[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Tıp Dergisi
2023, Cilt 28, Sayı 2, Sayfa(lar) 150-155
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
Şizofreni ve Majör Depresif Bozuklukta Cinsiyet Hormon Düzeylerinin Değerlendirilmesi
Nülüfer KILIÇ1, Mehmet Murat KULOĞLU2, Bilal ÜSTÜNDAĞ3
1Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Elazığ, Türkiye
2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Elazığ, Türkiye
3Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Elazığ, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Şizofreni, Majör Depresif Bozukluk, Estradiol, Testosteron, Progesteron, Schizophrenia, Major Depressive Disorder, Estradiol, Testosterone, Progesterone
Özet
Amaç: Bu çalışmada, şizofreni ve majör depresif bozukluk hastalarında FSH, LH, estradiol, testosteron, progesteron, prolaktin düzeylerinin değerlendirilmesini amaçladık.

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya DSM-IV’e göre şizofreni ve majör depresif bozukluk tanısı konulan toplam 80 kadın hasta alındı. Yirmi sağlıklı kadın ise kontrol grubu oluşturuldu. Hasta ve kontrol grubunda saat 08:00-11:00 arasında alınan rutin kanlarda hormonal parametreler çalışıldı.

Bulgular: Hasta ve kontrol grupları arasında yaş ortalaması, ağırlık, vücut kitle indeksi ve menstrüel fazlar açısından istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p >0.05). Serum estradiol düzeyi, kontrol grubundaki vakalarda hasta gruplarına göre daha yüksek idi (p <0.05). Ek olarak, şizofren hastalardaki (ilaç alan ve almayan grup) serum testosteron düzeyi, majör depresif bozukluğu olanlara (ilaç alan ve almayan grup) ve kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptadık (p <0.05). Ayrıca, ilaç alan şizofren hastalardaki prolaktin düzeyleri, diğer hasta grupları ve kontrol grubundaki vakalara göre anlamlı şekilde yüksekti (p <0.05). Buna karşın, ilaç almayan şizofren hastalardaki serum progesteron düzeyleri diğer tüm gruplardaki vakalara göre istatiksel olarak anlamlı şekilde düşük ölçüldü (p <0.05).

Sonuç: Çalışmamızda şizofren hastalarda düşük estradiol, yüksek serum testosteron düzeylerinin ölçülmesi gonadal hormonların hastalığın ortaya çıkışında çok önemli rolü olduğu göstermektedir. Çalışmamızdaki diğer bir bulgu ise serum estradiol düzeyinin majör depresif bozukluğu olan kadınlarda kontrolle karşılaştırıldığında daha yüksek saptanmasıdır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Şizofreni kişisel ve ekonomik sorunlara yol açan önemli sağlık problemlerinden biridir. Şizofreni sanrılar, varsanılar, organize olmayan davranışlar, negatif semptomlar ve sosyal işlev bozukluğu ile karakterize edilen bir psikiyatrik hastalıktır. Şizofreninin yaşam boyu yaygınlığı ortalama %1’dir. Erkeklerde en sık ortaya çıktığı yaş aralığı 15-25 iken kadınlarda 25-35 yaş aralığıdır. Şizofreninin birkaç risk etkeni bulunmasına rağmen, henüz tam sebebi belirlenmemiştir. Genetik sebepler için kuvvetli kanıtlar bulunmaktadır. Stresli olayların, hastalığın ortaya çıkmasında rol oynadığı düşüncesi yaygındır 1.

