Pterjiyum cerrahisinde hedef; tutulan korneal yüzeyin
düzgün ve olabildiğince saydamlaştırılması,
konjonktivanın tamiri ve optik zonun düzeltilmesidir
4. Fakat bunların yanında en önemli hedef
postoperatif dönemde rekürrensin önlenmesidir. Bu
nedenle pterjiyum cerrahisinde en başarılı teknik güvenilir
olan ve nüks oranını en aza indiren tekniktir.
Bu tekniklerden biri olan eksizyon ve çıplak
sklera tekniği yaklaşık yarım yüzyıldır pterjiyum cerrahisinde
kullanılmaktadır6. Bu cerrahi yaklaşımla
%24-89 arası oranlarda değişen yüksek nüks oranları
bildirilmiştir7,8. Biz de çalışmamızda çıpklak sklera
tekniği ile %19.2 oranında nüks saptadık. Bu yüksek
orandaki rekürrens riskleri oftalmologları tedavide
farklı yaklaşım arayışlarına yöneltmiştir. Ameliyat
sonrası β-radyasyonun uygulanması nüksü %0.3-
0.5'lere indirmiş, ancak uzun dönemde skleral nekroz
hatta perforasyon gelişebilme riski nedeniyle bu yaklaşım
yaygınlık kazanmamıştır9.
Pterjiyum cerrahisinde intraoperatif mitomisin-C
kullanımıyla nüks oranının oldukça azaldığı gösterilmiştir.
Primer pterjiyum cerrahisinde intraoperatif tek
doz mitomisin-C kullanımıyla Cheng ve ark.10
%7.9, Manning ve ark.11 %10.5 ve Can ve ark.12
%12.1 oranlarında rekürrens bildirmişlerdir. Ancak
mitomisin-C kullanımının ameliyat sonrası erken ve
geç dönemlerde sklera incelmesi, glokom, nekrotizan
sklerit ve kornea perforasyonu gibi ciddi komplikasyonlara
neden olduğu saptanmıştır13,14. Son yıllarda
nüks oranını mitomisin-C kadar düşüren ve yüksek
komplikasyon beklenmeyen tedavi metodları geliştirilmeye
çalışılmıştır. Konjonktival otogreft nakli de bu
metodlar arasındadır15.
Konjonktival otogreftleme yöntemi ilk olarak
1985 yılında Kenyon ve ark. tarafından yayınlanmıştır16. Bu yöntemde üst temporal bulber konjonktivadan
alınan otogreft ile 15x15mm'ye kadar defekt kapatılabilir.
Konjonktival otogreftlemede nüks oranları cerrahın
tecrübesi ve cerrahi tekniğin uygulanışına göre
değişkenlik göstermektedir4. Konjonktival otogreft
uygulaması sonrasında Ma ve ark.17 %5.4, Sharma
ve ark.18 %5, Yaşar ve ark.2 %6.25, Koranyi ve
ark.19 ise % 15 nüks oranı bildirmişlerdir. Bizim bu
teknikle elde ettiğimiz nüks oranı %7.1 olup diğer
çalışmalarla benzerlik göstermekte ve çıplak sklera
tekniğinde saptadığımız %19.2 nüks oranından istatistiksel
olarak anlamlı oranda düşüklük göstermekteydi
(p<0.05). Tek olgumuzda gelişen bu nüksün, tenon
dokusundan tam temizlenmemiş ve yeterli büyüklükte
olmayan bir greft uygulaması sonrası geliştiğini düşünmekteyiz.
Bu nedenle konjontival greft alınırken
tenon dokusundan tam temizlenmeli, skleral açıklığı kapatacak büyüklükte olmalı ve greftin limbus/limbus
oryantasyonuna dikkat edilerek yerleştirilmesi gerekmektedir.
Konjonktival otogreftleme yapılan olgularda greft
ödemi, greft nekrozu, subkonjonktival hemoraji,
inklüzyon kistleri, sütür açılması, tenon granülomu,
delen oluşumu gibi komplikasyonlar bildirilmiştir13,16,20. Bizim çalışmamızda ise postoperatif birinci
günde 2 gözde greft sütürlerinde açılma dışında bir
komplikasyon izlenmedi. Bu komplikasyonlar greftin
tekrar sütüre edilmesi ile giderildi.
Sonuç olarak, primer pterjiyum cerrahisinde
konjonktival otogreftleme yöntemi nükslerin azaltılması
ve komplikasyonların önlenmesi yönünden çıplak
sklera tekniğine tercih edilebilir bir yöntemdir. Ancak
konjonktival greft alınırken altındaki tenondan tam
temizlenmeli, skleral açıklığa uygun büyüklükte alınmalı,
grefti yerleştirirken limbus/limbus oryantasyonuna
dikkat edilmeli ve greft sütürasyonu dikkatli ve titiz
bir şekilde yapılmalıdır.