Şizofreni ve majör depresif hastalığının ortaya çıkmasında genetik, çevresel faktörler, beynin yapısal değişiklikleri, nörofizyolojik/kimyasal değişiklikler ve hormonla faktörler gibi birçok etken etkili olmaktadır. Endokrin sistemler ve buradan salgılanan hormonların, insan beyni ve davranışlar üzerinde önemli etkilerinin olduğu bilinmektedir. Hipotalamopitüiter gonadal eksenin duygu durum, anksiyete ve bilişsel işlevler üzerine etkileri vardır. Bu nedenle, prolaktin progesteron, östrojen ve testosteron hem şizofreni hem majör depresif bozukluğun etiyolojisinde sorumlu tutulmaktadır. Yapılan çalışmalarda, beyinde, östrojen ve androjen reseptörlerindeki dağılım farklılıklarının kadın ve erkeklerde psikiyatrik bozuklukların değişik sıklık ve prognozda görülmesine neden olduğu rapor edilmiştir
3.
Bugüne kadar yapılan çalışmalar, şizofreni tanılı kadınlarda FSH, LH düzeyi ve klinik psikopatoloji arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Şizofreni hastalarında serum bazal FSH ve LH düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı düşüklük tespit edilmiştir 6. Bu vakalarda östrojen üretiminde de düşme beklenebileceğini ileri sürmüşlerdir. Majör depresif bozukluğu olan kadınlarda serum FSH düzeyleri sağlıklı bireylere göre yüksek saptanmıştır 7,8. Yüksek FSH düzeyleri ile depresyon şiddeti arasında doğru ilişkili bulunmuştur 7. Ek olarak, major depresif bozuklukta LH pulsasyonlarını normal olduğunu bildiren çalışmalar ile birlikte 9, LH düzeylerinin azaldığını rapor eden çalışmalarda vardır 10,11. Majör depresif bozukluğa sahip kadınlardaki FSH, LH ve testosteron düzeyleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında aralarında herhangi bir fark bulamamışlardır 12. Çalışmamızda hem şizofren hem de majör depresif bozukluğu olan hastalarda, serum FSH ve LH düzeyleri, kontrol grubuna göre istatiksel olarak fark saptamadık.
Birçok çalışmada şizofreni hastalarında estradiol hormonu çalışılmış ve kadınlardaki yüksek östrojen düzeylerinin erken yaşlarda psikoza karşı koruduğu rapor edilmiştir. Östrojenin çekilmesi ile birlikte şizofreni sıklığının kadınlarda menopoz sonrası dönemde ikinci pik yaptığı bildirilmiştir 13,14. Riecher-Rössler ve ark. 13 şizofreni tanısı almış kadın hastalarda estradiol düzeylerinin, normal popülasyona kıyasla anlamlı şekilde düşük olduğunu saptamışlardır. Yazarlar, şizofreninin ilk epizodunda veya rekürrenslerin de özelikle estradiol düzeyinin düşük olduğu menstürel fazlarda geliştiğini gözlemişlerdir. Huber ve ark. 14 şizofreni tanısı almış kadınlarda estradiol düzeyinin, duygulanım bozukluğu, anksiyete bozukluğu ve sağlıklı kontrollere göre belirgin şekilde düşük tespit etmişlerdir. Yazarlar, estradiol’un şizofreni için koruyucu bir faktör olduğunu ileri sürmüşlerdir. Cinsiyet hormonlarının özelliklede estradiol’un majör depresif bozuklukta önemli bir rolünün olabileceği rapor edilmiştir. Ancak, majör depresif bozukluktaki kadınlarda serum estradiol düzeyini değerlendiren çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiştir. Bazı çalışmalarda majör depresif bozukluk tanısı almış kadınlarda estradiol düzeylerini sağlıklı kontrollere göre düşük ölçülmüş ve estradiol düzeyleri ile depresyon şiddeti arasında negatif bir korelasyon olduğu rapor edilmiştir 14. Young ve ark. 12 majör depresif bozukluk tanısı almış kadınlarda estradiol düzeylerini sağlıklı kontrollere göre düşük saptamışlardır. Perimenapozal dönemde transdermal estradiol kullanan kadınlarda major depresif bozukluk sıklığının, kullanmayan kadınlara göre daha az sıklıkta görüldüğü bildirilmiştir 15. Buna karşın, Weber ve ark. 16 ise menepoz öncesi ve sonrası dönemlerde majör depresif bozukluk tanısı almış vakalarda estradiol düzeylerini sağlıklı bireyler ile karşılaştırıldığında herhangi bir farklılık saptamamışlardır. Çalışmamızda hem ilaç kullanan hem de ilaç kullanmayan şizofren hastalardaki serum estradiol düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı şekilde düşük saptadık. Estradiolün şizofrenide dopamin transmisyonunun down regülasyonu ile psikoza yatkınlık eşiğini yükselttiği düşünülmektedir 17. Ayrıca, ilaç kullanmayan majör depresif bozukluğu olan hastalardaki estradiol düzeyi sağlıklı bireylere göre düşük idi. Bu sonuçlar düşük estradiol düzeyinin şizofreni ve majör depresif bozukluk fizyopatolojisinde önemli bir rolü olabileceğini düşündürmektedir.