    Depresyon, normal üzüntü halinden, şiddetli psikotik belirtiler gösteren tablolara kadar geniş bir yelpazede ortaya çıkabilen bir semptom kümesidir. Major depresif bozukluk, farklı populasyonlarda farklı sıklıkla görülmekle birlikte genel toplumda görülme oranı %3.5-6.5 arasında değişmektedir. Kadın olma, ergen ve yaşlı olma, düşük sosyoekonomik düzey, boşanmış ya da dul olma, pozitif aile öyküsü olması, stresli yaşam olayları yaşamak, major depresif bozukluk gelişimi için belirgin risk faktörleridir 2. Gonadal steroidlerin santral sinir sistemi (SSS) işlevleri üzerine etkisi ile ilgili bilgilerimiz arttıkça, menstrüel döngü, gebelik ve postpartum dönem ve perimenapozal geçişin duygudurum ve davranış üzerine olası rolüne ilgi de artmaktadır. Beyin ve gonadal hormonlar arasındaki etkileşimler çift yönlüdür. Hormonal değişimler mental değişikliklere neden olur, bunun tersine, mental değişimlere yanıt olarak hormonal değişiklikler gelişebilir. Ayrıca, hormonların zamanlama etkisi de çok önemlidir, öyle ki döngüsel etki kronik etkiden farklılık gösterecektir. Şizofreni ve majör depresif bozukluğun ortaya çıkmasında genetik, çevresel faktörler, beynin yapısal değişiklikleri, nörofizyolojik/kimyasal değişiklikler ve hormonal faktörler gibi birçok etken etkili olmaktadır. Gonodal steroidlerin bu hastalıkların başlama yaşı ve prognozu üzerine etkili olduğu düşünülmektedir. Kadınlarda estradiol düzeyi şizofreni başlangıcına ve şiddetine karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir. Hipoöstrojenizm, şizofrenili kadınlarda yaygın bir durumdur ve hastalığın yükünü artıran ciddi etkileri vardır. Şizofreni hastalarında, antipsikotik tedaviden önce hipoöstrojenizm gelişmektedir. Bu durum, kadın hastaların büyük bir bölümü için gonadal anormalliğin, hastalığın doğuştan ve erken bir yönü olabileceğini düşündürmektedir. Özellikle kadınlarda menopoz sonrası dönemde östrojen düzeylerinde düşme, virilizan belirtilerde artma ve erkeklerde psikoz oluşumunun sık görülmesi bulguları bir araya getirildiğinde, östrojenin psikozun başlamasını geciktirici, testesteronun ise psikozu ortaya çıkarıcı etkileri olduğu varsayımı güçlenmektedir 3,4.

    Bu çalışmada şizofreni ve majör depresif bozukluk vakaların da FSH, LH, estradiol, testosteron, progesteron düzeylerinin sağlıklı kontroller ile karşılaştırılması planlanandı. Ayrıca bu hormonların düzeyleri üzerine, hastalık gruplarının ve uygulanan tedavilerin etkilerini, literatür bilgiler ışığında gözden geçirmeyi amaçladık.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Materyal ve Metot
    Çalışmaya Fırat Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde DSM- IV’e göre şizofreni ve majör depresif bozukluk tanısı konulan 18-50 yaş arasındaki 80 kadın hasta alındı. Çalışma grubunda 40 şizofreni ve 40 majör depresif bozukluk vakası vardı. Çalışma grubundaki vakalarda kafa travması dahil organik herhangi bir hastalık varlığı; malignite dahil kronik herhangi hastalık olması; alkol ve madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı olması; obezitesi olan (BMI >30); son altı ay içinde elektrokonvülsif tedavi uygulanması; sosyokültürel düzey, eğitim düzeyi ve dil iletişimi nedeniyle tanısal nitelikli psikiyatrik görüşme yapılamayan vakalar çalışma dışında bırakıldı. Çalışma grubundaki vakalar dört gruba ayrıldı. Çalışmanın örneklemi ilgili tarih aralığında tüm vakalar ulaşılabilir olduğundan, örneklem büyüklüğü hesabı yapılmamıştır. Grup I: Şizofreni tanısı konulan ve en az bir ay süreyle antipsikotik ilaç kullanmayan 20 hasta, Grup II: Şizofreni tanısı konulan ve en az bir ay süreyle herhangi bir antipsikotik ilaç kullanan 20 hasta, Grup III: Majör depresif bozukluk tanısı konulan ve en az bir ay süreyle antidepresan ilaç kullanmayan 20 hasta, Grup IV: Majör depresif bozukluk tanısı konulan ve en az bir ay süreyle herhangi bir antidepresan ilaç kullanan 20 hastadan oluşturuldu. Ayrıca, hastanemizde çalışan 18-50 yaş arasındaki 20 kadın sağlık personelinden gönüllülük esasına göre kontrol grubu (Grup V) oluşturuldu. Kontrol grubundaki vakalarda; malignite dahil kronik herhangi hastalık olması, obezitesi olan vakalar (BMI >30) bireysel veya ailesel psikiyatrik öyküsünün olması, son üç ayda geçirilmiş stresli yaşam olaylarının bulunması, son üç ay içerisinde tıbbi tedavi öyküsünün olması, bireyin gebelik, postpartum ve menopoz döneminde olması, oral kontraseptif tedavisi almak veya menstrüasyon düzensizliğinin olması durumunda çalışma dışında bırakıldı.

