalışmanın sonucunda safra asitlerinin COX-2 ekspresyonunu arttırdığını ve midede kansere neden olduklarını bildirmişlerdir.

    Zhang ve ark. 24, özofagus adenokarsinomlu hastalardan Barrett epitel hücresi alarak yaptıkları hücre kültürlerinde kenodeoksikolat ve deoksikolat gibi dihidroksi safra asitlerinin protein kinaz C ve aktivatör protein-1 transkripsiyon faktörü yoluyla COX-2 ekspresyonunu ve PGE2 düzeyini artırdığını saptamışlardır. Bunun yanı sıra konjuge safra asitlerinin COX-2 ekspresyonunu etkilemediğini göstermişlerdir. Dihidroksi safra asitlerinin COX-2 enzim ekspresyonunu arttırarak tümör oluşumunu başlattığını bildirmişlerdir.

    Ancak bazı araştırmalarda da safra asitlerinin COX-2 ekspresyonunu etkilemediği bildirilmiştir. Loogna ve ark. 25 faklı sıçan gruplarında H. pilori, MNNG, safra verdiği çalışmada; H. pilori ile safra verilen sıçanlarda ve MNNG verilen tüm sıçanlarda COX-2 artışı saptamışlardır. Sadece H. pilori ile MNNG verilen sıçanlarda istatiksel olarak anlamlı Bcl-2 artışı bulmuşlardır. COX-2 ekspresyonunun korpus epitelinde, Bcl-2 ekspresyonunun antrum epitelinde arttığını göstermişlerdir. Çalışmanın sonunda safra asitlerinin tek başına COX-2 ve Bcl-2 ekspresyonunu değiştirmediğini bildirmişlerdir.

    Kawabe ve ark. 26, 51’i primer mide kanserli, 40’ı mide güdük kanserli 91 hastada yaptıkları araştırmada mide güdük kanserli hastaların 28’inde (%70), primer mide kanserli hastaların 38’inde (%74,5) COX-2 ekspresyonunun arttığını saptamışlardır. Kanserli dokuda COX-2 ekspresyonu artışı ile p53 ekspresyonu artışı arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu saptamışlardır. H. pilori enfeksiyonu ile COX-2 ve VEGRF artışı arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığını saptamışlardır. COX-2 ekspresyonunun mide güdük kanseri oluşumunda önemli bir etkisinin bulunduğunu ve COX-2 inhibitörlerinin tümör oluşumunu engelleyebileceğini belirtmişlerdir.

    Buna karşın yapılan deneysel bir çalışmada; spesifik COX-2 inhibitörü (Meloksikam) sıçan midesinde duo-denogastrik reflünün neden olduğu tümöral lezyonların ilerlemesini önleyemediği gösterildi 27.

    Bizim çalışmamızda deneysel duodenogastrik reflü modellerinden sadece kontrol grubunda %20 oranında COX-2 ekspresyonu saptanmıştır. Bunun yanısıra deneysel duodenogastrik reflü modellerinden hiçbirisinde p53 protein ekspresyonu saptanmamıştır.

    Yapılan bazı deneysel çalışmalarda selektif COX-2 inhibitörleri kullanılarak mide adenokarsinomunu engellenmeye çalışılmıştır. Hitoshi ve ark. 28,29, atimik farelerin cilt altına insan mide kanser hücresi (MKN45) enjekte ederek yaptıkları çalışmada indometazin ve selektif COX-2 inhibitörünün, MKN45 hücrelerinde COX-2 ve PGE2 düzeyini azalttığını saptamışlardır. Böylece hücre çoğalmasının baskılandığını, apoptozisin arttığını ve tümör hacminin küçüldüğünü göstermişlerdir. Mide adenokarsinom gelişiminde COX-2 ekspresyonunun önemli bir rolü olduğunu bildirmişler ve selektif COX-2 inhibitörleriyle tümör gelişiminin baskılanabileceğini göstermişlerdir.

    Oyama ve ark. 30, deneysel duodenoözofageal reflü oluşturdukları sıçanları iki gruba ayırarak, selektif COX-2 inhibitörü (Nimesulid) verilen deney grubunda özofagus mukozasında COX-2 ve PGE2 düzeyinin azaldığı saptanmışlar ve kontrol grubuna göre daha az özofajit geliştiğini, özofagus adenokarsinomu oluşmadığını göstermişlerdir. Selektif COX-2 inhibitörlerinin, COX-2 ekspresyonunu baskılayarak özofagus adeno-karsinomunu engellediğini bildirmişlerdir.

