[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Tıp Dergisi
2023, Cilt 28, Sayı 2, Sayfa(lar) 079-085
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
Ele Gelmeyen Meme Lezyonlarının İncelenmesinde Ultrasonografi Eşliğinde Uygulanan Girişimsel Yöntemlerin Değerlendirilmesi
Nüşabe KAYA1, Khoshbo NOOR2, Farid AGHAZADA2, İlkay Koray BAYRAK3
1Altınbas Üniversitesi, Medical Park Hastanesi Bahçelievler, Radyoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye
2Altınbas Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
3Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Samsun, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Meme Lezyonları, Ultrasonografi, Mamografi, Girişimsel İşlemler, Breast Lesions, Ultrasonography, Mammography, Interventional Procedures
Özet
Amaç: Çalışmamızda ultrasonografi eşliğinde yapılan tüm girişimsel işlemleri inceleyerek, bu işlemlerin başarı oranlarını, komplikasyonlarını, üstünlüklerini ve yetersizliklerini belirlemeyi, bulgularımızın literatür ile uygunluğunu araştırmayı amaçladık.

Gereç ve Yöntem: Temmuz 1999-Haziran 2004 tarihleri arasında mamografi ünitemizde 115 hastada 135 lezyondan 70 aspirasyon, 62 işaretleme ve 3 kesici iğne biyopsisi yapılmıştır. Histopatolojik inceleme sonuçlarına ulaşılabilenlerin mamografik ve ultrasonografik özellikleri retrospektif olarak değerlendirildi. US eşliğinde girişimsel işlemlerin başarı oranları belirlendi ve komplikasyonları değerlendirildi.

Bulgular: Aspirasyonu yapılan 70 lezyondan 7’si “nondiagnostik materyal” sonucu aldığı için, 3’ü de lezyondan materyal alınamadığı için başarısız kabul edildi. Aspirasyonu başarılı sayılan 60 lezyondan 57’sinin (%95) benign, 3’ünün (%5) malign tanı aldığı görüldü. İşaretleme yapılan 62 lezyondan 43’ünün (%69.4) histopatolojik sonucu benign, 19’unun (%30.7) sonucu maligndir. Kesici iğne biyopsisi yapılan 3 lezyonun üçü de benign tanı almıştır. İşlemler sırasında 2 hastada (%1.5) hafif vazovagal reaksiyon ve 5 hastada (%3.7) kısa süreli kompresyonla kontrol altına alınabilen kanama dışında hiçbir komplikasyon olmadı.

Sonuç: Çalışmamızda ultrasonografi eşliğinde uygulanan girişimsel yöntemlerin başarı oranı yüksektir. Radyolojik yöntemlerin doğruluk oranı yüksektir. Sonuçlarımız literatür ile uyumludur. İstatistiksel çalışmalar ve histopatolojik sonuçlarla lezyonların retrospektif değerlendirilmesi teşhis merkezlerinin deneyimini artırmaktadır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Meme kanserinin büyük çoğunluğunu ele gelmeyen lezyonlar oluşturur. Lezyon dağılımı yaşa bağlı değişiklik gösterse de her yaşta en sık görülen benign patoloji basit kistlerdir. En sık görülen malign hastalık ise meme kanseridir.

    Günümüzde meme patolojilerinin değerlendirilmesinde mamografi (MG), ultrasonografi (US) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) kullanılmaktadır. MG lezyonlların kistik/solid ayırımında tek başına yeterli olmadığı için US ile beraber kullanılması rutin hale gelmiştir. Mevcut yöntemler ile ayırıcı tanısı yapılamayan lezyonlarda histopatolojik değerlendirme yapılır.