    Çalışmaya alınan tüm vakalarda tarafımızca hazırlanmış yarı yapılandırılmış bir sosyodemografik ve klinik bilgi formu dolduruldu ve psikiyatrik görüşme yapıldı. Hasta grubunda SCID-I uygulanarak DSM- IV tanı kriterlerine göre, klinik görüşme ve aile anamnezi sonucunda tanısal değerlendirme yapıldı 5. Ayrıca vakalardan son menstürasyon tarihi öğrenilerek, menstrüel siklüsün fazları tespit edildi. Hormonal parametreler (FSH, LH, estradiol, testosteron, progesteron, prolaktin) düzeyleri hasta ve kontrol gruplarındaki vakalarda kan örnekleri sabah 08:00-11:00 arasında antekübital bölgeden venden alınan rutin tetkiklerden arta kalan 2 cc kandan çalışıldı. Hormonal parametreler DPC kitleri kullanılarak (Diagnostic Products Corporation, Los Angeles, CA), Immülite® 2000 hormon analizörü ile radioimmünoassay (RIA) yöntemi ile hastanemiz biyokimya laboratuvarında çalışıldı. Çalışma Üniversitemiz yerel etik kurulundan onaylanmıştır. Çalışma ‘Helsinki İnsan Hakları Sözleşmesi-2001 versiyonu’ ve ‘İyi Klinik Uygulamalar’ ilkelerine uygun olarak gerçekleştirildi. Koşullara uyan hastalara, planlanan araştırmanın amaçları ve yapılış biçimi anlatılarak yazılı onayları alındı.

    İstatistiksel analiz
    Araştırmamızın veri analizi için bilgisayar ortamında ‘‘SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows’’ istatistik programının 22.0 versiyonu kullanılmıştır. Çalışmada sürekli değişkenlerin normal dağılıma uyumu Kolmogorov-Smirnov testi ile değerlendirildi. Hormonal parametrelerin gruplar arası karşılaştırılmasında paremetrik testlerden One-Way Anova, Post Hoc Tukey kullanıldı. Kategorik verilerin analizi ki-kare testleriyle gerçekleştirilmiştir. P değeri <0.05 istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Tanımlayıcı istatistiklerde kategorik değişkenler; sayı ve yüzde olarak, sürekli değişkenler ortalama ± standart sapma değeri olarak ifade edilmiştir.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Bulgular
    Çalışmaya DSM- IV’e göre şizofreni ve majör depresif bozukluk tanısı konulan 18-50 yaş arasındaki 80 kadın hasta alındı. Grup I’in yaş ortalaması 33.2±6.8 (18-45) yıl, grup II’in yaş ortalaması 30.1±8.9 (18-48) yıl, grup III’in yaş ortalaması 30.3±7.4 (18-44) yıl, grup IV’ün yaş ortalaması 33.3±5.2 (27-44) yıl ve grup V’in yaş ortalaması 28.8±5.1 (21-38) yıl idi. Gruplar arasında yaş ortalaması açısından istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p >0.05). Gruplardaki vakalar kan numunelerin alındığı sırada menstrüel fazları açısından karşılaştırıldığında; Grup I’deki kadınların dokuzu folliküler, 11’i luteal fazda, grup II’deki kadınların 10’u folliküler, 10’u luteal fazda, grup III’deki kadınların 12’si folliküler, sekizi luteal fazda, grup IV’deki kadınların 11’i folliküler, dokuzu luteal fazda, grup V’deki kadınların dokuzu folliküler, 11’i luteal fazda olduğunu saptadık. Gruplar arasında menstrüel fazlar açısından istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p >0.05). Ayrıca gruplar vücut kitle indeksi (VKİ) açısından değerlendirildiğinde; Grup I’de 25.7±1.02, Grup II’de 25.9±2.2, Grup III’de 26.6±1.4, Grup IV’de 27.1±3.02 ve Grup V’de ise 26.3±5.6 kg/m² olarak ölçüldü. Gruplar arasında VKİ açısından istatiksel olarak anlamlı fark yoktu (p >0.05). Çalışmaya alınan tüm grupların antropometrik ölçümleri, klinik özellikleri ve eğitim düzeyleri tablo 1’de verilmiştir.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: Hasta ve kontrol gruplarındaki vakaların demografik ve klinik özellikleri.