    Zhou ve ark. 31, COX-2 inhibitörlerinin COX-2 ekspresyonunu azaltarak E-kadherin düzeyini ve apoptozisi arttırdığını, VEGF düzeyini ve mikrodamar yoğunluğunu azalttığını göstermişlerdir. COX-2 inhibitörlerinin kanser oluşumunu ve metastazını engellediğini bildirmişlerdir.

    Bizim çalışmamızda kontrol grubunda %30 mide adenokarsinomu saptanmıştır. Selektif COX-2 inhibitörü verilen grubun %22’sinde mide adenokarsinomu ortaya çıkmıştır. COX-2 selektif inhibitörü verilen sıçanlarda tümör gelişimi daha az olmasına rağmen istatiksel olarak anlamlı çıkmamıştır. Bu durum denek sayısının az oluşuna bağlanmıştır.

    Yapılan çalışmalarda doğal balın antimikrobiyal, antioksidan, probiyotik, antiinflamatuvar, sitoprotektif, antiülser, antitümör ve antimetastatik etkileri olduğu ortaya konmuştur 32,33.

    Bilsel ve ark. 34, 64 sıçana rektal yolla 80 mg/kg trinitrobenzen sulfonik asit (TNBS) vererek kolit oluşturmuşlar ve rektal yolla verilen bal, prednizolon ve disülfiramın terapötik etkilerini karşılaştırmışlardır. Çalışmanın sonunda balın antiinflamatuvar etkili olduğunu göstermişlerdir.

    Somal ve ark. 35, Manuka balının H. piloriye etkisini ortaya koymak için H. pilori taşıyıcısı mide ülserli hastalardan endoskopik biyopsilerle ülser kenarından örnekler almışlardır. Bunları farklı yoğunlukta bal katılan agar besiyerlerine ekerek, H. pilori üreme oranına bakarak; doğal balın ozmotik aktivite ve yapısındaki hidrojen peroksit nedeniyle H. piloriye karşı kuvvetli antibakteriyel etki gösterdiğini bildirmişlerdir.

    Hamzaoglu ve ark. 36, doğal balın tümör gelişimine etkisini araştırmak için yaptıkları çalışmada farelerin ense bölgesi deri altına önce 1 ml bal daha sonra 8x106 Ehrlich tümör hücresi enjekte ederek yaptıkları çalışmada kontrol grubundaki tüm deneklerde, deney grubunun %26,6’sında ense bölgesinde tümör geliştiğini saptamışlardır. Doğal balın tümör gelişimini baskıladığı ve invazyonunu önlediğini bildiren yayınlar mevcuttur 37-44.

    Yapılan çalışmalarda bazı hayvan modellerinde balın antitümör aktivitesi rapor edilmiştir. Bizim deneysel çalışmamızda da kontrol grubunda %30 mide adeno-karsinomu ortaya çıkmışken, polifloral bal verilen grupta mide adenokarsinomu gelişmemiştir. Her ne kadar balın denek sayısının az olması nedeniyle istatiksel olarak anlamlı bir veri elde edilememesine karşın balın antitümöral etkisinin olabileceği ortaya konmuştur.

    Mide kanseri patogenezinde duodenogastrik reflü ile midedeki neoplastik gelişim arasında potansiyel ilişki olduğu bilinmektedir. Bu deneysel çalışmamızda ratlarda gastroenterostomi ile sekonder duodenogastrik reflü meydana getirilmiştir. Daha da önemlisi bizim çalışmamızda deneklerde mide adeno kanser gelişmiş olması oluşturduğumuz modelin başarılı olduğunun önemli bir göstergesidir. Çalışmamızın sonuçları özellikle Selektif COX-2 inhibitörlerinin duodenogastrik reflünün midede oluşturduğu prekanseröz lezyonları ve adenokarsinomu belli bir dereceye kadar önleyebileceği, Polifloral doğal balın ise bunları daha etkili engelleyebileceği gözlenmiştir. Yüksek tedavi maliyetleri, iş gücü kayıpları ve ölümle sonuçlanma olasılığının yüksek olması ve hastanın yaşam komforu dikkate alındığında; kanserden korunma önem taşımaktadır. Sonuçlarımızın ileri düzey klinik araştırmalarla desteklenmesi gerekli olmakla beraber polifloral balın duodenogastrik reflü nedeniyle riskli hasta gruplarında kanser riskini azaltabileceği ve korunmaya katkıda bulunabileceği kanaatindeyiz.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Kelley JR, Duggan JM. Gastric cancer epidemiology and risk factors. J Clin Epidemiol 2003; 56: 1-9.

    2) Koek GH, Vos R, Sifrim D, Cuomo R, Jans-sens J, Tack J. Mechanisms underlying duo-deno-gastric reflux in man. Neurogastroente-rol Motil 2005; 17: 191-9.

