Bu çalışmada, Down Sendromu olan ve Down Sendromlu olmayan komplet atriyoventriküler septal defekt (AVSD) onarımı yapılan çocukların erken postoperatif sonuçları değerlendirildi. Erken postoperatif dönemde, DS’li ve NDS grubu çocuklar arasında kardiyak komplikasyonlar açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu, ancak DS'li çocuklarda non-kardiyak komplikasyon oranı anlamlı düzeyde daha yüksekti. Komplet AVSD onarım uygulanan DS'si olan ve olmayan çocuklar arasında AV kapak displazisi oranında bir fark olmadığı görüldü. Komplet AVSD' nin erken cerrahi onarımı yapılan çocukların sonuçları önemli ölçüde iyi olduğu bilinmektedir
5,19. Komplet AVSD’li DS hastalarında pulmoner vasküler obstrüktif hastalık, DS'siz çocuklara göre daha hızlı ilerleyebilmektedir
20. Kobayashi ve arkadaşları
21 DS'li çocuklarda cerrahi onarımın ilk 4 ayda yapılmasını savunmaktadır. Yapılan diğer çalışmalarda DS’li çocuklarda daha erken yapılan cerrahi onarımın yaşam kalitesini artırdığı ve operatif mortaliteyi azalttığı bildirilmiştir
22,23. Komplet AVSD' nin daha erken cerrahi tedavisine yönelik bu yaklaşım birçok çalışmada da onaylanmıştır
7,24. Prenatal ve postnatal ekokardiyografinin, DS'li olduğu kanıtlanmış veya şühelenilen risk altındaki popülasyonlara odaklanması, DS'li hastalarda komplet AVSD' nin tanısının daha erken konulmasını sağlamıştır. Bu gerçek, muhtemelen bu hasta grubunda daha erken pulmoner hipertansiyon gelişme riski ile birleştiğinde, DS grubundaki çocukların daha erken cerrahi müdahalesine yol açmıştır. Bu çalışmada DS’li çocuklara medyan 16.5 aylıkken onarım yapıldı ve DS’li çocuklar NDS grubu çocuklara göre daha erken ancak diğer çalışmalardaki çocukların ortalama yaşlarına göre daha geç operasyona alındığı görüldü. Bu durum, prenatal tanının erken konulamamasına bağlı hasta başvurusundaki gecikme ve preoperatif geçiririlen akciğer enfeksiyonları nedeniyle yapılan tedevi sürelerine bağlanabilir.
Çalışmamızda DS'li ve olmayan çocuklar arasında kapak yetersizliği veya kapak displazisi oranında fark görülmediği bulundu. Al-Hay ve ark. 25 DS’li olmayan çocuklarda AV kapak displazisinin prevalansını %24 olarak oldukça yüksek tanımlamışlardır. Aynı çalışmada AV kapak displazisi düzeltildiğinde, DS'li çocuklar daha iyi sonuçlara sahip olduğu bildirilmektedir. Desai ve ark. nın 26 DS’li hastalarda %13 olarak bildirdikleri AV kapak displazisi oranı ile uyumlu olarak bu çalışmada da AV kapak displazisi oranı her iki grupta da %10 olarak bulunmuştur. Bununla birlikte bu çalışma, nispeten küçük örneklem büyüklüğü ne sahiptir ve bulguları doğrulamak için yüksek katılımcılı ya da çok merkezli araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, bu çalışmada AV kapak işlevi açısından orta ve uzun vadeli sonuçlar değerlendirilmemiştir.
Bu çalışmada, DS ve NDS grubu hastalar arasında demografik özellikler bakımından istatiksel olarak anlamlı fark görülmemiştir. Ancak yaş kilo persantil eğrilerine bakıldığında DS olan grupta %85’ nin 5. persantilin altında olduğu (normal persantilaralığı 5-75 olarak kabul edilmektedir) bu oranın NDS grubunda %40 olduğu ve aralarında anlamlı farklılık olduğu görülmüştür. DS’li hastaların yaşına göre NDS’lere göre daha düşük kilo ile operasyona girdiği görüldü. Postopertatif dönemde bu durumun extübasyonda zorluğa ve enfeksiyona yatkınlığa neden olduğu düşünülebilir.
Bu çalışmada, Down sendromlu 20 hastadan 12’inde, Down olmayan 10 hastanın 3’ünde postoperatif çeşitli enfeksiyonlar nedeni ile cerrahi öncesi başlanan proflaktik antibiyotiklerde değişiklik yapılmıştır. Çetiner ve ark.nın 27 yaptığı çalışmada 32 down sendromlu hasta ile non-down 32 hastanın hücresel ve humaral bağışıklık sistemleri arasındaki farklılık incelenmiş ve DS’li çocuklarda NDS grubu çocuklara göre IL-4, IL-10 düzeyleri artmış, IL-6 ve TNF-alfa düzeyleri azalmış olarak bulunmuştur. Bu durum DS’lu çocuklarda görülen tekrarlayan akciğer enfeksiyonunu nedenlerinden biri olarak gösterilmiştir ve istatistiksel olarak anlamlı olmasa da bizim çalışmamızda da down sendromlu bireylerde görülen akciğer enfeksiyonu oranı sayılasal olarak daha fazladır.
