Hemodiyaliz ülkemizde son dönem böbrek yetmezliği gelişen
hastalarda en sık uygulanan renal replesman yöntemidir.
Hemodiyaliz olanakları ve hasta sayısındaki artışın yanı sıra,
daha kaliteli diyaliz sunulması konusunda önemli gelişmeler
devam etmektedir. Türkiye’de 2002 yılı sonu itibariyle düzenli
hemodiyaliz programında olan hasta sayısı 20.600 iken, bu sayı
2004 yılında 29.775’e yükselmiştir
8,9. Buda kronik böbrek
yetmezliği olan hasta sayısının gün geçtikçe arttığını
göstermektedir.
Depresyon ve anksiyete gibi psikolojik hastalıklar diyaliz
hastalarında birbirine eşlik eden ve çok rastlanan
problemlerdendir 10. Diyaliz hastalarında normal topluma
oranla depresyon ve anksiyete daha çok görülmektedir.
Bunların gerek yatarak ya da ayakta tedavileri, gerekse
aramızda yaşayan insanlardaki birlikte bulunma prevelansının
belirlenmesi, birlikte bulunduklarında hasta üzerindeki
etkilerinin değerlendirilmesi hem klinik hem de akademik
yönden gereklidir 11. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) bir
araştırmasında (Sartorius, Ustun, Lecrubier, & Wittchen, 1996)
temel sağlık alanında depresyonun en çok görülen fizyolojik
hastalıklardan biri olduğu ve dünyada görülen bütün hastalıklar
içerisinde %10.4’lük bölümü oluşturduğu bildirilmiştir.
Depresyon ile ilgili kendini değerlendirme ölçekleri sağlık
alanında bu hastalığın teşhisinde ve hastalık düzeyinin
belirlenmesinde oldukça önemlidir 12.
Siirt ve Batman Devlet Hastaneleri hemodiyaliz
ünitesinde tedavi gören kronik böbrek yetmezliği olan
hastalarının depresyon ve anksiyete düzeylerinin cinsiyet,
medeni durum, yerleşim birimi, gelir durumu eğitim düzeyi,
yaş, meslek ve diyalize girme süreleri gibi değişkenlere göre incelenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada hastaların
tamamına BDÖ ve BAÖ uygulanmıştır. Ölçek formları
hastalardan sözlü onay alınıp diyalizden önce hastalara
dağıtılarak doldurmaları istenmiştir, ancak gerektiğinde
diyalizden sorumlu doktor tarafından doldurulmuştur.
Hastaların psikiyatrik ilaç kullanımı ve psikiyatrik öykü ve
tanıları ile ilgili bilgiler araştırmanın yapıldığı Devlet
Hastanelerinde Psikiyatri uzmanının olmaması nedeniyle
çalışmanın kısıtlılığı olarak belirlenmiştir.
Araştırmada hastaların BDÖ puan ortalaması 15.18±8.67,
BAÖ puan ortalaması 20.27±10.84 olarak hesaplanmıştır. Bu
bulgular yapılmış diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir
13,14. Levenson ve Glocheski, depresyonun kronik
hastalıklarda çok rastlanan fizyolojik bir belirti olduğunu ve
diyaliz hastalarında oldukça farklı oranlar gösterdiğini (%30 ile
%100 arasında), bu farklılığın depresyon durumlarını
belirlemede kullanılan tanımlardan ve ölçümlerden
kaynaklanabileceğini ifade etmişlerdir. Örneğin, Smith ve
arkadaşları, Beck Depresyon Envanterini kullandıkları
çalışmalarında, diyaliz hastalarının %47’sinde, Çoklu Etki
Belirleme Kontrol Listesi (Multiple Affect Adjective
Checklist) kullandıklarında %10’unda, DSM-III ölçütlerine
göre %5’inde depresyon belirlendiğini göstermiştir 15. BDÖ
ve BAÖ uyguladığımız bu çalışmada; diyaliz hastalarının,
%50.8’inde (n=30) düşük, %49.2’sinde (n=29) orta ve ağır
düzeyde depresyon olduğu saptanmıştır.
Watson ve Clark, depresyon ile örtüşen ve hemen hemen
ona en yakın olan fizyolojik yapının anksiyete olduğunu,
genellikle depresyonun anksiyete ile ilişkilendirildiğini
bildirmiştir 16. Araştırmada BDÖ ile BAÖ puanları arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r=0.541, p<0.01).
Buna göre, toplumumuzu tehdit eden depresyon ve anksiyete
gibi psikolojik hastalıkların, diyaliz hastalarında birbirinin
tetikleyicisi yapılar olduğu söylenebilir.
Nour çalışmasında, diyaliz hastalarında depresyon
prevelansınının %62 olduğunu 10, ülkemizde yapılan bir
çalışmada ise orta ve ağır düzeyde depresyonu olan diyaliz
hastalarının oranının %67.5 olduğu bildirilmektedir 17.