    3) Szarszewski A, Korzon M, Kamiñska B, Lass P. Duodenogastric reflux: Clinical and therapeutic aspects. Arch Dis Child 1999; 81: 16-20.

    4) Caygill CP, Hill MJ, Kirkham JS, Northfield TC. Mortality from gastric cancer following gastric surgery for peptic ulcer. Lancet 1986; 1: 929-31.

    5) Taylor PR, Mason RC, Filipe MI, et al. Gast-ric carcinogenesis in the rat induced by duo-denogastric reflux without carcinogens: Morphology, mucin histochemistry, polyamine metabolism, and labelling index. Gut 1991; 32: 1447-54.

    6) Miwa K, Hasegawa H, Fugimura T, et al. Du-odenal reflux trought the pylorus induces gast-ric adenocarcinoma in the rat. Carcinogenesis 1992; 13: 2313-6.

    7) Hashimoto K, Kakegawa T, Takeda J, et al. The effect of bile juice reflux on the deve-lopment of remnant stomach carcinoma. Kurume Med J 1991; 38: 5-8.

    8) Gribel NV, Pashinskii VG. The antitumor properties of honey. Vopr Onkol 1990; 36: 704-9.

    9) Walker MM. Cyclooxygenase-2 expression in early gastric cancer, intestinal metaplasia and Helicobacter pylori infection. Eur J Gastroenterol Hepatol 2002; 14: 347-9.

    10) Williams CS, Tsujii M, Reese J, Dey SK, DuBois RN. Host cyclooxygenase-2 modulates carcinoma growth. J Clin Invest 2000; 11: 1589-94.

    11) Liu CH, Chang SH, Narko K, et al. Ove-rexpression of cyclooxygenase-2 is sufficient to induce tumorigenesis in transgenic mice. J Biol Chem 2001; 21: 18563-9.

    12) Gharzouli K, Gharzouli A, Amira S, Khen-nouf S. Prevention of ethanol-induced gastric lesions in rats by natural honey and glucose-fructose-sucrose-maltose mixture. Pharmacol Res 1999; 39: 151-6.

    13) Wang X, Tang J, Cao Q. The effects of chronic bile reflux on the gastric mucosa of rats Turk J Gastroenterol 2013; 24: 251-9. 14. Mabrut JY, Collard JM, Baulieux J. Duodeno-gastric and gastroesophageal bile reflux. J Chir (Paris) 2006; 143: 355-65.

    15) Saito T, Kurokawa Y, Takiguchi S, Mori M, Doki Y. Current status of function-preserving surgery for gastric cancer. World J Gastroen-terol 2014; 14: 17297-304.

    16) Gowen GF. Spontaneous enterogastric reflux gastritis and esophagitis. Ann Surg 1985; 201: 170-5.

    17) Schindlbeck NE, Heinrich C, Stellaard F, Paumgartner G, Müller-Lissner SA. Healthy controls have as much bile reflux as gastric ulcer patients. Gut 1987; 28: 1577-83.

    18) Langhans P, Heger RA, Hohenstein J, Schlake W, Bünte H. Operation-sequel carcinoma of the stomach. Experimental studies of surgical techniques with or without resection. World J Surg 1981; 5: 595-605.

    19) Morgenstern L. Vagotomy, gastroenterostomy and experimental gastic cancer. Arch Surg 1968; 96: 920-3.

    20) Miwa K, Fujimura T, Hasegawa H, et al. Is bile or are pancreaticoduodenal secretions related to gastric carcinogenesis in rats with reflux through the pylorus? J Cancer Res Clin Oncol 1992; 118:570-4. 21. Chen SL, Mo JZ, Cao ZJ, Chen XY, Xiao SD. Effects of bile reflux on gastric mucosal lesi-ons in patients with dyspepsia or chronic gastritis. World J Gastroenterol 2005; 14: 2834-7.

    22) Zlatić A, Stojanović M, Mihailović D, Dinić BR, Protić M, Veljković R. The role of duodenogastric reflux in formation of pre-carcinogenic gastric lesionsan experimental study. R Med Pregl 2013; 66: 285-91.

    23) Yasuda H, Yamada M, Endo Y, Inoue K, Yoshiba M. Elevated cyclooxygenase-2 expression in patients with early gastric cancer in the gastric pylorus. J Gastroenterol 2005; 40: 690-7.

    24) Zhang F, Subbaramaiah K, Altorki N, Dan-nenberg AJ. Dihydroxy bile acids activate the transcription of cyclooxygenase-2. J Biol Chem 1998; 273: 2424-8.

    25) Loogna P, Franzén L, Sipponen P, Domellöf L. Cyclooxygenase-2 and Bcl-2 expression in the stomach mucosa of Wistar rats exposed to Helicobacter pylori, N'-methyl- N'-nitro- N- nitrosoguanidine and bile. Virchows Arch 2002; 441: 77-84.