    Örnekleme için kullanılan girişimsel işlemlerde hasta tarafından kolay tolere edilebildiği, enerji kaynağı olarak radyasyon gerektirmediği ve ucuz olduğu için US tercih edilmektedir. Ayrıca dens memelerde lezyonlar MG ile ayırtedilemedikleri için girişimsel işlemlerde yol gösterici olarak US tek seçenektir. US eşliğinde ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB), tel ile işaretleme ve kalın iğne biyopsisi (KİB) yapılmaktadır. Radyolojik değerlendirmeler tecrübeye ve kullanılan cihazlara bağlı olduğu için teşhis merkezlerinin kendi istatistiklerini belirlemeleri büyük önem taşımaktadır. Retrospektif değerlendirmeler tecrübeyi arttırarak tanıda doğruluk oranını arttırır, girişimsel işlemlerin sayısını azaltır. Bu amaçla, bölümümüzde US eşliğinde yapılan tüm girişimsel işlemleri inceleyerek teknik özelliklerini ve başarı oranlarını, elde edilen histopatolojik tanıları tarafımızdan konulan radyolojik ön tanılarla karşılaştırarak kendi sensitivite, spesifisite, PPD. NPD ve doğruluk oranımızı, histopatolojik tanıları elde edilen lezyonlarda her bir ultrasonografik bulgu ile histopatolojik tanı arasındaki korelasyonu inceleyerek her bulgunun malign/benign ayırımındaki önemini (PPD) belirlemeyi ve bulgularımızın literatüre uygunluğunu araştırmayı amaçladık.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • Materyal ve Metot
    Temmuz 1999-Haziran 2004 yılları arasında mamografi ünitesinde US eşliğinde girişimsel işlem yapılan 115 olgunun histopatolojik inceleme sonuçları elde edildi ve bu lezyonların MG ve US özellikleri retrospektif olarak tekrar değerlendirildi. Girişimsel işlemler klinisyenler tarafından yönlendirilen ve tarafımızdan uygun görülen hastalara yapıldı.

    Her iki meme US ile değerlendirildikten sonra işlem yapılacak lezyon belirlendi ve işlem öncesi lezyon görüntüleri alındı. US eşliğinde girişimsel işlemler Toshiba SSA-240A (Tochigi, Japan) cihazında 7,5 MHz lineer probla ve gri skala kriterleri kullanılarak, fokus 2 cm veya daha az tutularak, derinlik ayarı 8 cm'ye ayarlanarak yapıldı. Tüm işlemler hasta yatar pozisyonda uygulandı, işlem öncesi bilgilendirilmiş onam formu alındı. İşlemler iki radyolog tarafından ‘serbest el’ tekniği ile yapıldı (bir doktor prob kullanarak görüntülemeyi sağladı, ikinci doktor işlemi gerçekleştirdi). İşlem alanı merkezden dışa doğru sterilizasyon solusyonu ile temizlendi, steril jel kullanıldı. İİAB işlemi için 20 cc’lik enjektör 20G uç ile kullanıldı. Büyük lezyonlarda ve solid komponenti olan lezyonlarda tüm içeriğin aspire edilmesi mümkün olmadı. Semisolid lezyonlarda solid ve kistik komponent örneklendi. Küçük lezyonlarda tüm içerik boşaltıldıktan sonra işlem sonlandırıldı. Pür solid lezyonların örneklemesi kesici iğne ile yapıldı. İşlem öncesi ve sonrası görüntüler alındı. Aspire edilen materyal lamlar üzerinde yayılarak %95'lik alkolle tespit edildi. Preparatlar sert zemin üzerine yerleştirilerek histopatolojik incelemeye gönderildi. Kesici iğne biyopsileri, 14 G trucut otomatik biyopsi iğnesi ile yapıldı. Alınan parçalar, %10'luk formol içerisinde incelemeye gönderildi. İşaretleme işlemi için kanca uçlu (hook wire) kılavuz tel kullanıldı. İşlem öncesi tel iğne ucunun 1 mm içerisine çekildi. İğne ucunun lezyon içerisinde olduğundan emin olunduktan sonra iğne geri çekilerek tel lezyonda bırakıldı. Lezyon derinliğine göre 10 ve 20 cm uzunlukta iğneler kullanıldı. İşaretleme işleminde MG ile görülebilen lezyonlarda iğne yerleştirildikten sonra 2 yönlü mamogramlar alındı. Mamografik incelemeler Mammo Diagnost UC (Philips, Hamburg, Germany) cihazı ile yapıldı. İğne ile lezyonun pozisyonu değerlendirildi. Yerleştirildikten sonra tel ucunun yer değiştirmemesi için dışarıda kalan kısım cilde tespit edildi. Çıkarılan spesmenin radyogramı alındı, lezyonun çıkarılıp çıkarılmadığı değerlendirildi ve cerrah bilgilendirildi. Tüm işlemlerde işlem öncesi, iğne lezyonun içerisinde iken ve işlem sonrası ultrasonografik görüntüler alındı. Histopatolojik tanılar benign ve malign olarak sınıflandırıldı. Patolojik tanı "altın standart" olarak kabul edildi. US eşliğinde girişimsel işlemlerin başarı oranları belirlendi ve komplikasyonları değerlendirildi. Daha sonra lezyonlarin MG ve US ile değerlendirilen radyolojik özellikleri histopatolojik sonuçlarla karşılaştırılarak mamografi ünitemiz için sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer (PPD), negatif prediktif değeri (NPD), doğruluk oranları, her bir ultrasonografik özelliğin tanı koyduruculuk değeri (PPD) hesaplandı.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • Bulgular
    1999-2004 yılları arasında mamografi ünitesinde 115 hastaya US eşliğinde girişimsel işlem yapılmıştır. 115 hastada toplam 135 lezyona girişimsel işlem yapılmıştır. Hastaların 70'ine US eşliğinde İİAB, 62'sine ise US eşliğinde işaretleme ve 3 lezyondan KİB yapılmıştır. Lezyonların 94'ü hem US hem de MG ile 41'i ise sadece US ile görüntülenebilmiştir. Hem US hem de MG ile görülebilen lezyonların hepsine işlem sonrası kontrol grafiler alınmıştır. Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması 47±6'dır.

