İlk olarak 1957 yılında, El Salvador’da Ramirez tarafından,
yavaş ilerleyen, kalıcı renk değişikliği yapan, asemptomatik,
kül renkli, maküler hiperpigmentasyon şeklinde tanımlanan
hastalığı, Sulzberger, EDP olarak adlandırmıştır. Etyolojisi
bilinmeyen hastalıkta kalıtımsal faktörlerin ve enfeksiyöz
etkenlerin rolü olmadığından söz edilmektedir
5,6. Yine de;
literatürde, hepatit C virus enfeksiyonu ve HIV antikorun
pozitif saptandığı iki farklı olgu bildirilmiştir
7,8. Ramirez,
Pinkus ve ark., EDP’ın çevresel toksinlere karşı gelişen bir
reaksiyon ya da pigmente alerjik kontakt dermatitin bir
bulgusu olabileceğini öne sürmüştür. Penagos ve ark.,
pestisitler içinde bulunan klorotalonil maddesinin muz
ekiminde çalışan işçilerde alerjik kontakt dermatite neden
olduğunu saptamış, klinik ve histopatolojik bulguların EDP ile
uyumlu olduğunu rapor etmiştir
2. Hastalığın, barsak yolu ile
amonyum nitrat alımı ve kamçılı kurt enfestasyonu ile ilişkili
olabileceğini öne süren yayınlar bulunmaktadır
6.
Lezyonlar sıklıkla asemptomatik, bazen de pruritik, gri
maküllere dönüşen, eritemli maküller olarak başlar. Erken
dönemde oluşan, sınırları belirgin, hafif kabarık kenar zamanla
solar ve düzleşir. Maküller, yavaşça genişler. Gövde,
ekstremitelerin proksimali ve yüzün simetrik tutulduğu
gözlenir. Asimetrik tutulum görülen olgular bildirilmiştir.
Erkek ve kadında eşit sıklıkta izlenen hastalıkta pigmentasyon
değişikliği sıklıkla kroniktir ve kozmetik kaygıya neden olur
1,9,10.
Histopatolojik bulguları karakteristiktir, ancak
patognomonik değildir. Erken dönemde gözlenen maküllerin
aktif kenarından alınan biyopsi örneğinde, bazal tabaka ve
hemen üzerinde vakuolizasyon, dermiste hafif, orta derecede,
perivasküler lenfohistiyositik hücre infiltrasyonu, dermis üst
kısmında melanofaj kümeleri ve bazen de dermal papilla
ödemi izlenir. Geç dönemde ise, tek bulgu olarak melanofaj
kümeleri saptanabilir. Liken planus histopatolojisine benzer
şekilde kolloid cisimcikler görülebilir 1,11. Hastalarımızda
izlenen klinik ve histopatolojik bulgular, ilk olgumuzda erken
döneme ait deri belirtilerinin varlığını, ikinci olgumuzda ise
geç dönem ile uyumlu EDP düşündürmüştür.
EDP, Treponema carateum’un etken olduğu pinta
hastalığının birinci ve ikinci dönem lezyonlarına benzerlik
gösterir. Venezuela’da, 1959 ile 1960 yılında, gözlenen beş
hasta, lezyonlarda treponema bulunmaması ve tekrarlayan
VDRL testlerinin negatif olması nedeniyle pinta hastalığından
ayırt edilmiş ve farklı bir hastalık olduğu öne sürülmüştür 5.
EDP histolojisi, özellikle geç dönem fiks ilaç erupsiyonu
bulgularına benzerdir 11. Hastalarımızda ilaç öyküsünün
bulunmaması, makül ve yamaların kenarlarının düzensiz ve
sınırlarının belirsiz olması ilaca bağlı oluşan pigmentasyon
bozuklukluğu tanısından uzaklaştırmıştır. Klinik ve
histopatolojik benzerlikleri nedeniyle EDP’ı liken planusun bir
klinik varyantı gibi kabul edenler de vardır. Özellikle liken
planusun atrofik ve aktinik formları ile ilişkili olabileceği
düşünülmüştür 11,12. Liken planusta sıklıkla, oldukça
kaşıntılı, topikal ve sistemik steroidlere yanıt veren lezyonlar
bulunurken, EDP’da genellikle asemptomatik, bazen hafif
kaşıntılı, topikal ve sistemik steroilere yanıt alınamayan
lezyonlardan söz edilmektedir. Liken planusun histopatolojisinde
ise nekrotik keratinositler ve bazal tabakadaki
vakuoler dejenerasyona eşlik eden subepidermal, band tarzında
yoğun lenfositlerden zengin infiltrasyon, kama şeklinde
hipergranüloz, kompakt ortokeratoz EDP’tan farklı olarak
dikkati çeker 11.
EDP’ın, tedavisinde, güneşten korunma, kimyasal soyucu
ajanlar, antibiyotikler, topikal ve sistemik steroidler, vitaminler
etkisiz bulunurken, griseofulvin, klofazimin ve dapson gibi
yaklaşımların kısmi etkisinden söz edilmektedir 1,3,4.
Bahadır ve ark. EDP tanısı alan 19 yaşında erkek hastalarında kol, yüz ve boyundaki lezyonların dapson tedavisi ile üç ay
içinde tamamen gerilediğini yeni lezyon çıkışı saptamadıklarını
bildirmiştir 13. Kontochristopoulos ve ark. bildirilerinde
olgularındaki hiperpigmente maküllerin dapson ile 8 hafta
içinde gerilediğini, ilaç kesildikten sonra yeni lezyonların
belirdiğini ve tedavinin tekrar başlanması ile düzelme
olduğunu rapor etmişlerdir 8. Her iki bildiride de hastalığın
süresi bir yılı geçmemektedir. Dapson kullanımı ile iyileşme
görülmeyen olgularımızda hastalık süresinin uzun olması
tedavi yanıtını etkilemiş olabilir. Her iki olgumuzda tedavi
süresince yeni lezyon çıkışı saptamadık. Dapson, endojen folik
asit sentezine bağımlı mikroorganizmaların üremesini inhibe
ederek gösterdiği antimikrobiyal aktivite yanında antiinflamatuvar
özelliğe de sahiptir. Nötrofil kemotaksisini engeller.
Prostoglandin ve lökotrienlerin salınımını azaltarak
inflamasyonu baskılar. Serbest oksijen radikallerinin oluşumunu
engelleyerek nötrofil ve eozinofil kaynaklı hasara karşı
hücreleri korur. Dapsonun, hastalık sürecinde rol oynayan
mekanizmalar üzerinde etkili olduğu gösterilmiş, ancak
hastalığı tetikleyen faktörleri etkilemediği belirtilmiştir.
Nötrofil ve lenfositten zengin infiltrasyonun gözlendiği
dermatozların tedavisinde etkili bulunmuştur 14.
EDP, hastanın dış görünümünü etkilemesi nedeniyle
sosyal yaşamı zorlaştırabilir. Literatürde EDP’ın tedavisinde
dapson ile başarılı sonuçlar alındığı bildirilmesine karşın bildiri
sayısının az olması ilacın etkinliğini belirlemede yetersiz
kalmaktadır. Sonuç olarak, EDP tedavisinde dapson kullanımı
ile ilgili plasebo kontrollü, prospektif çalışmalara gereksinim
vardır.