    26) Kawabe A, Shimada Y, Uchida S, et al. Expression of cyclooxygenase-2 in primary and remnant gastric carcinoma: Comparing it with p53 accumulation, Helicobacter pylori infection, and vascular endothelial growth factor expression. J Surg Oncol 2002; 80: 79-88.

    27) Rodrigues PA, Naresse LE, Rodrigues MA, Kobayasi S. Late administration of a specific COX-2 inhibitor does not treat and/or prevent progression of gastric tumors in rats submitted to duodenogastric reflux procedure. Int J Cancer 2008; 123: 1491-8.

    28) Sawaoka H, Kawano S, Tsuji S, et al. Cyclooxygenase-2 inhibitors suppress the growth of gastric cancer xenografts via induc-tion of apoptosis in nude mice. Am J Physiol 1998; 274: 1061-7.

    29) Oba M, Miwa K, Fujimura T, Harada S, Sasaki S, Hattori T. Chemoprevention of glandular stomach carcinogenesis through duodenogastric reflux in rats by a COX-2 inhibitor. Int J Cancer 2008; 123: 1491-8.

    30) Oyama K, Fujimura T, Ninomiya I, et al. Cyclooxygenase (COX)-2 expression in a rat duodenoesophageal reflux model and che-moprevention of adenocarcinoma by the selective COX-2 inhibitor nimesulide. Nippon Shokakibyo Gakkai Zasshi 2007; 104: 1183-91.

    31) Zhou Y, Ran J, Tang C, et al. Effect of celecoxib on E-cadherin, VEGF, microvessel density and apoptosis in gastric cancer. Cancer Biol Ther 2007; 6: 269-75.

    32) Math MV, Khadkikar RM, Kattimani YR. Honey a nutrient with medicinal property in reflux. Indian J Med Res 2013; 138: 1020-1. 33. Ghaffari A, Somi MH, Safaiyan A, Modaresi J, Ostadrahimi A. Health honey and apoptosis in human gastric mucosa. Promot Perspect 2012; 2: 53-9.

    34) Bilsel Y, Bugra D, Yamaner S, Bulut T, Cevikbas U, Turkoglu U. Could honey have a place in colitis therapy? Effects of honey, prednisolone, and disulfiram on inflammation, nitric oxide, and free radical formation. Dig Surg 2002; 19: 306-11.

    35) Al Somal N, Coley KE, Molan PC, Hancock BM. Susceptibility of Helicobacter pylori to the antibacterial activity of manuka honey. J R Soc Med 1994; 87: 9-12.

    36) Hamzaoglu I, Saribeyoglu K, Durak H, et al. Protective covering of surgical wounds with honey impedes tumor implantation. Arch Surg 2000; 135: 1414-7.

    37) Swellam T, Miyanaga N, Onozawa M, et al. Antineoplastic activity of honey in an experimental bladder cancer implantation model: İn vivo and in vitro studies. Int J Urol 2003; 10: 213-9.

    38) Rao CV, Desai D, Rivenson A, Simi B, Amin S, Reddy BS. Chemoprevention of colon car-cinogenesis by phenylethyl-3-methylcaffeate. Cancer Res 1995; 55: 2310-5.

    39) Abdel-Latif MM, Windle HJ, Homasany BS, Sabra K, Kelleher D. Caffeic acid phenethyl ester modulates Helicobacter pylori-induced nuclear factor-kappaB and activator protein-1 expression ingastric epithelial cells. Br J Pharmacol 2005; 146: 1139- 47.

    40) Woo KJ, Jeong YJ, Inoue H, Park JW, Kwon TK. Chrysin suppresses lipopolysaccharide- induced cyclooxygenase-2 expression through the inhibition of nuclear factor for IL-6 (NF- IL6) DNA-binding activity. FEBS Lett 2005; 579: 705-11.

    41) Beretta G, Orioli M, Facino RM. Antioxidant and radical scavenging activity of honey in endothelial cell cultures (EA.hy926). Planta Med 2007; 73: 1182-9.

    42) Jaganathan SK, Balaji A, Vellayappan MV, et al. A review on antiproliferative and apoptotic activities of natural honey. Anticancer Agents Med Chem 2014; 15: 48-56.

    43) Sadeghi-Aliabadi H, Hamzeh J, Mirian M. Investigation of Astragalus honey and propolis extract's cytotoxic effect on two human cancer cell lines and their oncogen and proapoptotic gene expression profiles. Adv Biomed Res 2015; 11; 4: 42.

    44) Erejuwa OO, Sulaiman SA, Wahab MS. Effects of honey and its mechanisms of action on the development and progression of cancer. Molecules 2014; 21: 2497-522.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]