Yapılan çalışmalarda DS uzamış mekanik ventilasyon için bağımsız risk faktörü olarak ortaya konulmuştur ve bunun neticesinde de yoğun bakım kalış süresi ile hastanede kalış süresinin uzadığı bildirilmiştir 28,29. Bunda DS’li hastalarda pulmoner vasküler hastalık gelişiminin NDS grubuna göre daha sık olması etkilidir 30,31. Bu durum bu çalışmadaki olgularda da görülmüştür. Downlularda ventilatöre bağlı kalış sürelerinin Down olmayanlara göre istatiksel olarak anlamlı derecede uzun bulunmuş olup, literatürle uyumluluk göstermektedir. Ancak çalışmamızda yoğun bakımda kalış ve toplam yatış süresinin iki grup arasında farklı olmadığı belirlenmiştir. Down sendromlu olgularımızdaki daha uzun süreli mekanik ventilasyon desteğinin sık akciğer enfeksiyonuna bağlı pulmoner doku hasarının operasyon öncesi oluşmasına, pulmoner arter basıncı ve pulmoner vasküler rezistans indekslerinin yüksek olmasına ayrıca bu olguların yaşa oranla düşük kilo ile operasyona alınmasına bağlı olduğunu düşünülebilir.
Bu çalışmada, postoperatif erken evrede DS’ li çocuklar olmayanlara nazaran daha fazla pozitif inotrop ihtiyacı göstermiştir. İnotrop destek süresinin Down grubunda daha fazla olmasının nedeninin uzamış mekanik ventilasyonun beraberinde getirdiği komplikasyonlara bağlı akciğer enfeksiyonu ve septik tablonun oluşturduğu kalp yetmezliği tablosunun olduğu düşünülebilir.
Kater ve arkadaşlarının 32 yaptığı çalışmada DS’ye bağlı trombositopeninin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, bu durumun, geçici miyeloproliferatif bozukluk ve akut lösemi gelişiminde de tanımlanan megakaryositik disregülasyona bağlı olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, Downlu çocuklardaki trombositopeniye bağlı oluşabilecek drenaj miktarı ve dren çekilme süresinde artma, trombosit transfüzyon miktarı ve eritrosit transfüzyon miktarları açısından Down olmayan grup ile arasında fark saptanmamıştır.
Daha önceki çalışmalar, DS’siz çocuklarda kardiyak postoperatif komplikasyonların daha yüksek prevalansını tanımlamıştır 5,24,28. Serimizde kardiyak komplikasyonlar iki grup arasında istatistiksel olarak farklı değildi. Bu çalışmada nispeten düşük hasta sayısı nedeni ile bu farklılıkların bazılarını istatistiksel olarak belirlenemedi. Örneğin, DS grubunda PHT ve DKOS daha sıktı ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Bu çalışmada, komplet AVSD’nin cerrahi onarımını takiben çocuklarda erken postoperatif dönemde aritmi oranı diğer çalışmalar ile benzerdi 28-30. DS ve NDS grupları arasında aritmi oranı da benzerdi. Amira ve arkadaşları 25, çift orifisli sol atriyoventriküler kapak (DOLAVV) olan çocuklarda ektopik taşikardi (ET) prevalansının daha yüksek olduğunu öne sürmüşlerdir. Ancak çalışmamızda bu bulgu görülmedi.
Bu çalışmada kardiyak olmayan postoperatif komplikasyon oranları DS’li çocuklarda anlamlı olarak daha yüksek olduğu görüldü. Artmış kardiyak olmayan komplikasyonlar, kardiyak komplikasyon varlığıyla ilişkili değildi. Bu bulgu önceki çalışmalarla uyumludur 10,36. DS’li hastaların her yaşta solunumsal morbidite ve mortalite prevalansının arttığı bildirilmektedir 35. DS’li çocuklarda solunum morbiditesinin artmış prevalansının olası nedeni olarak zayıf bağışıklık sistemi öne sürülmüştür 37-39. Erken postoperatif dönemde şilotoraks gelişen 1 çocuk DS’liydi. Ancak, herhangi bir istatistiksel sonuca varmak için sayı küçüktür.
Bu çalışmada herhangi bir olguya reoperasyon uygulanmadı. Amira’nın çalışmasında, 24 olgunun reoperasyon geçirdiği, bu olguların 19’ unun atriyoventriküler kapak yetmezliği, 5’inin atriyoventriküler blok sebebiyle kalıcı pacemaker implantasyonu uygulanması için operasyona alındığı bildirilmiştir 25. Çalışmada, Down olmayan olguların, Down sendromlu olgulara göre, kapak yetmezliği açısından daha avantajlı olduğu sonucuna varılmıştır ve reoperasyon için en önemli risk faktörü, displastik sol atriyoventriküler kapak olarak belirlenmiştir.
DS’nin eşlik ettiği komplet AVSD’li olgular için Guntherr ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, postoperatif mortalite için risk faktörleri olarak; erken yaş ve düşük ağırlık, eşlik eden anomali olarak aorta koarktasyonu ve sol atriyoventriküler kapağın ciddi hipoplazisi olarak bildirilmiştir 40. Çalışmamızda prospektif olarak incelenen 30 olgunun 5’i (%16,6) eksitus oldu. DS’li grupta mortalite oranı (4 hasta) %20 iken oran (1 hasta) %10 idi. Eksitus olan olgularda major sebepler akciğer enfeksiyonu, multiorgan yetmezliği, sepsis ve düşük kardiak output olarak saptandı.
Bu çalışmanın bazı sınırlılıkları vardır. Çalışmanın nadir görülen bir hastalık ve grup üzerinde yapılmasından dolayı çalışmadaki hasta sayısı nispeten azdı; bu nedenle daha az sıklıkta görülen komplikasyonlarda ve sonuçlarda bazı farklılıkları belirlemek için yeterli analitik güce sahip olmayabilir. Bu sebeple daha yüksek sayıda katılımcının olduğu ya da çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bu sınırlılıklara rağmen çalışmamız DS’li çocuklarda erken postoperatif dönemde kardiyak olmayan komplikasyon oranlarının yüksek olduğunu gösteren özgün ve literatüre katkı sunan bir çalışmadır.