    Hasta ve kontrol gruplarındaki vakalar serum FSH düzeyleri açısından karşılaştırıldığında ilaç alan majör depresif bozukluk grubunda, diğer hasta ve kontrol gruplarına göre anlamlı olarak yüksek ölçüldü. Buna karşın vakalar serum LH düzeyleri açısından karşılaştırıldığında hasta gruplarındaki düzeyler kontrol grubuna göre düşük ölçülmesine rağmen, gruplar arasında istatiksel olarak anlamlılık yoktu (p >0.05). Hasta grubundaki vakalar, kontrol grubundaki vakalar serum estradiol düzeyleri açısından karşılaştırıldığında, kontrol grubundaki vakalarda belirgin olarak yüksek idi. Buna karşın, gruplardaki serum progesteron düzeyleri değerlendirildiğinde; ilaç almayan şizofren hastalarda progesteron düzeyleri diğer tüm gruplardaki vakalara göre istatiksel olarak anlamlı şekilde düşük bulundu. Ek olarak, ilaç alan ve almayan şizofren hastalardaki serum testosteron düzeyi, majör depresif bozukluğu olan (ilaç alan ve almayan grup) ve kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptadık. Ayrıca, ilaç alan şizofren hastalardaki prolaktin düzeyleri, diğer hasta grupları ve kontrol grubundaki vakalara göre anlamlı şekilde yüksekti (Tablo 2).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: Hasta ve kontrol gruplarındaki vakaların serum hormon düzeyleri.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Tartışma
    Şizofreni ve majör depresif hastalığının ortaya çıkmasında genetik, çevresel faktörler, beynin yapısal değişiklikleri, nörofizyolojik/kimyasal değişiklikler ve hormonla faktörler gibi birçok etken etkili olmaktadır. Endokrin sistemler ve buradan salgılanan hormonların, insan beyni ve davranışlar üzerinde önemli etkilerinin olduğu bilinmektedir. Hipotalamopitüiter gonadal eksenin duygu durum, anksiyete ve bilişsel işlevler üzerine etkileri vardır. Bu nedenle, prolaktin progesteron, östrojen ve testosteron hem şizofreni hem majör depresif bozukluğun etiyolojisinde sorumlu tutulmaktadır. Yapılan çalışmalarda, beyinde, östrojen ve androjen reseptörlerindeki dağılım farklılıklarının kadın ve erkeklerde psikiyatrik bozuklukların değişik sıklık ve prognozda görülmesine neden olduğu rapor edilmiştir 3.

    Bugüne kadar yapılan çalışmalar, şizofreni tanılı kadınlarda FSH, LH düzeyi ve klinik psikopatoloji arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Şizofreni hastalarında serum bazal FSH ve LH düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı düşüklük tespit edilmiştir 6. Bu vakalarda östrojen üretiminde de düşme beklenebileceğini ileri sürmüşlerdir. Majör depresif bozukluğu olan kadınlarda serum FSH düzeyleri sağlıklı bireylere göre yüksek saptanmıştır 7,8. Yüksek FSH düzeyleri ile depresyon şiddeti arasında doğru ilişkili bulunmuştur 7. Ek olarak, major depresif bozuklukta LH pulsasyonlarını normal olduğunu bildiren çalışmalar ile birlikte 9, LH düzeylerinin azaldığını rapor eden çalışmalarda vardır 10,11. Majör depresif bozukluğa sahip kadınlardaki FSH, LH ve testosteron düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında aralarında herhangi bir fark bulamamışlardır 12. Çalışmamızda hem şizofren hem de majör depresif bozukluğu olan hastalarda, serum FSH ve LH düzeyleri, kontrol grubuna göre istatiksel olarak fark saptamadık.