    US eşliğinde İİAB yapılmış 70 lezyondan "nondiagnostik materyal" sonucu gelen 7 aspirasyon işlemi ve materyal alınamayan 3 işlem başarısız kabul edildi ve başarısızlık oranımız %14 olarak belirlendi. İİAB yapılan lezyonların boyut ortalaması 35±17milimetre olarak belirlendi. Altmış lezyondan 57'sinin (%95) benign, 3'ünün (%5) malign tanı aldığı görüldü. Malign lezyonların 2'si infiltratif duktal karsinom tipindedir, 1 lezyonda karsinom tipi hakkında bilgi elde edilememesine rağmen alınan örnek, patoloji tarafından "malign lezyon" olarak raporlanmıştır. Bu lezyonlardan 2'si (%67) radyolojik yöntemlerle tarafımızdan doğru olarak malign, 1'i ise (%33) yanlış olarak benign değerlendirilmiştir. 57 benign lezyondan 55'i (%96) tarafımızdan doğru olarak benign, 2'si (%4) ise yanlışlıkla malign olarak değerlendirilmiştir. İİAB işlemi örneği şekil 1’de verilmiştir.

    Şekil 1: Kist aspirasyonu. A, İşlemöncesi görüntü, B Aspirasyon sonrası görüntü, Patolojik tanı: basit kist.

    US eşliğinde işaretlemesi yapılmış 62 lezyondan 43'ünün (%69.4) benign, 19'unun (%30.65) malign tanı aldığı görüldü. Benign lezyonlardan 39'u (%91) radyolojik yöntemlerle tarafımızdan doğru olarak benign, 4'ü (%9) ise yanlış malign olarak değerlendirilmiştir. Malign lezyonlardan 17'si (%89) tarafımızdan doğru olarak malign, ikisi (%11) ise yanlış olarak benign değerlendirilmiştir. Tel lokalizasyonu yapılan ve MG ile görülebilen lezyonların doğrulukla çıkarıldığı radyolojik olarak spesmen radyogramları ile kanıtlandı. İşlemler sırasında 2 hastada (%1.5) hafif vazovagal reaksiyon gelişmiştir. Telin yer değiştirmesi 1 vakada oldu, yer değiştiren tel geri çekilerek tekrar lezyon içerisine yerleştirildi. İşlem başarılı kabul edildi. 5 hastada (%3.7) kısa sürede kompresyonla kontrol altına alınan kanama oldu. Hiçbir vakada pnömotoraks, giriş yerinin inflamasyonu ve ciddi kanama görülmedi. Tekrar işaretleme için gönderilen hasta olmadı. Başarı oranımız %100 olarak belirlendi. Tel işaretleme işlemi örneği şekil 2’de verilmiştir.

    Şekil 2: Ultrasonografi eşliğinde tel işaretleme, A; Ultrasonografi eşliğinde belirsiz sınırlı posterior akustik gölge veren heterojen kitle lezyonu tel ile işaretlenmiştir, B; Lezyonun mamografik görünümü, Patolojik tanı: İnfiltrativ duktal karsinom.

    60 başarılı İİAB yapılan lezyondan 57'sinde, 62 işaretleme yapılan lezyondan 56'sında radyolojik yöntemlerle yapılan malign/benign ayırımı tarafımızdan doğru yapılmıştır. US eşliğinde İİAB ve işaretleme yöntemlerinin uygulandığı lezyonlarda malign/benign ayırımındaki sensitivite, spesifisite, pozitif prediktif değer (PPD), negatif prediktif değer (NPD) ve doğruluk oranları tabloda verilmiştir (Tablo 1).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: US eşliğinde aspirasyon ve işaretleme yapılan lezyonların radyolojik yöntemlerle yapılan malign/benign ayırımında sensitivite, spesifisite, PPD, NPD ve doğruluk oranları.

