Hidatik kistler en sık karaciğerde izlenmekte olup, ikinci sıklıkla akciğerde gözlenir (2,6,7). Akciğer kist hidatikleri, %30 olguda multiple olup, %20 bilateraldir, %60 sağ akciğer alt lob yerleşimlidir
8. Ülkemizde yapılan bir çalışmada; Doğan ve arkadaşları, geniş bir seride; olguların %60' ında sağda, %38' inde solda ve %2' sinde her iki akciğerde, 75 hastada ise multipl akciğer kistlerinin varlığını bildirmişlerdir
9.
Akciğerdeki hidatik kist hastalığında esas yayılım hematojen ve lenfojen yolla olmaktadır. Bronşiyal yayılım, kız vezikül içeren hidatik kistin bronşiyal sisteme perforasyonu sonucu oluşur. Akciğer hidatik kistlerinde, perforasyon oranlarının farklı serilerde % 26-49 arasında değiştiği gösterilmiştir9-11. Akciğer kist hidatiği diğer organlarda görülen kist hidatiklere göre daha hızlı büyümektedir. Bunun nedeni sürekli intratorakal negatif basıncın olması ve akciğerin yüksek elastikiyetidir. Oluşan kist büyümeye başlar ve bu büyüme esnasında kist spontan veya öksürme gibi intratorakal basıncın arttığı durumlarda perfore olabilir. Ayrıca nadiren teşhis amaçlı iğne biyopsisi ile de perfore olabilir. Belirli büyüklükteki kistlerde rüptür riski daha fazladır. Rüptür, perikistik doku tabaka sınırları içinde olabileceği gibi, komşu organlara, plevral boşluğa, bronşa da olabilir. Rüptür sonrası kist enfekte olabilir. Karaciğer kist hidatiklerinde sıklıkla gözlenen kalsifikasyon akciğer kist hidatiklerinde sık saptanmaz.
Hastalardaki semptom ve bulgular, kistin yerleşim yerine ve büyüklüğüne göre olmaktadır. Kist rüptüre olmadıysa, periferik yerleşimli ise ve küçük ise asemptomatiktir. Boyut olarak büyük olanlar genelde bası semptomları oluştururlar. Hastalarda ilk semptom kuru öksürüktür. Ayrıca santrale yerleşmiş olanlarda kanlı balgam gözlenebilir. Bazı hastalarda akut göğüs ağrısı olabildiği gibi künt bir ağrı da saptanabilir. Kistin bronşa açılması ile hastanın ağzından su ve kist parçaları gelebilir. Ayrıca ekspektore edilemeyen bazı germinatif membran kalıntılarının, trakeayı tıkaması nedeniyle dispne, bronkospazm gözlenebilir. Periferik yerleşimli olanlar plevral irritasyona bağlı göğüs ağrısı, diyafragmatik komşuluğu olanlar ise karın ağrısına neden olabilirler. Rüptüre kist enfekte olursa yeterli drenaj olmadığı takdirde ateş yüksekliği, pürülan balgam oluşumu gözlenebilir. Eğer kist periferik yerleşimli olup da plevral boşluğa rüptüre olursa pnömotoraks, ampiyem, pyopnömotoraks gibi daha ciddi bir klinik tabloya neden olabilir12. Bizim olgumuzda hastanın öksürük, göğüs ağrısı ve kanlı balgam şikayetleri mevcut olup, bunun dışında tanıya katkı sağlayacak belirgin klinik bulgu yoktu.
Akciğer kist hidatiğinde fizik muayenenin tanıya yardımı sınırlıdır. En önemli radyolojik tanı aracı; direkt grafi, BT ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) dir. Kist rüptür olmamış ise, yuvarlak veya oval, düzgün sınırlı ve homojen dansite şeklinde görülür. BT; kistin lokalizasyonunu, büyüklüğünü, komşu yapılar ile ilişkisini daha net ortaya koyar. Kist hidatik BT' de; internal septasyonları, rüptüre ise kistin bronşa açılmasına bağlı hava sıvı seviyeleri, germinatif membrana bağlı perikist görünümü ve duvar kalsifikasyonları ile tanınır. Kist duvarındaki devamsızlık ise rüptürü düşündürür13,14. Akciğer kist hidatiği benign veya malign birçok akciğer patalojisini taklit edebilmektedir. Gürsoy ve arkadaşları15; atipik klinik görünümlü lezyonu bulunan 16 hastayı, tanı sırasında yaşanan hatalar, zorluklar ve tedavi sonuçları açısından analiz etmişler ve kist hidatik hastalığında hatalı tanıları; torasik ampiyem, akciğer kanseri, mediastinal tümör, tüberkülöz plörezi, göğüs duvarı tümörü olarak bildirilmiştir. Bizim olgumuzda lezyon akciğer kanserini taklit ediyordu.
Kanda eozinofili hastaların %25' inde görülmektedir ve tanı için özgül değildir. Tanı yöntemlerinden Casoni ve Weinberg kompleman fiksasyon testlerinin, tanısal değeri ve özgüllüğü düşük olup, aşırı duyarlılık reaksiyonlarına neden olabilmektedir. Serolojik testlerden direkt immunflorans testi, indirekt hemaglutinasyon testi, immunoelektroforez, ELISA testleri karaciğer hastalığında % 80-94, akciğer hastalığında ise % 65 oranında pozitif bulunmuştur16. Akciğer hidatik kistlerinin serolojik tanısında IgG ELISA ve İndirekt hemaglutinasyon testi (İHA) kullanılır. İHA da 1:160 üzeri titre pozitif kabul edilir. Her iki testin birlikte kullanımı tanı olasılığını artırır. Ülkemizde yapılan bir calışmada, IHA, ELISA ve WB testlerinin duyarlılığı sırasıyla % 96.7, % 87.1 ve % 100 olarak bulunurken, bu testlerin özgüllükleri % 82.2, % 89.2 ve % 85.7 olarak saptanmıştır17.
Akciğer kist hidatiğinde tedavi öncelikle cerrahidir. Cerrahi esnasında tüm prazitik materyal çıkartılmalı ve mümkün olduğunca akciğer parankimi korunmaya çalışılmalıdır. Cerrahi metot olarak, kistotomi-kapitonaj, perikistektomi, enükleasyon gibi parankim koruyucu işlemler uygulanmakta olup, en çok uygulanan metot, bizim olgumuzda da uygulandığı gibi kistotomi-kapitonaj işlemidir.
Sonuç olarak; akciğer kist hidatiği benign bir patoloji olmasına rağmen, rüptüre olup anaflaksiye yol açabilmesi nedeniyle ciddi morbidite ve mortaliteye sahiptir. Bu açıdan tanısı ve tedavisi önem arz etmektedir. Radyolojik olarak, akciğer kist hidatiğinin, başta maligniteler olmak üzere birçok akciğer patolojisini taklit edebileceği akıldan çıkartılmamalı ve özellikle endemik bölgelerde ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Kist hidatik insidansının nispeten yüksek olduğu ülkemizde, komplike olgularda rüptüre kist hidatik tanısı da ön tanılar arasında akılda tutulmalıdır.