Sakral perinöral kistler ilk olarak Tarlov tarafından tanımlanmış ve diğer ekstradural meningeal lezyonlardan 3 temel özellikle farklılık gösterdiği bildirilmiştir. Bu özellikler dorsal kök gangliyonu ve sinir kökünün bileşkesinden kaynaklanma, myelografide geç dolma paterninin görülmesi ve mikroskobik özelliklerdir. Sakral perinöral kisterin orjinal tanımından sonra bu kistlerin meningeal kistlerle, divertiküllerle ve sinir kökü üzerindeki anormal derecede uzun araknoidal uzanımlarla karıştırılması zerine Talov 1970 yılında tekrar bu konuda bir makale hazırlamış ve burada bu 3 temel özelliği vurgulamıştır
1:
Tarlov sakral perinöral kistlerin başlangıç myelografisinde dolmadığını ve sakral perinöral kisti olan 3 hastasından 2 tanesinde sırasıyla 3 ay ve 4 yıl sonra geç dönemde dolma olduğunu belirtmiştir1. Bu kistlerde kistin subepinöral boşluğu ile subaraknoid mesafe arasında bir ilişki bulunduğu bu nedenle bunların nihai olarak radio-kontrast boya ile dolabileceği ancak bunun erken dönemde görüntüleme sağlayacak kadar geniş olmadığı, bundan dolayı bu dolmanın uzun zaman alabileceği bildirilmiştir1,3. Bartels ve Overbeeke 3 hastayı içeren çalışmalarında 1. hastada 10 dakika sonra metrizamid geçişini bildirmişlerdir, ancak yazılarında diğer iki hasta ile ilgili bir açıklama görülememektedir4. Voyazids ve ark. bu hastalara yaklaşımda başlangıç ve geç dönem için 1 saat sonralık bir çekim yapılmasının yeterli olabileceğini önermişlerdir3. Çoğu yayında da (Tablo 1) Tarlov kisti tanısı koyulurken BT-myelogafinin ya hiç yapılmadığı ve yapılanların bazılarında ise geç dolmanın ne zaman yapıldığına dair bilgilere rastlamamaktayız2,5-17. Zamanın belirtildiği çalışmalarda ise belirgin farklılıklar görülmektedir, bu nedenle de geç dolumu göstermek için ne kadar bir süre gerektiği konusunda bir genelleme yapabilmek zorlaşmaktadır.
Tarlov'un tanımına göre bir diğer tanı kriteri ise mikroskobik özelliklerdir. Tarlov bu kistlerin meningeal kistlerden farklı olarak perinöral kist döşemesinin en azından bir kısmında olmak üzere sinir fibrili veya gangliyon hücresi içerdiğini belirtmiştir1. Voyazids ve ark çalışmalarında 10 hastadan 8'inde sinir fibrili veya gangliyon hücresi gördüklerini belirtmişlerdir, geri kalan 2 hastada görülmemesini ise evrimin farklı basamaklarına bağlamışlardır3. Tanaka ve ark yaptığı çalışmada ise 12 hastanın 10 tanesinde patolojik kesitler elde edilmiş olup 8 tanesinde sinir fibrili varlığını bildirmiştir7. Benzer olarak bazı yayınlarda da (Tablo 2) yine patolojik kriterin varlığı ya doğrulanmamıştır ya da dökümante edilmemiştir. Bazı yayınlar ise hastanın cerrahi girişimi kabul etmediklerini bildirmiş ancak buna rağmen Tarlov kisti tanısı koymuşlardır2. Bunlara ilaveten bu kistlere medikal tedaviyi öneren çalışmada mevcuttur15.
Sonuç olarak; literatürdeki olguların çoğunluğunda Tarlov kistlerine tanı konulurken Tarlov'un belirttiği temel özelliklere dayanılmadığı görülmektedir. Ayrıca, özellikle gecikmiş dolmanın gösterilmesi ile ilgili karmaşa halen devam etmektedir. Tarlov kisti tanısının sadece radyolojik bir tanı olmadığı aslında bir cerrahi tanı olduğu kanısındayız. Erken myelografide dolma görülmemesi ve operasyon esnasındaki izlemlerin Tarlov kisti lehine olduğu ve tedaviyi planlamada geç dolumu göstermekle zaman harcanılmaması gerektiğine inanmaktayız.