Bu çalışmada intihar girişiminde bulunan 12-18 yaş
aralığındaki ergenlerde demografik ve klinik özelikler
ve psikopatoloji incelenmiştir.
Çalışmamızda en fazla intihar girişimi vakası 15-
16 yaş (% 44.4) grubundadır. Bunu 12-13 yaş grubu %
36.1 oranında takip etmektedir. Vakaların 7’si ise 12
yaşındadır. Le Heuzey ve arkadaşlarının çalışmasında
vakaların % 81’i 13 yaş ve üzerinde, Osana ve arkadaşlarının
çalışmasında %73’ü 14-17 yaş grubunda bulunmuştur15-17. Literatürden farklı olarak çalışmamızda 12-13 yaş grubunun fazlalığı dikkat çekmektedir.
Bu sonuç, son yıllarda çocukluk intiharlarındaki
artışa bağlanabileceği gibi, bu dönem ilkokuldan ortaokula
geçiş ve yeni bir adaptasyon döneminin olduğu
unutulmamalıdır. Bu süreçte çocuk ya da genç yeni bir
psikososyal ortamla karşılaşmakta, bir yandan fiziksel
bir yandan zihinsel değişiklikler özellikle bazı risk
faktörleri varlığında baş etmelerini zorlaştırmaktadır.
İntihar girişimi vakalarının 27’si (% 75) kız, 9’u
(% 25) erkek hastadan oluşmaktaydı. Literatürde kız
hastaların intihar girişimi oranı için % 70, % 78, % 83,
% 87, % 96 gibi rakamlar bildirilmektedir15,18,19.
Ülkemizde yapılan çalışmalarda kızların erkeklere
oranla (3/1ile 9/1 arasında değişen oranlarda) daha
fazla intihar girişiminde bulundukları saptanmıştır20,21. Çalışmamızda kız/erkek oranı 3/1 olarak bulunmuştur.
Bu kız çocuklarının ergenlik döneminde psikososyal
ve çevresel etmenlerden daha fazla etkilenmesine
bağlı olabilir. Aynı zamanda aile içi baskı unsurlarının
kız çocukları üzerinde daha fazla uygulanması da
önemli olabilmektedir. Literatürde kızların erkeklere
oranla daha az ölümcül yöntemlere başvurduğu, erkeklere
oranla daha gizli yardım isteme yöntemlerini yeğlediği
ve ergenlik dönemi sonrası kızlarda duygulanım
bozukluklarının daha yaygın olduğu gibi bir dizi neden
bu yaygınlığı açıklamak için öne sürülmüştür22.
İntihar girişiminde bulunan ergenlerin 6’sının
okula devam etmediği saptanmıştır. Dilsiz ve arkadaşları
(1996) eğitim düzeyi düşüklüğü ile intihar davranışı
arasında paralellik olduğunu bildirirken, başka araştırmalarda
böyle bir ilişki belirtilmemektedir21,23,24.
İntihar girişiminde bulunan ergenlerin klinik özellikleri
incelendiğinde, intihar girişiminde bulunan vakaların
büyük çoğunluğu (% 94.4) oral yoldan çeşitli
miktarlarda ve farklı türlerde ilaç alımı ile intihar girişimini
gerçekleştirmişti. On iki yaşında iki erkek vakada
farklı olarak yüksekten atlama mevcuttu. Literatürde
ergenler arasında en yaygın intihar girişimi yönteminin
bilinçli aşırı ilaç alımı olduğu bildirilmiştir4,10.
Vakaların büyük çoğunluğu anlık karar vererek girişimde
bulunmuşlardır. Girişimleri ölüm düşüncesinden
ziyade dürtüsel bir nitelik taşımaktadır.
İntihar girişimi sayısına bakıldığında 22 vakanın
(% 61.1) ilk girişimi, 2 vakanın ikinci girişimi, 4 vakanın
üçüncü girişimi, 4 vakanın dördüncü girişimi, 1
vakanın beşinci girişimi, 1 vakanın altıncı girişimi, 1
vakanın on birinci girişimi ve 1 vakanın da on üçüncü
girişimi olduğu görülmektedir. Vakaların % 61.1’inin
ilk intihar girişimi olması yaş değişkeninden etkilenmiş
bir bulgu olabilir. Neehall ve Beharry’nin çalışmasında
ise % 85’inin ilk intihar girişiminde bulundukları bildirilmiştir25. Daha önce intihar girişiminde bulunmuş
kişilerin, sonuçlanmış intihar bakımından daha büyük
risk altında olduğu bildirilmiştir. O yüzden yineleyen
intihar davranışı gösteren kişilerin yakın bir psikiyatrik
izlemeye alınmaları zorunludur26-27.
