Pulmoner interstisyel amfizem, özellikle aşırı düşük
doğum ağırlıklı bebeklerde; prematürite, mekanik ventilasyon
ve bazı intrauterin faktörler sonucu ortaya
çıkan ve tedavisi oldukça güç olan bir klinik tablodur.
Prematüre bebekler; perivasküler konnektif dokularının
bol ve esnekliğinin daha az olması nedeniyle risklidir
7,8. Pulmoner alveollerin ruptürü sonucu, havanın
interstisyel dokulara geçmesiyle oluşur. Buna bağlı
olarak pulmoner perfüzyon azalarak gaz değişimi bozularak
hipoksemi, hiperkarbi ve solunum sıkıntısı gelişir
4.
Prematüre bebeklerin yaşama oranlarının artması,
gestasyon haftalarının azalması ve mekanik ventilasyon
kullanımının artması yıllar içinde PİA görülme
sıklığında artışa yol açmıştır, ancak sürfaktan kullanımı
ile oranlar azalmıştır 4. Pulmoner interstisyel
amfizemde mortalite oranı %50’nin üzerinde olabilir,
özellikle diffüz tipte mortalite yüksektir. Prognoz
hastanın gestasyon yaşı, doğum ağırlığı, mekanik
ventilatörde kalma süresi, semptomların ortaya çıkma
zamanı ve eşlik eden klinik durumun şiddetine bağlıdır
9. Mekanik ventilasyonda yüksek havayolu basıncı
kullanılması PİA’ya en çok yol açan sebeplerden biridir
9. Bizim olgumuzda doğumda pozitif basınçlı
ventilasyon kısa süreli uygulanmış ancak takibinde
invaziv mekanik ventilasyon uygulanmamış, yenidoğan
yoğun bakım yatışından itibaren non invaziv mekanik
ventilasyon (nazal IPPV modu) ile izlenmiştir.
Literatüre baktığımızda PİA gelişen bebeklerin büyük
çoğunluğunun mekanik ventilasyon ile izlendiklerini
görmekteyiz. Çok az sayıda vaka sunumunda herhangi
bir mekanik ventilasyon desteği almayan bebeklerde de
geliştiği belirtilmiştir 10. Hastamız RDS tanısıyla
sürfaktan almış, solunum sıkıntısı gerilemiş, ancak 5.
günde tekrar solunum sıkıntısı başlamış ve PİA tanısı
almıştır. Hastamızda PİA’nın spontan olabileceği gibi
uygulanan noninvaziv ventilasyona da bağlı gelişmiş
olabileceğini düşünmekteyiz. Bu durumda non invaziv
mekanik ventilasyon da risk faktörü olarak değerlendirilebilir. Bu durumda hastamızdaki PİA
gelişimi açısından risk faktörlerini prematürite, düşük
doğum ağırlığı ve non invaziv ventilasyon olarak
sayabiliriz.
Pulmoner interstisyel amfizemde nonspesifik klinik
bulgular görülür, genellikle solunum sıkıntısında artış,
oksijen satürasyonunda düşme görülür 4. Tanısı
radyolojik görüntüleme yöntemleriyle konulur. Akciğer
grafisinde hiler bölgeden parankime doğru uzanan,
kistik içi hava dolu radyolüsen görünümler izlenir.
Ayırıcı tanıda kistik adenomatoid malformasyon,
konjenital lober amfizem, konjenital diafragma hernisi
ve bronkopulmoner displazi sayılabilir. Bizim
hastamızda da olduğu gibi toraks BT tanıyı
kesinleştirmek için kullanılabilir.
Pulmoner intersitisyel amfizemin spesifik bir tedavi
şekli olmamakla birlikte, iyi seyirli olanlarda yüksek
frekanslı ventilasyon (HFOV), selektif bronşial
entübasyon, selektif bronş tıkama, lateral dekübitis
pozisyonu verme, steroid ve surfaktan uygulanabilir
8. Lateral dekübit pozisyonun (amfizemli taraf alta
gelecek şekilde hastayı yan yatırmak) konservatif
olmakla beraber özellikle unilateral PİA’de ilk tercih
edilmesi gereken yöntem olduğu gösterilmiştir. 48 saat-
6 gün arasında bu pozisyonda yatırılan hastaların
radyolojik bulgularının gerilediği görülmüştür 3,6.
Hastamızda da PİA tedavisinde öncelikle lateral
dekübit pozisyonu uygulanmış, noninvaziv mekanik
ventilasyon tedavisine devam edilmiştir. İzleminde
spontan gerileme olduğu görülmüştür. Hastamızda
PİA’nın lokalize olması, gebelik haftasının 30 hafta
olması ve noninvaziv ventilasyon desteği altında
olması prognozun daha iyi olmasında etkili olmuş
olabilir.
Sonuç olarak PİA her ne kadar invaziv mekanik
ventilasyon desteği alan özellikle preterm bebeklerde
barotravmaya bağlı gelişebilse de noninvaziv
ventilasyon desteği altında da görülebilir. Konservatif
tedaviyle ve noninvaziv meaknik ventilasyon
desteğiyle başarılı sonuçlar alınabilir.