    Birçok çalışmada şizofreni hastalarında estradiol hormonu çalışılmış ve kadınlardaki yüksek östrojen düzeylerinin erken yaşlarda psikoza karşı koruduğu rapor edilmiştir. Östrojenin çekilmesi ile birlikte şizofreni sıklığının kadınlarda menopoz sonrası dönemde ikinci pik yaptığı bildirilmiştir 13,14. Riecher-Rössler ve ark. 13 şizofreni tanısı almış kadın hastalarda estradiol düzeylerinin, normal popülasyona kıyasla anlamlı şekilde düşük olduğunu saptamışlardır. Yazarlar, şizofreninin ilk epizodunda veya rekürrenslerin de özelikle estradiol düzeyinin düşük olduğu menstürel fazlarda geliştiğini gözlemişlerdir. Huber ve ark. 14 şizofreni tanısı almış kadınlarda estradiol düzeyinin, duygulanım bozukluğu, anksiyete bozukluğu ve sağlıklı kontrollere göre belirgin şekilde düşük tespit etmişlerdir. Yazarlar, estradiol’un şizofreni için koruyucu bir faktör olduğunu ileri sürmüşlerdir. Cinsiyet hormonlarının özelliklede estradiol’un majör depresif bozuklukta önemli bir rolünün olabileceği rapor edilmiştir. Ancak, majör depresif bozukluktaki kadınlarda serum estradiol düzeyini değerlendiren çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiştir. Bazı çalışmalarda majör depresif bozukluk tanısı almış kadınlarda estradiol düzeylerini sağlıklı kontrollere göre düşük ölçülmüş ve estradiol düzeyleri ile depresyon şiddeti arasında negatif bir korelasyon olduğu rapor edilmiştir 14. Young ve ark. 12 majör depresif bozukluk tanısı almış kadınlarda estradiol düzeylerini sağlıklı kontrollere göre düşük saptamışlardır. Perimenapozal dönemde transdermal estradiol kullanan kadınlarda major depresif bozukluk sıklığının, kullanmayan kadınlara göre daha az sıklıkta görüldüğü bildirilmiştir 15. Buna karşın, Weber ve ark. 16 ise menepoz öncesi ve sonrası dönemlerde majör depresif bozukluk tanısı almış vakalarda estradiol düzeylerini sağlıklı bireyler ile karşılaştırıldığında herhangi bir farklılık saptamamışlardır. Çalışmamızda hem ilaç kullanan hem de ilaç kullanmayan şizofren hastalardaki serum estradiol düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı şekilde düşük saptadık. Estradiolün şizofrenide dopamin transmisyonunun down regülasyonu ile psikoza yatkınlık eşiğini yükselttiği düşünülmektedir 17. Ayrıca, ilaç kullanmayan majör depresif bozukluğu olan hastalardaki estradiol düzeyi sağlıklı bireylere göre düşük idi. Bu sonuçlar düşük estradiol düzeyinin şizofreni ve majör depresif bozukluk fizyopatolojisinde önemli bir rolü olabileceğini düşündürmektedir.

    Progesteronun GABA-A/Benzodiazepin reseptör kompleksine bağlı olarak antidepresan ve anksiyolitik etkisi olduğu bildirilmiştir 18. Yapılan çalışmalarda, şizofreni tanılı kadınlarda menstrual döngünün midluteal fazı sırasındaki progesteron düzeyleri, kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük ölçülmüştür 19,20. Ancak, bu çalışmaların tasarımlarındaki değişkenlik nedeniyle, veriler ile ilgili sonuç çıkarmak güçleşmektedir. Tedavi alan hastalardaki olası hiperprolaktinemi progesteron düzeylerindeki düşüklük ile ilişkili olabileceği gibi, menstrual döngü boyunca hormon düzeylerindeki dalgalanmalar da çalışma sonuçlarını etkileyebilmektedir. Bu çalışmaların aksine, Breier A ve ark. 18 şizofren hasta grubunda progesteron seviyesinin kontrol gruba göre daha yüksek olduğunu saptamışlardır. Ayrıca, bazı çalışmalarda majör depresif bozukluğu olan hastalarda progesteron düzeyinin kontrollerden farklı olmadığı gösterilmiştir 16,21,22. Bir çalışmada ise, majör depresif bozukluğa sahip hastalarda 17-OH progesteron düzeyi kontrollere göre düşük bulunmuştu 23). Ancak bu çalışmada elektrokonvulsif tedavi uygulanan, görece ağır hastalar değerlendirmeye alınmıştı ve hasta sayısı yetersiz idi. Bizim araştırmamızda tedavi almayan şizofreni grubunda serum progesteron düzeyi tedavi alan şizofreni grubuna göre düşük düzeyde saptandı. Ek olarak, tedavi almayan şizofreni grubunda serum progesteron düzeyi kontrol grubuna göre istatiksel olarak düşük idi. Buna karşın, ilaç tedavisi alan ve almayan majör depresif bozukluğu olan hastalarındaki serum progesteron düzeyi ile kontrol grubu arasında istatiksel olarak fark saptamadık.

