Kronik iskemik kalp hastalığının AF için bağımsız risk
faktörü olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir. AF
hem akut koroner olay geçirenlerde hem de stabil koroner
arter hastalarında normal popülasyona göre daha
sık görülmektedir. Yaşlı nüfusun artışına bağlı olarak
KAH prevalansındaki artış ile birlikte AF nedeniyle
hastaneye yatışlar da artmıştır
3. Atriyal fibrilasyon
KAH’lılarda normal populasyona göre daha sık görülmektedir.
Akut koroner sendromlu hastalarda bu oran
%20’ye kadar ulaşmaktadır
8. Bu bilgiler doğrultusunda
KAH’ın AF’nin gelişme riskini artırdığını söylenebilir.
PDD ve Pmaks atriyum içi ileti heterojenitesini
gösterir ve PDD ve Pmaks’ın uzaması klinikte AF sıklığında artış ile ilişkilendirilmiştir
7. Atriyal fibrilasyona
sebep olması iki yolla açıklanabilir. Birincisi,
artmış atriyal heterojen elektriksel aktivitenin atriyal
yeniden girişe neden olarak AF ve atriyal flatterin
ortaya çıkmasını kolaylaştırmasıdır
9. İkincisi, PDD
ve Pmaks’ın uzadığı hastalarda ekokardiyografik incelemede
sol atriyal genişlemenin eşlik etmesi ve sol
atriyum boyutu ile interatriyal iletimin pozitif korelasyon
göstermesidir
10,11. KABC sonrası PDD’ye
bakıldığında operasyon sonrası PDD’nin artışı ile birlikte
AF görülme sıklığının arttığı yapılan birçok çalışmada
kanıtlanmıştır
12-17. Bu çalışmada da benzer
sonuç elde edildi.
Diyabetes Mellitus varlığının kronik hipergliseminin
yol açtığı miyokard hasarına bağlı olarak diyabetik
hastalardaki artmış Pmaks ve PDD değerlerinden sorumlu
olabileceği ve bu hasta gruplarında artmış AF
riskinden sorumlu olabileceği yorumu yapılabilir. Diyabetik
hastalarda da HT olmaksızın PDD’nin artabileceğine
dair bulgular mevcuttur, bunun nedeni tam
olarak bilinmemekle birlikte kronik hipergliseminin yol
açtığı miyokard hasarına bağlı gelişen bu durum diyabetik
hastalardaki artmış AF riskinden sorumlu olabilir18. KABC sonrası daha önceden DM tanısı olan
hastalarda operasyon sonrası AF gelişimi açısından
bakıldığında bazı çalışmalarda sıklığın arttığı izlenmiş
olsa da11 bazılarında ise ilişki bulunmamıştır13.
Çalışmamızda DM ile operasyon sonrası AF gelişimi
açısından herhangi bir korelasyon bulunamadı.
Doğan ve ark.19 yaptıkları çalışmada, HT’de
sol venrikül sertliğinin artması ve gevşemesinin bozulmasına
bağlı olarak artmış sol atriyal basınç ve
nörohumoral aktivasyona bağlı PDD’nin arttığını göstermişlerdir.
Dilaveris ve ark.20 yaptıkları çalışmada
AF öyküsü olan hipertansif hastalarda PDD’nin normal
sinüs ritimli hastalara kıyasla daha uzun olduğunu,
ortalama P dalgası ve Pmin süresinin ise daha kısa
olduğunu bildirmişlerdir. KABC sonrası daha önceden
HT tanısı olan hastalarda operasyon sonrası AF gelişimi
açısından bakıldığında Jazi ve ark.13 herhangi
bir ilişki bulmamışken; Ekim ve ark.15 pozitif korelasyon
saptamıştır. Bizim çalışmamızda HT ile operasyon
sonrası AF açısından herhangi bir ilişki saptanmamıştır.
Hiperlipidemi açısından değerlendirildiğinde
Haghjoo ve ark.16 yaptığı çalışmada KABC sonrası
daha önceden HL tanısı olan hastalarda operasyon
sonrası AF gelişimi arasında ilişki saptanmamıştır.
Bizim çalışmamızda da benzer sonuç elde edildi. Aynı
çalışmada hipertrigliseridemi ile operasyon sonrası AF
gelişimi arasında korelasyon görülmemiştir. Bu çalışmanın
bulguları da aynı yönde olup herhangi bir korelasyon
yoktur.
Dilaveris ve ark.20 uzamış PDD’nin aynı hasta
grubunda artmış sol atriyum çapına göre paroksismal
AF gelişiminde daha önemli bir öngördürücü olduğunu
öne sürmüştür. Benzer sonucu KABC sonrası Majid ve
ark. da16 bulmuş, fakat bazı çalışmalarda ise ilişki
saptanmamıştır12,15. Bizim çalışmamızda da herhangi
bir ilişki bulunmamıştır.
Turhan ve ark.21 yaptıkları çalışmada artan yaş
ile birlikte PDD ve Pmaks süresinin uzamış olduğunu
ve bunun yaşlanmayla birlikte sol atriyumda meydana
gelen değişikliklere bağlı olabileceğini bildirmişlerdir.
Benzer sonucu Ceylan ve ark.12, Jazi ve ark.13
çalışmalarında elde etmiştir. Ekim ve ark.15, Chandy
ve ark.14 çalışmalarında AF gelişimi ve ileri yaş
arasında pozitif ilişki saptamıştır. Bu çalışmada ileri
yaş ile AF gelişimi arasında pozitif yönde ilişki saptadı.
Cinsiyet açısından bakıldığında ise çeşitli çalışmalarda
bulduğumuz sonuca benzer şekilde cinsiyet ile
operasyon sonrası AF gelişimi arasında ilişki saptanmamıştır12,13.
Sonuç olarak, koroner arter hastalarında koroner
arter bypass cerrahisi öncesi EKG de bakılan P dalga
dispersiyonu arttıkça koroner arter bypass cerrahisi
sonrası erken dönemde atriyal fibrilasyon gelişim riski
artmaktadır. Ayrıca kronik iskemik kalp hastalığının
değiştirilemez risk faktörleri arasında yaş ile ilişki
olduğu da saptanmıştır.
Sınırlamalar
Çalışmamızın en önemli kısıtlılığı retrospektif bir değerlendirme
olmasıdır. Çalışmamızdaki hasta sayısının
sınırlı olması ve bu hastaların aritmik olay gelişimi
açısından ileriye dönük takip edilmemesi çalışmamızın
diğer kısıtlayıcı tarafıdır. Üçüncü kısıtlılık ise; P dalga
süresinin ölçümünün zorluğuydu. Standart EKG kayıtlarında
iskemiye sekonder P dalga süre uzamasını saptamanın
güçlüğü nedeniyle EKG kayıtlarının dört kat
büyütülmesi oldukça önemlidir.