Çalışmamızda kaviter tümör oranı %11.1 bulundu. Skuamöz hücreli kanserlerde kavitasyon görülme oranı belirgin olarak fazlaydı. Kaviter kanserler, kaviter olmayanlara göre daha büyük boyuttaydı. Kaviter kanserler ile kaviter olmayan kanserler arasında sağ kalım açısından fark yoktu. Kaviter olan ve olmayan olguların diğer özellikler (Evre, tedavi öyküsü, sigara öyküsü, yaş, cinsiyet ) benzerdi.
Literatür incelendiğinde akciğer kanserleri içerisinde kavitasyon görülme oranı %2-%25 arasında değişmektedir 5. Bunlar içerisinde de en sık kaviteleşmeye eğilim gösteren histolojik alt tip skuamöz hücreli kanserlerdir. Yapılan çalışmalarda kaviteleşen akciğer kanserlerinin %80’den fazlasının skuamöz hücreli kanserler olduğu tespit edilmiştir 12-13. Mouroux J ve ark 8 353 akciğer kanser olgusunun 35’inde (%9.9) kavitasyon tespit etmişler ve bu olguların %82.8’inin histolojik alt tipinin skuamöz hücreli kanserler olduğunu bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda literatür ile uyumlu olarak kaviter kanser görülme oranı %11.1’di. Olgularımızın %55.6’sı skuamöz hücreli kanser tanısı almıştı. Bu oranımızın düşük olmasının sebebi alt tipi tanımlanamaya küçük hücreli dışı akciğer kanser oranımızın %25 olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz.
Çalışmamızda kavitasyon gösteren kanserlerin boyutu, kavitasyon göstermeyen akciğer kanserlerine göre daha büyük bulunmuştur. Kavitasyon gösteren kanserlerin histolojik olarak incelendiğinde; tümörün periferinde bulunan hücrelerde daha fazla vasküler destek dokusunun olduğu ve tümörün santralinde kalan hücrelerin ise daha az vasküler desteğe sahip olduğu görülmüştür. Bu yüzden tümörün santralinde kalan hücreler daha fazla oksijensiz kalıp canlılığını kaybederken, periferinde büyüme devam etmektedir 14-15. Serimizde kavitasyon gösteren kanserlerin daha büyük boyutta olmasının sebebinin bu büyüme paterni ile alakalı olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte akciğerdeki her skuamöz hücreli kanserin kavitasyon göstermemektedir. Ayrıca hızla büyüyerek, büyük boyutlara ulaşan her tümör de her zaman kavitasyon göstermemektedir. Bu farklılıklar bize kaviter tümörlerin hala aydınlatılamamış bir tarafının olduğunu düşündürmektedir. Bu konuda Chauduri MR ve ark 5 çalışmalarında 10 cm’den daha büyük boyutta olmasına rağmen bazı tümörlerin kavitasyon göstermemesini ve her skuamöz hücreli tümörün kavitasyon göstermemesini, kaviter akciğer kanserlerinin başlangıçtan beri kaviteleşmeye meyilli olabilecekleri hipotezi ile açıklamaya çalışmışlardır. Daha yakın zamanda ise artık tümörlerin biyolojik davranışları üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle tümörlerin kendi büyüme faktörlerini üretip salgılaması keşfedildikten sonra, skuamöz hücreli kanserlerin de kendi içerisinde farklı davranış sergileyen heterojen bir grup olduğu tespit edilmiştir 16. Yapılan çalışmalar ile kaviter skuamöz hücreli kanserlerin, kaviter olmayan skuamöz hücreli kanserlere göre farklı tümör proliferasyon oranı ve farklı tümör proliferasyon paterni sergilediği, EGFR ekspresyonlarının farklı olduğu bulunmuştur 17-18. Çalışmamızda olguların EGRF gen mutasyon analizlerine bakılmadı. Kaviter tümörlerde EGRF ekspresyonları ile ilgili yapılacak çalışmalar bu konuyu aydınlatabilir.