    En yüksek PPD akustik gölgesi olan kitlelerde %63 olarak bulundu. Düzensiz konturlu ve/veya 5'den fazla lobulasyon içeren konturlu kitlelerde PPD %50 olarak saptandı. Elde ettiğimiz değerlere göre solid kitleler, solid komponenti olan kistik kitleler ve hipo-, izoekoik kitleler de yüksek malignite riski taşımaktadırlar. Çalışmamızda düzgün konturlu akustik güçlenmesi olan anekoik kistik kitlelerde malignite oranı nispeten düşük bulundu (Tablo 2).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: Ultrasonografik bulgulara göre malign lezyon dağılımı ve PPD'leri.

    Çalışmamız süresinde bölümümüzde 3 lezyona kesici iğne biyopsisi yapılmıştır. Histopatolojik sonucuna göre lezyonlardan biri fibroadenom, biri benign lezyon, biri de benign lezyon ve/veya fibrokistik değişiklik olarak değerlendirilmiştir. Her üç lezyon da radyolojik yöntemlerle tarafımızdan benign olarak değerlendirilmiştir. İşlem sırasında komplikasyon gelişmemiştir.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • Tartışma
    Meme lezyonlarının tanısında ultrasonografi eşliğinde uygulanan girişimsel yöntemler çok uzun yıllardır yaygın kullanılmaktadır 1-4. US eşliğinde yapılan işlemler ucuz, radyasyon gerektirmeyen, hasta tarafından kolay tolere edilen, başarı oranları yüksek, komplikasyon oranları düşük yöntemlerdir. Deneyime bağlı olması, yetersiz veya nondiagnostik materyal oranının yüksekliği ve deneyimli sitolojik değerlendirme gerektirmesi İİAB yönteminin en önemli dezavantajlarıdır 5. US eşliğinde İİAB, işaretleme ve KİB yapılmaktadır. Farklı çalışmalarda elde edilen sonuçlar, kullanılan cihaz, çalışmaya dahil edilen hasta sayısı, histopatolojik ve radyolojik değerlendilmeyi yapan ünitelerin deneyimine göre değişmektedir. Bizim çalışmamızda aspirasyonu yapılan 70 lezyondan 7'sinde nondiagnostik materyal sonucu geldi. Üç lezyondan aspirasyon sırasında materyal gelmedi. Bu lezyonlar başarısız kabul edildi ve başarısızlık oranımız %14 olarak belirlendi. Fornage 6 245 lezyon incelemesi yaptığı çalışmasında bu değeri %20'nin üzerinde bulmuştur. Yapılan başka çalışmalarda bu oran %5-34 arasında bildirilmiştir 7-11. Çalışmamızda başarısızlık oranımız Leifland ve arkadaşlarının 11 bulmuş olduğu başarısızlık oranı olan %15'e yakındır. O'Neil ve arkadaşları 12 başarısızlık oranını en düşük olarak bildiren araştırmacılardır, onlar çalışmalarında nondiagnostik materyal oranını %5 bulmuşlardır. Ayrıca bu değerin sadece radyoloğa bağlı olmayıp kısmen patoloji kaynaklı olduğunu belirtmişler. Bedard'ın 13 çalışmasında ise iki farklı hasta grubunda başarısızlık oranları %29 ve 34 bulunmuştur ve başarı oranının preparat fiksasyonu ile bağlantılı olduğu gösterilmiştir. Bizim preparat hazırlama tekniğimiz değerlendirmeyi yapan patologlar tarafından yeterli bulunmuştur.

    KİB işlemi için 14, 16 ve 18 G kalınlıkta iğneler kullanılır 6. Biz, çalışmaya dahil ettiğimiz her üç biyopside 14 G iğne kullandık. Yeterli materyal elde etmek için işlemin birkaç defa tekrarlanması gerekir. Tekrarlamanın kaç defa yapılması tartışma konusudur. Fornage 6, iğnenin lezyon içerisinde olduğundan emin olunduğu zaman 4 biyopsiyi yeterli bulmaktadır. Liberman ve arkadaşları 14 ise 5 örnek alınmasını yeterli bulmaktadırlar. İşlemin çok tekrarlanması memeyi travmatize edecek ve komplikasyon riskini artıracaktır. Ayrıca iğnenin giriş trasesi boyunca malign hücre ekimi ihtimali vardır ve işlem tekrarlandıkça bu ihtimal daha da artacaktır. Özellikle küçük memelerde ve/veya çok küçük lezyonlarda çok tekrarlama gerekli değildir. Biz, yaptığımız biyopsilerde her lezyondan 4 örnek aldık. KİB İİAB'den teknik olarak daha zor, hasta için daha travmatik işlem olmasına rağmen, fazla doku elde edilmesi, doku tanısı konulabilmesi ve invaziv/noninvaziv kanser ayırımının yapılması açısından İİAB'den üstündür.