    Androjenlerin içinde en potent olan ve vücutta en yüksek düzeyde bulunan testosterondur. Oades ve ark. 24 şizofreni hastalarında serum testosteron düzeyini sağlıklı bireylere göre daha yüksek olduğunu saptamışlardır. Mason ve ark. 25 şizofreni, manik ve majör depresif bozukluk tanısı almış hastalarda serum testosteron düzeyini değerlendirmişler. Çalışma sonuçlarında, şizofreni hastalarında serum testosteron düzeyini, duygulanım bozukluğu olan hastalara göre daha yüksek düzeyde ölçmüşlerdir. Ek olarak, androjenlerin antideprasan etkisi olduğu, buna karşın, hipogonadizime sahip bireylerde depresif belirtilerin sık görüldüğü rapor edilmiştir. Yapılan klinik çalışmalarda, majör depresif bozukluk tanısı konulan kadınlarda serum testosteron düzeyi sağlıklı kontrollere göre yüksek saptanmıştır 16,21,22. Testosteron düzeyindeki bu artış hipotalamus-hipofizadrenal aksın aşırı aktivitesi ile açıklanmıştır. Buna kaşın, majör depresif bozukluğu olan kadınlarda serum testosteron düzeyi sağlıklı kontrollerden farksız bulunmuştur 26. Çalışmamızda ilaç kullanan ve kullanmayan şizofren hastalardaki testosteron düzeyleri majör depresif bozukluk (ilaç alan ve almayan) grubundaki hastalara ve kontrol grubuna göre anlamlı şekilde yüksek idi. Buna karşın, ilaç kullanmayan ve kullanan majör depresif bozukluk tanısı konulan hastalarda testosteron düzeyleri ile kontrol grubu arasında ise herhangi bir fark yoktu.

    Endokrin sistem bozuklukları şizofreni hastaları için özellikle antipsikotiklerin yan etkileri nedeniyle önem kazanmaktadır. Özellikle prolaktin yüksekliği antipsikotik tedavi alan şizofreni hastalarında sık görülen yan etkidir. Bununla birlikte, ilaç tedavisi almayan şizofreni hastalarda da prolaktin düzeyinde farklılıklar tanımlamıştır 27,28. Garcia-Rizo ve ark. 27 yaptığı çalışmada yeni tanı almış, psikoz hastalarını, sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında, prolaktin düzeylerinde anlamlı bir yükseklik saptanmıştır. Benzer şekilde Riecher-Rössler ve ark. 28 yaptığı çalışmada, ilk atak tedavisiz şizofreni hastalarının %39’unda hiperprolaktinemi saptamıştır. Buna karşın, şizofreni hastalarında yapılan bazı çalışmalarda ise prolaktin düzeyi kontrol grubuna göre daha düşük ya da kontrol grubu ile eşit seviyede bulunmuştur 29,30. Prolaktin yüksekliği olan hastalarda depresyon, stres intolaransı, anksiyete ve artmış irritabilite şikayetleri gözlenmektedir. Major depresif bozukluğu olan hastalarda ise genellikle bazal prolaktin düzeyinin pek değişmediği rapor edilmiştir 16. Ancak prolaktinin sirkadiyen ritminin (uykuda artar, uyanıklıkta azalır) değiştiğini bildiren çalışmalar vardır 29. Çalışmamızda ilaç kullanmayan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyi sağlıklı kontrol ile benzerdi. Ancak ilaç kullanan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyi ilaç kullanmayan şizofren hastalardan ve sağlıklı kontrollerden istatiksel olarak yüksek idi. Tedavi almayan şizofren hastalarda dopamin düzeyi yüksek olduğu için prolaktin düzeyi fazla yükselmez. Ancak tedavi için verilen antipsikotiklerin dopamin üzerine olan antagonistik etkileri sonucu dopaminin prolaktin üzerine olan inhibitör etkisi azalacağından prolaktin düzeyi yüksek ölçülür. Bu nedenle ilaç kullanmayan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyini ölçmek daha yararlıdır. Ayrıca, ilaç kullanan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyi ilaç kullanmayan major depresif bozukluğu olan hastalarda daha yüksek idi. Buna karşın ilaç kullanan ve kullanmayan major depresif bozukluğa sahip hastalarındaki serum prolaktin düzeylerinin sağlıklı bireylerden farklı değildi.