Araştırmamızda, hastaların %45.8’inde düşük, %25.4’ünde
orta, %28.8’inde yüksek derecede anksiyete olduğu
belirlenmiştir. Diyaliz hastalarında, makineye bağımlılık,
otonominin sınırlanması, sağlıklarını, fiziksel güçlerini, cinsel
potansiyellerini, aile düzenlerini, çalışabilme yeteneklerini
kaybetme düşüncesi, depresyon ve anksiyete düzeylerini
önemli derecede etkilemektedir.
Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla depresyon ve
anksiyete görüldüğü bildirilmektedir 5,18. Araştırmamızda
BDÖ puanı kadınlarda 15.46±9.07, erkeklerde 14.85±8.34,
BAÖ puanı kadınlarda 21.75±11.81, erkeklerde 18.51±9.48
bulunmuş olup karşılaştırıldığında bu farkın istatistiksel olarak
anlamlı olmadığı görülmüştür. Cinsiyete göre BDÖ puanları
arasındaki bu farklılık literatürdeki diğer çalışmalarla tutarlıdır.
Brems, Nolen-Hoeksema tarafından yapılan bir çalışmada,
kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla depresyon görüldüğü
bildirilmektedir 12. Kadınların aynı anda hem anne, hem eş,
hem de iş kadını rollerini üstlenmek zorunda kalmalarından
ötürü, daha fazla strese maruz kalmaları bunda önemli bir etken
olabilir.
Araştırmada evlilerin BDÖ puanı bekarlara oranla daha
yüksek, BAÖ puanı ise evlilere oranla daha düşük olup
karşılaştırıldığında bu farkın anlamlı olmadığı belirlenmiştir.
Yapılan çalışmalarda, evlilerde depresyonun bekarlara oranla
daha çok görüldüğü 19, bunun yanında bekarların anksiyete
eğiliminin evlilerden daha yüksek olduğu bildirilmektedir 17.
Evlilerin sorumluluklarının ve geleceğe yönelik kaygılarının
daha fazla olmasından ötürü depresyon düzeylerinin yüksek
olabileceği söylenebilir. BDÖ ve BAÖ puanları eğitim düzeyi
düşük olanlarda lise ve üstü mezunlarına oranla daha yüksektir. Bunun nedeni olarak, lise ve üstü mezunlarının, kendi
özdenetimlerini sağlayabilmeleri, iş bulma olanaklarının daha
fazla olması ve geleceğe ilişkin umutlarını gerçekleştirmede
eğitim düzeyi düşük olanlara göre daha şanslı olmaları
gösterilebilir.
Kronik böbrek yetmezliği olan hastalara ne zamandır
diyalize girdikleri sorulmuş ve bu doğrultuda, hastaların
%40.6’sının 0-2 yıl arası, %25.5’inin 3-4 yıl arası, %15.3’ünün
5-6 yıl arası ve %18.6’sının da 7 yıldan fazla süredir diyalize
girdikleri, bu süre arttıkça depresyon ve anksiyete düzeylerinin
yükseldiği belirlenmiştir. Diyaliz alma süreleri ile BDÖ ve
BAÖ puanları arasında pozitif yönde zayıf bir ilişki
bulunmuştur. Bu bulgu literatürdeki diğer çalışmalarla
paralellik göstermektedir 20,21,22
Gelir durumu düşük (≤500) olan hastaların BDÖ ve BAÖ
puanları diğer gelir durumlarına oranla daha yüksektir. Bu
bulgu yapılan diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir 23.
Bunun nedeni yapılan gözlem ve görüşmelere dayanarak
hastaların yoğun iş kaybı ve kronik bir rahatsızlığa sahip
olmanın bilincinde olmayla birlikte hastalığın ekstra giderlere
sebebiyet vermesi olabilir.
Araştırmamızda, hastaların yaşına göre BDÖ ve BAÖ
puanları değerlendirildiğinde; ilk üç yaş aralığında (19-32, 33-
46, 47-60) yaşın artmasıyla doğru orantılı olarak depresyonun
da arttığı saptanmıştır. Dördüncü yaş aralığındaki (61 ve üstü )
grubun BDÖ puanı ilk iki yaş grubundan yüksek, fakat üçüncü
yaş aralığındaki BDÖ puanından daha düşüktür. Ayrıca, en
düşük BAÖ puan ortalaması 33-46 yaş aralığında, en yüksek
BAÖ puan ortalamasının ise 47-60 yaş aralığında olduğu
belirlenmiştir.
Bu araştırma hemodiyaliz hastalarının depresyon ve
anksiyete gibi psikolojik problemlere eğilim gösterdiğini ortaya
koymuştur. Hemodiyaliz tedavisi gören hastaların psikiyatrik
değerlendirmeye alınması ve eğer gerekiyorsa psikiyatrik
tedavi programlarının da başlatılması hem hastaların
psikososyal adaptasyonlarını kolaylaştıracak hem de tedavinin
başarısını ve hastanın yaşam kalitesini arttıracaktır.