    Meme lezyonlarının büyük çoğunluğu ele gelmeyen lezyonlardır. Bu lezyonlara cerrahi yaklaşım planlandığı zaman ilk basamak lezyonun işaretlenmesidir 15. Tel ile işaretleme yönteminin kullanımı 1980 yılından sonra belirgin olarak artmaya başlamıştır 16-18. İşaretleme yöntemi, daha az meme dokusunun çıkarılmasına ve sonuçta en az kozmetik ve morfolojik değişikliklerin oluşmasına olanak sağlar. Çalışmamızda işaretleme için ince telli kanca uçlu (hookwire) iğne kullanıldı. Literatürde işaretleme yönteminin başarısızlık oranının %1-10 arasında olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur 19,20. Aynı çalışmalarda işlemin tekrarlanma oranı %18-59 olarak bildirilmiştir, ancak tekrar sonucunda işaretleme başarılı olduğu ve farklı bir işlem gerektirmediği için işlem başarılı kabul edilmiştir. Çok küçük lezyonlara uygulanamaması, iğnenin yer değiştirmesi, kopması, meme dokusu içinde ilerlemesi, pnömotoraks yöntemin dezavantajlarındandır. Bizim vakalarımızda pnömotoraks görülmedi ve tekrar işaretleme için gönderilen hasta olmadı. Bir hastada lezyon içine yerleştirildikten sonra alınan kontrol grafilerde işaretleme telinin ilerlediği görüldü, ancak tel meme dokusu dışına çıkmadı ve bu şekilde önemli komplikasyona neden olmadı. Tel geri çekilerek lezyon içerisine yerleştirildi ve işlem başarılı kabul edildi. Çalışmaya dahil edilen 63 lezyonun hepsinin spesimen grafisinde tel görüntülendiği için başarı oranımızı %100 kabul ettik.

    Çalışmamızda lezyonlarin malign/benign ayırımında ve ön tanımızın belirlenmesinde MG ve US birlikte kullanıldı. İstatistiksel olarak sensitivite değerimiz %86 bulundu. Leconte ve arkadaşları 21 MG ve US'yi birlikte kullanarak sensitiviteyi %88 bulmuşlar ve tanıda özellikle dens memede US'nin önemli rolünden bahsetmişlerdir. Muth 22 kendi çalışmasında sadece MG sensitivitesini %85-90 arasında bulmuş, ancak US, doppler US ve kontrast madde kullanımının bu değeri daha da artıracağını belirtmiştir. Sensitivite değerimizin düşük olması lezyonların değerlendirilmesinde aşırı hassas olmamızı göstermektedir. Spesifisite değerimiz %94 bulundu. Taylor ve arkadaşları 23 MG ve US ile spesifisiteyi %66 bulmuşlar. Bu değer, sadece MG kullanıldığında aynı çalışmada %51 bulunmuştur. Çalışmamız sonucunda elde edilen spesifisite değeri Shetty ve arkadaşlarının 24 çalışmalarında %80 olarak bulunan spesifisite değerine yakındır. En yüksek değerleri; sensitivite %100, spesifisite %99, NPD %100, doğruluk oranı %99 ile Vizcaino ve arkadaşları 25 bulmuşlardır. Ancak bu çalışma sadece radyolojik olarak muhtemel benign lezyonlarla yapıldığı için bu kadar yüksek değerler elde edilmiş olabilir.

    En yüksek PPD değeri akustik gölgesi olan kitlelerde bulundu (%63). Akustik gölge veren 24 kitlenin 15'inde patoloji maligndi. Bu nedenle, bu bulgu yüksek oranda malignite riski taşıyan bulgular grubuna dahil edildi. Akustik gölge tümöral kitle etrafında gelişen desmoplastik reaksiyonun ultrases demetini absorbe etmesine bağlı olarak ortaya çıkar 26-32. Stavros ve arkadaşları 33 çalışmalarında bu bulgunun malign lezyonlarda görülme oranının değişebileceğini ve tümör selülaritesi ile ilişkili olduğunu belirtmişlerdir.