Pozitron emisyon tomografi bir metabolik görüntüleme yöntemidir. Bir glikoz analoğu olan 18-Fluor ile işaretli florodeoksi glukoz (18F-FDG) kullanılır. Malign hücreler tarafından glikoz gibi hücre içine alınır, fakat metabolize edilemediği için tümörler metabolik olarak görüntülenir. Tümörlerde FDG tutulum yoğunluğu ile tümörün proliferatif aktivitesi, hücre diferansiyasyonu ve agresifliği arasında pozitif; prognozu arasında ise negatif korelasyon olduğu bilinmektedir 19-20. Coffey JP ve ark 21 kaviter akciğer kanserlerinin daha kötü prognoza sahip olduğunu gösteren çalışmalara dayanarak bu konu ile ilgili şöyle bir hipotez geliştirmişlerdir. Eğer kaviter akciğer kanserleri daha kötü bir prognoza sahip ise PET-BT’lerde daha yüksek SUV-max değerlere sahip olabilirler. Bu hipotezlerini ispatlamak için 31 kaviter akciğer kanseri ile 37 kaviter olmayan akciğer kanserini karşılaştırmışlar SUV max değerlerini sırası ile 14 ve 13.5 olarak bulmuşlardır. SUV max değeri açısından iki grup arasında fark bulamamışlardır. Yazarlar bunu kavitasyonla sonuçlanan patolojik süreçlerin, tümörün glikoz tüketim mekanizmalarını etkilemiş olabileceği şeklinde açıklamaya çalışmışlardır. Farklı olarak Nguyen NC ve ark 10 46 kaviter akciğer kanseri ile 40 kaviter olmayan akciğer kanserini karşılaştırdıkları çalışmalarında, SUV oran değerleri arasında fark bulmuşlardır. Kaviter lezyonlarda SUV oranı değerini 4.3 hesaplarken, kaviter olmayanlarda 3.2 bulmuşlardır. Bu çalışmada kaviter akciğer kanserleri ile kaviter olmayan kanserlerin sağ kalımları arasında fark bulunamamıştır. Yazarlar kaviter kanserlerde SUV oranının yüksek olabileceği fakat bunun sağ kalımı öngörmediği sonucuna varmışlardır. Biz çalışmamızda kaviter akciğer kanserlerinde SUV max değerinin 14.45, kaviter olmayan akciğer kanserlerinde 15.2 olarak hesapladık ve iki grup arasında istatistiksel fark yoktu.
Kaviter akciğer kanserlerinin tanısının, kaviter olmayanlara göre daha geç konulması, enfeksiyona daha meyilli olmaları ve daha yüksek bir hücre proliferasyonuna sahip olmalarından dolayı kötü prognoz sahip oldukları düşünülür 9,19. Bu konuda yapılan çalışmaların sonuçları birbirleri ile çelişkilidir. Mouroux J ve ark 8 35 kaviter akciğer kanserli hastada, Nguyen NC ve ark 10 40 kaviter akciğer kanserli hastada, Pentheroudakis G ve ark 9 37 kaviter akciğer kanserli hastada sağ kalım özelliklerini kaviter olmayanlara göre benzer bulmuşlardır. Buna karşın Kolodziejski LS ve ark 3 100 kaviter akciğer kanserli hastada sağ kalımın daha kötü olduğunu bildirmişlerdir. Benzer şekilde Onn A ve ark 22 72 kaviter akciğer kanserli hastada sağ kalımların kötü olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca bu çalışmada kaviter akciğer kanserli olgularda aşırı EGRF salınımı tespit edilmiştir. Literatür incelendiğinde kaviter akciğer kanserlerinde sağ kalımın daha kötü olduğunu gösteren çalışmalar daha yüksek olgu sayısı ile yapılmış çalışmalardır. Bizim çalışmamızda da kaviter akciğer kanserlerinin sağ kalım özelliklerinin kaviter olmayanlar ile benzer bulunmuştur. Skuamöz hücreli kanseler (n =118) grubunda kaviter tümörü olanlar 16 ay yaşarken kaviter olmayan tümörlerde bu süre 19 aydı. Fakat iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsızdı. Bunun sebebinin çalışmamızın az sayıda olgu ile yapılmış olmasına bağlı olabileceğini düşünüyoruz.
Çalışmamız retrospektif ve tek merkez deneyimini yansıtan bir çalışma olduğu için bazı kısıtlı noktaları vardır. Tek merkez deneyimi olduğu için olgu sayısı azdır ve bu yüzden sonuçlar genellenemez. Ayrıca olgu sayımızın az olması çalışmanın gücünün görece düşük olmasına yol açmıştır. Konu ile ilgili daha geniş serilerde çalışmalara ihtiyaç vardır. Retrospektif bir çalışma olduğu için olguların performans durumları, tedavi özellikleri (olguların %19.8’inin tedavi özelliğine ulaşılmadı) komorbidite özellikleri gibi çok önemli veri kayıpları mevcuttur. Çalışma sonuçları yorumlanır iken bunlar göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak çalışmamızda kaviter akciğer kanserlerinin, kaviter olmayanlara göre klinik pratikte çoğu özelliğinin benzer olduğunu bulduk. Kaviter kanser grubunda evre 2B oranının fazla görülmesinin rastlantısal olabileceğini düşünüyoruz. Kaviter kanserlerin boyutça daha büyük olmaları ve ortalarında genişçe bir boşluk taşımasına rağmen kaviter olmayan (solit) kanserler ile benzer FDG tutulumu davranışı sergilemeleri ilginçtir. Bu konunun açıklığa kavuşturulması için daha çok olguyla, hücresel düzeyde çalışmalar yapılmalıdır.