Kistik fibrozis, epitelyal elektrolit transport anormalliği, terde klor konsantrasyonu artışı, pankreatik yetmezlik ve kronik akciğer hastalığı ile karakterize genetik bir bozukluktur. Beyaz ırkta 2400-3500 canlı doğumda bir görülen en sık fatal genetik hastalıktır
5.
Kistik fibrozisli hastaların üçte birinde hepatobiliyer hastalık görülmektedir. Fizik muayenede bulgu olmayabilir veya sadece hepatomegali olabilir, bu da pulmoner havalanma artışı varlığında kolaylıkla gözden kaçabilir6.
Olgumuzdaki büyüme geriliği, direkt hiperbilirubinemi, hepatomegali, idrarda ve şeker kromatografisinde galaktoz görülmesi başlangıçta galaktozemi tanısını düşündürdü. Kistik fibrozisli pekçok hastada açıklanamayan disakkaridüri olduğu bilinmektedir, safra asitleri, bakteriler, mukus ve membran yapısındaki değişiklikler, renal ekskresyon, tight junction düzeylerindeki defekt gibi pekçok faktör kistik fibrozisteki permeabilite sorununda rol oynayabilmektedir7. Olgumuzun göz muayenesinde katarakt olmaması ve galaktoz 1 fosfat üridil transferaz düzeyinin normal sınırlarda olmasıyla galaktozemi dışlandı.
Olgumuzda 20 günlükken başlayan dermatit, kistik fibroziste esansiyel aminoasitlerdeki azalma ile ilşkilendirilmiştir ve tedavi ile düzelme gözlenmiştir. Literatürde, bizim olgumuzdaki gibi malabsorbsiyona bağlı olarak periorifisyal dermatit ile prezente olan ve nutrisyonel destekle düzelen kistik fibrozis bildirilmiştir8.
Kistik fibroziste oluşan anemi hakkında az şey bilinmektedir, bir çalışmada aneminin zayıf akciğer fonksiyonları ve vitamin eksikliği ile ilişkili olabileceği bildirilmiştir9. Olgumuzun başvuru bulguları arasında yer alan solukluğun nedeni olan şiddetli anemi etyolojisinde demir eksikliğinin eşlik ettiği, vitamin B12 eksikliği gösterilmişse de tedavi yanıtı spesifik ve destek tedavilerine kreon eklenmesi ile gözlenebilmiştir. Dolayısıyla aneminin malabsorbsiyonla ilişkisini düşündürmüştür. Kistik fibroziste ince barsaklardaki bakteriyel overgrowth, besinlerin malabsorpsiyonuna yol açarak yağda eriyen vitaminlerin eksikliği, steatore, karaciğer hasarı, vitamin B12 eksikliğine bağlı olarak makrositik anemi; inflamasyon ve kan kaybına bağlı olarak mikrositer anemi gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir10.
Neonatal hepatit, kistik fibroziste nadir bulgulardan biridir. Shapira ve ark.4 kolestazlı 12 hastanın 5'inde karaciğer biyopsisinde dev hücre formasyonu olduğunu belirtmişlerdir. Olgumuzun karaciğer biyopsisinde mikroveziküler yağlanmanın eşlik ettiği dev hücre formasyonları saptanmıştır. Bu görünüm steatohepatit yapan karaciğer hastalıkları açısından ayırıcı tanı yapmayı gerektirir.
Kistik fibrozisin karaciğer hastalığını değerlendirmede klinik, yardımcı biyokimyasal, patolojik, radyolojik değerlendirmeler önemlidir. Abdominal ultrasonografi, hepatobiliyer sintigrafi, perkutan karaciğer biyopsisi, endoskopik retrograd kolanjiografi ve manyetik rezonans kolanjiografi kolestazı değerlendirmede yardımcı radyolojik yöntemlerdir. Kistik fibroziste safra sekresyon bozukluğundan dolayı akolik dışkı görülebilmekte ve biliyer atrezi ile karışabilmektedir3. Olgumuzda da akolik dışkı nedeniyle kolanjiografi yapılmış ve safra yollarının normal olduğu görülmüştür, biyopside görülen hepatositlerde, kanaliküllerde ve bazı safra duktuslarının lümenindeki safra birikimi kistik fibrozis açısından uyarıcı olmuştur.
Kuloğlu ve ark.11 yaşları 3 gün ile 8 ay arasında değişen kolestazı olan 50 hastayı retrospektif olarak değerlendirmişler ve %2.7'sinde neden olarak kistik fibrozis tanısı aldığını belirlemişlerdir. Neonatal kolestaz dışında KF ilişkili karaciğer hastalığı bulguları arasında hepatomegali, karaciğer enzim düzeylerinde artış, hepatik steatoz, fokal ve multilobüler biliyer siroz ve portal hipertansiyon ile birlikte multilobüler siroz yer alır6.
Kistik fibroziste farklı coğrafyalarda farklı mutasyonlar gösterilmiş olmasına rağmen en sık saptanan mutasyon delta F508 mutasyonudur ve daha çok solunumsal problemlerin ön planda olmasına neden olur2. Hastamızda genetik analiz sonucunda heterozigot F508 delesyonu saptandı. Bu mutasyonun olgumuzdaki akciğer hastalığının daha hafif seyirli olmasında katkısı olabileceğini düşünüyoruz. Ayrıca, genetik analiz ile kıstlı sayıda mutasyon bakılabildiğinden hastamızda gösterilememiş mutasyonların varlığı da söz konusu olabilir.
Hepatobiliyer tutulumun olduğu olgularda genel destek tedavileri ile birlikte ursodeoksikolik asit tedavisinin yararlı olduğu bildirilmiştir. Olgumuzda da bu tedavi ile sarılık düzelmiştir. Hepatobiliyer tutulumun karaciğer sirozuna ilerlemesi durumunda karaciğer transplantasyonu etkin bir tedavi şeklidir3.
Olgumuz, kistik fibrozisin galaktozemi gibi metabolik hastalıklar ve biliyer atrezi gibi kolestatik hastalıklarla karışabileceğini, bu nedenle tanı için ayrıntılı bir araştırmanın gerekliliğini vurgulamak için sunulmuştur.