    Akustik güçlenme daha çok kistik ve benign lezyonlarda görülmüştür. Akustik güçlenmesi olan 57 lezyondan ancak 4'ü malign tanı almıştır (PPD %7). Buna rağmen, literatürde akustik güçlenme akustik gölge gibi her ikisi orta dereceli malignite riski taşıyan bulgular olarak kabul görmüştür 34,35. Biz elde ettiğimiz oranlara dayanarak akustik güçlenmeyi düşük malignite riski taşıyan bulgu olarak kabul ettik.

    Hipoekojenitenin malign bir bulgu olduğunu bildiren birçok çalışma bulunmaktadır 34,36-40. Patolojik değerlendirmede 78 hipoekoik lezyondan 20'si malign tanı almıştır (PPD %26). Tüm hipoekoik lezyonların 25'i fibroadenom tanısı almıştır. Çalışmamızda hipoekojenite bulgusu malignite ile orta derecede ilişkili olarak bulunmuştur ve Stavros ve arkadaşlarının 33 çalışma sonucu ile uyumludur.

    Düzensiz kontur bulgusu için değişik çalışmalarda açılı kenar veya kıvrıntılı kaba lobulasyonlu kontur terimleri de kullanılmaktadır ve birçok yayında kuvvetli malign özellik olarak kabul edilmiştir 36,37,39,40. Çalışmamıza dahil edilen 28 düzensiz konturlu lezyonun 14'ü malign tanı almıştır (PPD %50). Burada önemli olan, lobulasyonların kaba düzensiz ve fazla olmasıdır. Biz çalışmamızda beş lobulasyondan fazlasını malignite bulgusu olarak kabul ettik. Spiküle konturlu lezyonlar da bu gruba dahil edilmiştir.

    Hiperekoik lezyonlar genelde benign lezyonlardır. Fibroz doku, fokal fibrotik değişiklik ve lipomlar US ile hiperekoik görülürler. Bu nedenle bu lezyonların histopatolojik incelemesi ender gerekir. Bizim çalışmada hiç hiperekoik lezyon bulunmamaktadır. Leucht ve arkadaşları 34 çalışmalarında az da olsa hiperekoik görünümde malign lezyon olduğunu belirtmişlerdir.

    Düzgün konturlu 87 lezyondan 7'si malign tanı almıştır (PPD %8). Bu değerlere dayanarak bu bulgu benignite bulgusu veya malignite riski düşük olan bulgu olarak kabul edilir.

    Aspirasyon ve işaretleme yapılan 55 solid lezyondan 20'si malign tanı aldı, PPD %36. Lezyonun solid olması tek başına malignite bulgusu olarak kabul edilemez. Ancak solid lezyonlarda kistik olanlara oranla malign olma riskinin daha fazla olduğu söylenebilir. Çalışmamıza dahil edilen 55 kistik lezyondan sadece biri malign tanı almıştır (PPD%2).

    KİB örenekleme sayımızın az olması çalışmamızın limitasyonudur, ancak doku tanısı olan 100’ün üzerinde olgumuzun olmasının, İİAB ve işaretleme tecrübemizin literatüre katkı sağlayacağını düşünüyoruz. KİB kullanımı ve bu konudaki çalışmalar son yıllarda oldukça arttı 41. Görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler ile beraber son çalışmalar İİAB yerine takip önermektedir 42, doku tanısı gerektiren malignite şüphesi yüksek lezyonlarda ise KİB tercih edilmektedir. Günümüzde biz ünitemizde KİB yöntemini yaygın kullanmaktayız. Son yıllarda meme lezyonlarının cerrahi öncesi lokalizasyonu için radyoaktif tohum lokalizasyonu, radyoaktiv olmayan radar lokalizasyonu ve manyetik tohum lokalizasyonu gibi umut verici yeni teknikler geliştirilmiş olsa da tel kılavuzluğunda lokalizasyon şu anda ele gelmeyen meme lezyonları için en yaygın kullanılan lokalizasyon yöntemidir 43.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • Sonuç
    Çalışmamızda ultrasonografi eşliğinde uygulanan girişimsel yöntemlerin başarı oranı yüksektir, ciddi komplikasyon gelişen olgumuz yoktur. Malign-benign ayırımında doğruluk oranımız, sensitivite ve spesifisite değerlerimiz yüksek ve literatür ile uyumludur. Malignite ile en yüksek ilişkili bulgular düzensiz kenar ve/veya 5'den fazla lobulasyon, akustik gölge, solid komponent, hipoekoik içyapı. Kistik özellik malignite riski en düşük olan kitlelerdir. Girişimsel işlemlere yol gösterici olarak US her zaman tercih edilmesi gereken modalitedir. US eşliğinde yapılan girişimsel işlemler, ihmal edilebilir komplikasyon oranı ile yüksek tanı değerine sahip değerli tanı yöntemleridir. İstatistiksel ve retrospektif çalışmalar teşhis merkezlerinin deneyimini artırmaktadır.
  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Frable WJ. Needle aspiration of the breast. Cancer 1984; 53: 671-6.