Çalışmamızdaki intihar girişiminde bulunan gruptaki
vakaların % 22.2’si dürtüsel tarzda intihar girişiminde
bulunmuştur; % 77.8’inde ise psikiyatrik bozukluk
saptanmıştır. Bu sonucumuz, literatürde intihar
girişiminde bulunan ergenlerin % 80-90’ında psikiyatrik
bir bozukluğun mevcut olduğunu bildiren çalışmalarla
tutarlılık göstermektedir6-7. 18 vaka (% 50)
depresyon, 9 vaka (% 25) DEHB, 5 vaka (% 13.9)
davranım bozukluğu, 3 vaka (% 8.3) mental retardasyon,
2 vaka (% 5.6) konversiyon bozukluğu, geri kalan
vakalarda YAB (% 2.8), OKB (% 2.8), TSSB (% 2.8),
panik bozukluk (% 2.8), yeme bozukluğu ( % 2.8) ve
tik bozukluğu (% 2.8) tanıları almış olup bir hastada
birden fazla hastalık görülebilmektedir. En sık olarak
da depresyon ve davranım bozukluğu eş tanılarına
rastlanmıştır. Literatürde toplumda, hastane örneklem
gruplarında ve psikolojik otopsi çalışmaları sonucunda
intihar girişiminde bulunan ergenlerde en sık rastlanan
3 tip bozukluk; duygudurum bozuklukları, yıkıcı davranım
bozukluğu ve madde kullanım bozukluklarıdır7,9,28. Bunlar arasında en özgül ilişki duygudurum
bozuklukları ile olandır. Duygudurum bozukluğu (major
depresif bozukluk ve/veya distimi) tanısı olan ergenler
olmayanlara göre 17 kat daha yüksek oranda
intihara eğilimlidir. Major depresif bozukluk tanısıyla
izlenen ergen ve çocuklar % 70 oranında intihar düşüncesinden
ya da girişiminden bahsetmişlerdir30.
Çalışmamızda bulunan psikopatoloji dağılımına
bakıldığında özellikle depresyon ve davranım bozuklukları
oranı literatürdeki çalışmalarla uyumlu bulunmuştur25. Çalışmamızdaki diğer psikopatoloji oranlarıyla
da örtüşen çalışmalar da bulunmaktadır. Toplum
çalışmaları sonucunda belirgin anksiyete bozukluklarının
da intihar ile bağlantısı olduğu bulunmuştur29.
Davranım bozukluğu birlikteliğinde madde bağımlılığı
ve duygudurum bozukluğu, özellikle daha ileri yaştaki erkek ergenlerde riski artırmaktadır7. Ayrıca dikkat
eksikliği hiperaktivite bozukluğu birlikteliği de intihar
eğilimini etkileyen önemli etkenlerdendir. Bu konu ile
ilgili yapılan karşılaştırmalı bir çalışmada, özellikle
bileşik tip dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda
intihar eğiliminin daha fazla olduğu bildirilmektedir30. Bu literatür sonuçlarından farklı olarak çalışmamızda
intihar sigara alışkanlığı olan ergenlerin sayısı 8
ve alkol kullananların sayısı ise 2 olarak saptanmıştır;
madde kullanımı bildiren ergen bulunmamaktadır. Bu
farklılık çalışmada seçilen örneklemin (hastanemize
doğrudan başvuran veya sevk edilen vakaların) özelliğinden
kaynaklanmış olabilir.
Araştırmanın örneklem seçiminde çalışma grubunu
Marmara Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen
Psikiyatrisi Acil Bölümü’ne başvuran veya yönlendirilen
intihar girişiminde bulunan ergenler oluşturuyordu.
Çalışmanın yapıldığı klinikte Çocuk ve Ergen Psikiyatri
servisi olmaması, psikiyatrik açıdan yatış gerektiren
ağır şiddetteki olguların başvuru ya da yönlendirilmelerinde
engel oluşturabilmekteydi. Nitekim olguların
nerdeyse tamamını ilaçla olan intihar girişimleri oluşturmaktaydı.
Çalışmanın sonuçlarını tüm intihar girişiminde
bulunan ergenlere genellemek doğru olmamakla
birlikte bu alanda daha geniş örneklemli, standardize
ve yaşa uygun ölçek ve yöntemlerin kullanılabileceği
klinik ve toplum örneklemli çalışmalara ihtiyaç
olduğu düşünülmektedir.
Ergenlerde intihar davranışında psikiyatrik
hastalıkların ve sosyodemografik özelliklerin önemli
risk etkenleri olabileceği düşünülmektedir. İntihar
girişimlerinin tedavi ve önleme yaklaşımlarında
psikososyal müdahalelerle birlikte ergenin mevcut
psikiyatrik bozukluğunun değerlendirilerek tedavisi
sağlanmalıdır.