    Şizofren kadın hastalarda estradiol düzeylerini düşük, serum testosteron düzeylerini ise yüksek saptadık. Bu bulgular gonadal hormonlarının şizofreni patofizyolojisinde çok önemli rolü olduğunu desteklemektedir. Çalışmamızdaki diğer bir bulgu ise serum estradiol düzeyinin major depresif bozukluğu olan kadınlarda kontrolle karşılaştırıldığında daha yüksek saptanmasıdır. Sonuç olarak şizofreni ve duygu durum bozukluklarında izlenen cinsiyete özgü farklılıklarda hormonal etkenlerin rolünün olduğunu düşünmekteyiz.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Khan ZU, Martin-Montañez E, Muly EC. Schizophrenia: causes and treatments. Curr Pharm Des 2013; 19: 6451-61.

    2) Hammen C. Risk Factors for Depression: An Autobiographical Review. Annu Rev Clin Psychol 2018; 14: 1-28.

    3) Du X, Hill RA. Hypothalamic-pituitarygonadal axis dysfunction: An innate pathophysiology of schizophrenia? Gen Comp Endocrinol 2019; 275: 38-43.

    4) Morssinkhof MWL, van Wylick DW, Priester-Vink S et al. Associations between sex hormones, sleep problems and depression: A systematic review. Neurosci Biobehav Rev 2020; 118: 669-80.

    5) Özkürkçügil A, Aydemir Ö, Yıldız M, Esen Danacı A, Köroğlu E. DSM-IV Eksen I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşmenin Türkçe’ye uyarlanması ve güvenilirlik çalışması. İlaç tedavi dergisi 1999; 12: 233-6.

    6) Ferrier IN, Johnstone EC, Crow TJ, Rincon-Rodriguez I. Anterior pituitary hormone secretion in chronic schizophrenics. Arch Gen Psychiatry 1983; 40: 755-61.

    7) Rajewska J, Rybakowski JK. Depression in premenopausal women: gonadal hormones and serotonergic system assessed by D-fenfluramine challenge test. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2003; 27: 705-9.

    8) Daly RC, Danaceau MA, Rubinow DR, Schmidt PJ. Concordant restoration of ovarian function and mood in perimenopausal depression. Am J Psychiatry 2003; 160:1842- 6.

    9) Young EA, Lopez JF, Murphy-Weinberg V, Watson SJ, Akil H. Normal pituitary response to metyrapone in the morning in depressed patients: implications for circadian regulation of corticotropinreleasing hormone secretion. Biol Psychiatry 1997; 41:1149-55.

    10) Meller WH, Grambsch PL, Bingham C, Tagatz GE. Hypothalamic pituitary gonadal axis dysregulation in depressed women. Psychoneuroendocrinology 2001; 26: 253-9.

    11) Grambsch P, Young EA, Meller WH. Pulsatile luteinizing hormone disruption in depression. Psychoneuroendocrinology 2004; 29: 825-9.

    12) Young EA, Midgley AR, Carlson NE, Brown MB. Alteration in the hypothalamic-pituitaryovarian axis in depressed women. Arch Gen Psychiatry 2000; 57: 1157-62.