    2) Franzen S, Zajicek J. Aspiration biopsy in diagnosis of palpable lesions of the breast; Critical review of 3479 consecutive biopsies. Acta Radiol Ther Phys Biol 1968; 7: 241-62.

    3) Leifland K, Lagerstedt U, Svane G. Comparison of stereotactic fine needle aspiration cytology and core needle biopsy in 522 non-palpable breast lesions. Acta Radiol 2003; 44: 387-91.

    4) Litherland JC. Should fine needle aspiration cytology in breast assessment be abandoned? Clin Radiol 2002; 57: 81-4.

    5) Dowlatshahi K, Gent HJ, Schmidt R, Jokich PM, Bibbo M, Sprenger E. Nonpalpable breast tumors: diagnosis with stereotaxic localization and fine needle aspiration. Radiology 1989; 170: 427-33.

    6) Fornage BD. Sonographically guided needle biopsy of nonpalpable breast lesions. J Clin Ultrasound 1999; 27: 385-98.

    7) Andreu FJ, Sentis M, Castaner E et al. The impact of stereotactic large-core needle biopsy in the treatment of patients with nonpalpable breast lesions: a study of diagnostic accuracy in 510 consecutive cases. Eur Radiol 1998; 8: 1468-74.

    8) Azavedo E, Svane G, Auer G. Stereotactic fine-needle biopsy in 2594 mammographically detected non-palpable lesions. Lancet 1989; 13: 1033-6.

    9) Bojia F, Demisse M, Dejane A, Bizuneh T. Comparison of fine-needle aspiration cytology and excisional biopsy of breast lesions. East Afr Med J 2001; 78: 226-8.

    10) Chaiwun B, Settakorn J, Ya-In C, Wisedmongkol W, Rangdaeng S, Thorner P. Effectiveness of fine-needle aspiration cytology of breast: analysis of 2,375 cases from northern Thailand. Diagn Cytopathol 2002; 26: 201-5.

    11) Leifland K, Lagerstedt U, Svane G. Comparison of stereotactic fine needle aspiration cytology and core needle biopsy in 522 non-palpable breast lesions. Acta Radiol 2003; 44: 387-91.

    12) O'Neil S, Castelli M, Gattuso P, Kluskens L, Madsen K, Aranha G. Fine-needle aspiration of 697 palpable breast lesions with histopathologic correlation. Surgery 1997; 122: 824-8.

    13) Bedard YC, Pollett AF. Breast fine-needle aspiration. A comparison of ThinPrep and conventional smears. Am J Clin Pathol 1999; 111: 523-7.

    14) Liberman L, Dershaw DD, Rosen PP et al. Stereotaxic 14-gauge breast biopsy: how many core biopsy specimens are needed? Radiology 1994; 192: 793-5.

    15) De Cicco C, Pizzamiglio M, Trifiro G et al. Radioguided occult lesion localisation (ROLL) and surgical biopsy in breast cancer. Technical aspects. QJ Nucl Med 2002; 46: 145-51.

    16) Barros A, Cardoso MA, Sheng PY, Costa PA, Pelizon C. Radioguided localisation of non-palpable breast lesions and simultaneous sentinel lymph node mapping. Eur J Nucl Med Mol Imaging 2002; 29: 1561-5.

    17) Kopans DB Breast Imaging. 2nd ed. Philadelphia, Lipincott-Raven 1997.

    18) Kopans DB, Swann CA. Preoperative imaging-guided needle placement and localization of clinically occult breast lesions. AJR Am J Roentgenol 1989; 152: 1-9.

    19) Allen MJ, Thompson WD, Stuart RC et al. Management of non-palpable breast lesions detected mammographically. Br J Surg 1994; 81: 543-5.