Progesteronun GABA-A/Benzodiazepin reseptör kompleksine bağlı olarak antidepresan ve anksiyolitik etkisi olduğu bildirilmiştir 18. Yapılan çalışmalarda, şizofreni tanılı kadınlarda menstrual döngünün midluteal fazı sırasındaki progesteron düzeyleri, kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük ölçülmüştür 19,20. Ancak, bu çalışmaların tasarımlarındaki değişkenlik nedeniyle, veriler ile ilgili sonuç çıkarmak güçleşmektedir. Tedavi alan hastalardaki olası hiperprolaktinemi progesteron düzeylerindeki düşüklük ile ilişkili olabileceği gibi, menstrual döngü boyunca hormon düzeylerindeki dalgalanmalar da çalışma sonuçlarını etkileyebilmektedir. Bu çalışmaların aksine, Breier A ve ark. 18 şizofren hasta grubunda progesteron seviyesinin kontrol gruba göre daha yüksek olduğunu saptamışlardır. Ayrıca, bazı çalışmalarda majör depresif bozukluğu olan hastalarda progesteron düzeyinin kontrollerden farklı olmadığı gösterilmiştir 16,21,22. Bir çalışmada ise, majör depresif bozukluğa sahip hastalarda 17-OH progesteron düzeyi kontrollere göre düşük bulunmuştu 23). Ancak bu çalışmada elektrokonvulsif tedavi uygulanan, görece ağır hastalar değerlendirmeye alınmıştı ve hasta sayısı yetersiz idi. Bizim araştırmamızda tedavi almayan şizofreni grubunda serum progesteron düzeyi tedavi alan şizofreni grubuna göre düşük düzeyde saptandı. Ek olarak, tedavi almayan şizofreni grubunda serum progesteron düzeyi kontrol grubuna göre istatiksel olarak düşük idi. Buna karşın, ilaç tedavisi alan ve almayan majör depresif bozukluğu olan hastalarındaki serum progesteron düzeyi ile kontrol grubu arasında istatiksel olarak fark saptamadık.
Androjenlerin içinde en potent olan ve vücutta en yüksek düzeyde bulunan testosterondur. Oades ve ark. 24 şizofreni hastalarında serum testosteron düzeyini sağlıklı bireylere göre daha yüksek olduğunu saptamışlardır. Mason ve ark. 25 şizofreni, manik ve majör depresif bozukluk tanısı almış hastalarda serum testosteron düzeyini değerlendirmişler. Çalışma sonuçlarında, şizofreni hastalarında serum testosteron düzeyini, duygulanım bozukluğu olan hastalara göre daha yüksek düzeyde ölçmüşlerdir. Ek olarak, androjenlerin antideprasan etkisi olduğu, buna karşın, hipogonadizime sahip bireylerde depresif belirtilerin sık görüldüğü rapor edilmiştir. Yapılan klinik çalışmalarda, majör depresif bozukluk tanısı konulan kadınlarda serum testosteron düzeyi sağlıklı kontrollere göre yüksek saptanmıştır 16,21,22. Testosteron düzeyindeki bu artış hipotalamus-hipofizadrenal aksın aşırı aktivitesi ile açıklanmıştır. Buna kaşın, majör depresif bozukluğu olan kadınlarda serum testosteron düzeyi sağlıklı kontrollerden farksız bulunmuştur 26. Çalışmamızda ilaç kullanan ve kullanmayan şizofren hastalardaki testosteron düzeyleri majör depresif bozukluk (ilaç alan ve almayan) grubundaki hastalara ve kontrol grubuna göre anlamlı şekilde yüksek idi. Buna karşın, ilaç kullanmayan ve kullanan majör depresif bozukluk tanısı konulan hastalarda testosteron düzeyleri ile kontrol grubu arasında ise herhangi bir fark yoktu.
