Orbital psödotümör, orbitada herhangi bir yapıyı tutabilen
benign idiyopatik inflamatuar bir olaydır. 50 yaş
altı popülasyonda, özellikle kadınlarda daha sık rastlanmaktadır.
İki taraflı tutulum gösterebilmekle beraber,
tek taraflı tutulum daha sıktır. Orbital psödotümör,
tüm orbita kompartmanlarını tutan diffüz inflamatuvar
hastalık şeklinde olabileceği gibi, myozit, dakroadenit,
perinörit ve perisklerit şeklinde de olabilir
3,4.
Retrobulber yağ dokusunda fokal ya da diffüz tutulum
görülebilir. Olguların %15'ine yakını göz dışı
kaslara lokalizedir. Hastalığın kliniği, oluşan yapının
bası etkisine, enflamasyona ve/veya infiltrasyonuna
bağlı olarak çok değişken bir yelpazeye sahiptir.
İnflamatuvar cevap akut, subakut ya da kronik olabilir.
Akut form ani başlangıçlı ağrı, göz kapağında şişme,
kızarıklık, bazen diplopi ve azalmış görme ile karakterizedir7,9. Üst kapakta pitozis, retrobulber basıya
bağlı propitozis ve göz hareketlerinde ağrı olabilir.
Ancak hastalığın kronik sklerozan formunda göz küresine
kitle etkisi ve kaslarda hareket kısıtlılığı daha ön
plandadır7,10. Hastalığın tekrarlama eğilimi mevcuttur.
Atipik vakalarda biyopsi gerekebilir.
Histopatolojik incelemesinde çok sayıda lenfosit, plazma hücresi, makrofaj, polimorfonükleer lökosit
hücre infiltrasyonu ve fibrovasküler stroma
proliferasyonu ile karekterize fibroinflamatuvar değişiklikler
görülmektedir6,7. Hastalığın ayırıcı tanısında
Graves oftalmopatisi, orbital lenfoma başta olmak
üzere primer veya metastatik tümörler, sarkoidoz,
Wegener granülomatozisi, orbital ve preseptal selülit
tabloları, vasküler patolojiler, orbital amiloidoz, yabancı
cisim reaksiyonu ve dermoid kist düşünülmelidir7,8.
Orbital psödotümörün tanısı sıklıkla diğer olası
nedenlerin ekarte edilmesiyle, klinik olarak
konulmaktadır. Nispeten zor olan bazı durumlarda ise
biyopsi gerekebilir. Klinik göstergelerin tanısal
olmadığı durumlarda, radyolojik incelemeler daha ön
plana çıkar ve uygun klinik koşullarda tanıya gitmede
faydalı olarak görülmektedir1. Önerilen görüntüleme
yöntemi olan bilgisayarlı tomografiye ek olarak yapılan
ultrason ve magnetik rezonans görüntülemelerinde
orbitanın difüz inflamasyonu, sklera ve optik sinir
tutulumu (T-bulgusu) görülebilir. Kas ve tendon
tutulumu bu yöntemlerle saptanabilir ancak bazen
yumuşak doku tutulumu ve ödemin gösterilmesinde
başarılı olamayabilir. Bilinmesi gereken diğer bir nokta
psödotümöre bağlı olarak gelişen orbita içi kitlelerin
genellikle kötü sınırlı olduğudur11-13.
Klasik görünümlü olgular çoğunlukla steroide iyi
cevap verir. Bu cevap aslında tanının konulmasını da
desteklemiş olur. Sistemik steroid tedavisine (prednisolon 60-80mg/gün) yanıt genelde hızlıdır.
Ancak kesildiğinde tekrarlama eğilimi olduğu için,
oldukça uzun süreli kullanılması ve çok yavaş bir şekilde
azaltılarak kesilmesi önerilmektedir1,2. Bazı
dirençli durumlarda siklofosfamid, metotreksat ve
siklosporin gibi kemoterapi ajanları veya düşük doz
radyasyon, inflamasyonun kontrol edilmesi için gerekli
olabilir. Ağrı ve propitozis tedavinin başlangıcından
itibaren 24-48 saat içinde geriler. Nadiren çok hafif
seyirli ve kendiliğinden gerileme gösteren olgular da
bildirilmiştir. Hastaların yaklaşık üçte birinde hastalık
tekrarlar9,14.
Ayırıcı tanılar göz önüne alınarak, olgumuza, gerekli
laboratuar ve radyolojik incelemeleri yapılmıştır.
Hastanın muayene ve incelemeleri sonucunda,
psödotümör orbita tanısı konularak, sistemik ve topikal
steroid tedavisi başlanılmıştır. 1. hafta sonunda tedaviye
cevap alınmaya başlanmış, 1. ay sonunda ise bulgular
tama yakın düzelmiştir. Ancak nüks ihtimali nedeniyle
tedavisine düşük dozda bir müddet daha devam
edilmesi planlanmıştır.
Sonuç olarak, bu hastalara ağrılı ve kötü klinik
görünümleri nedeniyle sıklıkla orbital selülit veya
orbital tümör gibi yanlış tanılar konulabilmektedir.
Ancak her zaman böyle bir klinik görünümün altından
mutlaka gerçek bir tümörün çıkmayabileceği unutulmamalıdır.