    20) Rahusen FD, Bremers AJ, Fabry HF, van Amerongen AH, Boom RP, Meijer S. Ultrasound-guided lumpectomy of nonpalpable breast cancer versus wire-guided resection: a randomized clinical trial. Ann Surg Oncol 2002; 9: 994-8.

    21) Leconte I, Feger C, Galant C et al. Mammography and subsequent whole-breast sonography of nonpalpable breast cancers: the importance of radiologic breast density. AJR Am J Roentgenol 2003; 180: 1675-9.

    22) Muth CP. Value of mammography and ultrasound in diagnosis of breast carcinoma. Zentralbl Chir 1998;123: 5: 33-6.

    23) Taylor KJ, Merritt C, Piccoli C et al. Ultrasound as a complement to mammography and breast examination to characterize breast masses. Ultrasound Med Biol 2002; 28: 19-26.

    24) Shetty MK, Shah YP, Sharman RS. Prospective evaluation of the value of combined mammographic and sonographic assessment in patients with palpable abnormalities of the breast. J Ultrasound Med 2003; 22: 263-8.

    25) Vizcaino I, Gadea L, Andreo L et al. Sceening Program Working Group. Short-term follow-up results in 795 nonpalpable probably benign lesions detected at screening mammography. Radiology 2001; 219: 475-83.

    26) Calderon C, Vilkomerson D, Mezrich R, Etzold KF, Kingsley B, Haskin M. Differences in the attenuation of ultrasound by normal, benign, and malignant breast tissue. J Clin Ultrasound 1976; 4: 249-54.

    27) Cole-Beuglet C, Soriano RZ, Kurtz AB, Goldberg BB. Ultrasound analysis of 104 primary breast carcinomas classified according to histopathologic type. Radiology 1983; 147: 191-6.

    28) Harper PA, Kelly-Fry E, Noe JS, Bies RJ, Jackson VP. Ultrasound in the evaluation of solid breast masses. Radiology 1983; 146: 731-736.

    29) Jackson VP The role of US in breast imaging. Radiology 1990; 177: 305-11.

    30) Kobayashi T. Diagnostic ultrasound in breast canser: analysis of retrotumorous echo patterns correlated with sonic attenuation by cancerous connective tissue. JCU 1979; 7: 471-9.

    31) Kossoff G. Causes of shadowing in breast sonography. Ultrasound Med Biol 1988; 14: 211-5.

    32) Ueno E, Tohno E, Itoh K. Classification and diagnostic criteria in breast echography. Jpn J Med Ultrasonics 1986; 13: 19-31.

    33) Stavros AT, Thickman D, Rapp CL, Dennis MA, Parker SH, Sisney GA. Solid breast nodules: use of sonography to distinguish between benign and malignant lesions. Radiology 1995; 196: 123-34.

    34) Leucht WJ, Rabe DR, Humbert KD. Diagnostic value of different interpretative criteria in real-time sonography of the breast. Ultrasound Med Biol 1988;14: 59-73.

    35) Ueno E, Tohno E, Soeda S et al. Dynamic tests in real-time breast echography. Ultrasound Med Biol 1988; 14: 53-7.

    36) Dempsey PJ. Breast sonography: historical perspective, clinical application, and image interpretation. Ultrasound 1998; 6: 69-90.

    37) Jackson VP. Sonography of malignant breast disease. Semin Ultrasound CT MR. 1989; 10: 119-31.

    38) Majewski A, Rosenthal H, Wagner HH. Results of real-time sonography and raster mammography of 200 breast cancers. Rofo 1986; 144: 343-50.

    39) Mendelson E. Breast ultrasound: 1994. In: Leopold GR, ed. 1994 AIUM syllabus for categorical course on women's imaging. Rockville, Md: American Institute of Ultrasound in Medicine. 1994; 83-88.

    40) Venta LA, Dudiak CM, Salomon CG, Flisak ME. Sonographic evaluation of the breast. Radiographics 1994; 14: 29-50.

    41) Jung I, Han K, Kim MJ et al. Annual Trends in Ultrasonography-Guided 14-Gauge Core Needle Biopsy for Breast Lesions. Kore J Radiol 2020; 21: 259-67.

    42) Tez S, Dener C, Koktener A, Caydere M, Tez M et al. The value of fine needle aspiration and cytologic examination of impalpable complicated breast cysts. Bratisl Lek Listy 2008; 109: 387-90.

    43) Cheang E, Ha R, Thornton CM, Mango VL. Innovations in image-guided preoperative breast lesion localization. Br J Radiol. 2018; 91: 20170740.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Sonuç
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]