Endokrin sistem bozuklukları şizofreni hastaları için özellikle antipsikotiklerin yan etkileri nedeniyle önem kazanmaktadır. Özellikle prolaktin yüksekliği antipsikotik tedavi alan şizofreni hastalarında sık görülen yan etkidir. Bununla birlikte, ilaç tedavisi almayan şizofreni hastalarda da prolaktin düzeyinde farklılıklar tanımlamıştır 27,28. Garcia-Rizo ve ark. 27 yaptığı çalışmada yeni tanı almış, psikoz hastalarını, sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında, prolaktin düzeylerinde anlamlı bir yükseklik saptanmıştır. Benzer şekilde Riecher-Rössler ve ark. 28 yaptığı çalışmada, ilk atak tedavisiz şizofreni hastalarının %39’unda hiperprolaktinemi saptamıştır. Buna karşın, şizofreni hastalarında yapılan bazı çalışmalarda ise prolaktin düzeyi kontrol grubuna göre daha düşük ya da kontrol grubu ile eşit seviyede bulunmuştur 29,30. Prolaktin yüksekliği olan hastalarda depresyon, stres intolaransı, anksiyete ve artmış irritabilite şikayetleri gözlenmektedir. Major depresif bozukluğu olan hastalarda ise genellikle bazal prolaktin düzeyinin pek değişmediği rapor edilmiştir 16. Ancak prolaktinin sirkadiyen ritminin (uykuda artar, uyanıklıkta azalır) değiştiğini bildiren çalışmalar vardır 29. Çalışmamızda ilaç kullanmayan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyi sağlıklı kontrol ile benzerdi. Ancak ilaç kullanan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyi ilaç kullanmayan şizofren hastalardan ve sağlıklı kontrollerden istatiksel olarak yüksek idi. Tedavi almayan şizofren hastalarda dopamin düzeyi yüksek olduğu için prolaktin düzeyi fazla yükselmez. Ancak tedavi için verilen antipsikotiklerin dopamin üzerine olan antagonistik etkileri sonucu dopaminin prolaktin üzerine olan inhibitör etkisi azalacağından prolaktin düzeyi yüksek ölçülür. Bu nedenle ilaç kullanmayan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyini ölçmek daha yararlıdır. Ayrıca, ilaç kullanan şizofren hastalardaki serum prolaktin düzeyi ilaç kullanmayan major depresif bozukluğu olan hastalarda daha yüksek idi. Buna karşın ilaç kullanan ve kullanmayan major depresif bozukluğa sahip hastalarındaki serum prolaktin düzeylerinin sağlıklı bireylerden farklı değildi.
Şizofren kadın hastalarda estradiol düzeylerini düşük, serum testosteron düzeylerini ise yüksek saptadık. Bu bulgular gonadal hormonlarının şizofreni patofizyolojisinde çok önemli rolü olduğunu desteklemektedir. Çalışmamızdaki diğer bir bulgu ise serum estradiol düzeyinin major depresif bozukluğu olan kadınlarda kontrolle karşılaştırıldığında daha yüksek saptanmasıdır. Sonuç olarak şizofreni ve duygu durum bozukluklarında izlenen cinsiyete özgü farklılıklarda hormonal etkenlerin rolünün olduğunu düşünmekteyiz.