    13) Riecher-Rössler A, Häfner H, Stumbaum M, Maurer K, Schmidt R. Can estradiol modulate schizophrenic symptomatology? Schizophr Bull 1994; 20: 203-14.

    14) Huber TJ, Rollnik J, Wilhelms J, von zur Mühlen A, Emrich HM, Schneider U. Estradiol levels in psychotic disorders. Psychoneuroendocrinology 2001; 26: 27-35.

    15) Soares CN, Poitras JR, Prouty J, Alexander AB, Shifren JL, Cohen LS. Efficacy of citalopram as a monotherapy or as an adjunctive treatment to estrogen therapy for perimenopausal and postmenopausal women with depression and vasomotor symptoms. J Clin Psychiatry 2003; 64: 473-9.

    16) Weber B, Lewicka S, Deuschle M, Colla M, Heuser I. Testosterone, androstenedione and dihydrotestosterone concentrations are elevated in female patients with major depression. Psychoneuroendocrinology 2000; 25: 765-71.

    17) Güvenç C, İlnem C. Ceylan ME, Vardar M. Östrojen ve şizofreni. Düşünen Adam 2004; 17: 99-104.

    18) Breier A, Robert W, Buchanan MD. The effects of metabolic stress on plasma progesterone in healty volunteers and schizophrenic patients. Life Sci 1992; 51: 1527-34.

    19) Bergemann N, Parzer P, Runnebaum B, Resch F, Mundt C. Estrogen, menstrual cycle phases, and psychopathology in women suffering from schizophrenia. Psychological medicine 2007; 37: 1427-36.

    20) Dilbaz N, Güz H, Arıkazan M. Erken Başlangıçlı Şizofren Hastalarda Serum Gonadal Seke Hormonları: Kontrollü Bir Çalışma. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 1998; 8: 94-9.

    21) Kartalcı Ş, Özsoy S, Ünal S, Eşel E. Depresyonlu kadın hastalarda testosteron ve 17-OH progesteron düzeyleri ve antidepresan tedavinin etkisi. Anadolu Psikiyatri Derg 2010; 11: 285-92.

    22) Baischer W, Koinig G, Hartmann B, Huber J, Langer G. Hypothalamic-pituitarygonadal axis in depressed premenopausal women: elevated blood testosterone concentrations compared to normal controls. Psychoneuroendocrinology 1995; 20: 553-9.

    23) Ozsoy S, Esel E, Hacimusalar Y, Candan Z, Kula M, Turan T. Acute and chronic effects of electroconvulsive therapy on neuroactive steroids in patients with major depressive disorder. Turk Psikiyatri Derg 2008; 19: 341-8.

    24) Oades RD, Schepker R. Serum gonadal steroid hormones in young schizophrenic patients. Psychoneuroendocrinology 1994; 19: 373-85.

    25) Mason JW, Giller EL, Kosten TR. Serum testosterone differences between patients with schizophrenia and those with affective disorder. Biol Psychiatry 1988; 23: 357-66.

    26) Barrett-Connor E, von Mühlen D, Laughlin GA, Kripke A. Endogenous levels of dehydroepiand-rosterone sulfate, but not other sex hormones, are associated with depressed mood in older women: the Rancho Bernardo Study. J Am Geriatr Soc 1999; 47: 685-91.

    27) Garcia-Rizo C, Fernandez-Egea E, Oliveira C et al. Prolactin concentrations in newly diagnosed, antipsychotic-naive patients with nonaffective psychosis. Schizophrenia research 2012; 134: 16-9.

    28) Riecher-Rössler A, Rybakowski J, Pflueger M, et al. Hyperprolactinemia in antipsychoticnaive patients with first-episode psychosis. Psychological medicine 2013; 43: 2571-82.

    29) Muck-Seler D, Pivac N, Mustapic M, Crncevic Z, Jakovljevic M, Sagud M. Platelet serotonin and plasma prolactin and cortisol in healthy, depressed and schizophrenic women. Psychiatry Research 2004; 127: 217-26.

    30) Warner MD, Walker AM, D'Souza DC, Lee D, Nasseri D, Peabody CA. Lower prolactin bioactivity in unmedicated schizophrenic patients. Psychiatry research 2001;102: 249-54.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]