[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Tıp Dergisi
2024, Cilt 29, Sayı 4, Sayfa(lar) 196-202
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
Sakral Dismorfizimin Sıklığı ve Klinik Öneminin Araştırılması
Kemal YAZICI, Seyran KILINÇ, Sefa AKTİ, Zekeriya ÖZTEMUR, Hayati ÖZTÜRK
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Sivas, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Sakral Dismorfizm, Sakrum Kırığı, İliosakral Vida, Sacral Dysmorphism, Sacral Fracture, İliosacral Screw
Özet
Amaç: Çalışmamızın amacı sakral dismorfizmin yaygınlığının belirlenmesi ve dismorfik sakrum ile normal sakrum arasındaki farklılıkların ortaya konulmasıdır.

Gereç ve Yöntem: Araştırmamıza 275 hasta dahil edildi. Hastalar sakral dismorfizmin belirteçlerinin varlığı açısından analiz edildi: mamiller cisim, dismorfik nöral foramen, oluk içinde dil morfolojisi, rezidüel sakral disk boşluğu. Görüntüler üzerinden ölçümler yapıldı: 1. sakral güvenli koridor genişliği, 2. sakral güvenli koridor genişliği, sakrum genişliği, sakroiliak vida uzunluğu için SİE-promontorium arası mesafe. Elde edilen veriler SPSS (ver:22,0) programına yüklenerek değerlendirildi.

Bulgular: Hastaların 165’i (%60) erkek, 110’u (%40) kadın olup hastaların yaş ortalaması 60,33(19-99) idi. Mamiller cisim 81 hastada (%29,5), oluk içinde dil morfolojisi 31 hastada (%11,3), dismorfik nöral foramen 80 hastada (%29,1), rezidüel sakral disk boşluğu 164 hastada (%59,6) görüldü. 1. sakral güvenli koridor ortalama genişliği 14,33 mm, 2. sakral güvenli koridor ortalama genişliği 8,53 mm, sakrum ortalama genişliği 112,5 mm, sakroiliak eklem-promontorium arası ortalama mesafe 71,1 mm olarak bulundu.

Sonuç: Sakral dismorfizm toplumda oldukça sık görülmektedir. Sakral dismorfizm belirteçlerinin görüldüğü hastalarda 1. ve 2. sakral koridor genişliği anlamlı olarak daha dardır ve iliosakral vida yerleştirilmesi daha zordur. Bu hastalarda iliosakral vida yerleştirilmesi esnasında nörovasküler komplikasyonların gelişme ihtimalinin yüksek olması nedeniyle daha dikkatli olunmalıdır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Giriş
    İnsan anatomisindeki farklılıklar gibi sakral anatomide önemli değişkenlikler olabileceği literatürde araştırma konusu olarak yer almaktadır1. Sakrumdaki bu anatomik varyasyonlar sakral dismorfizm olarak ilk defa Routt ve ark.’ı2 tarafından düz radyografiler kullanılarak tanımlanmıştır.

    Weigelt ve ark.’ı3 sakral dismorfizmi anatomik olarak mamiller cisim (MC), oluk içinde dil morfolojisi (OİDM), eş doğrusallık, dismorfik nöral foramen (DNF) ve rezidüel sakral disk boşluğu (RSDB) gibi 5 işaretin varlığı olarak tanımlamışlardır. Yapılan çalışmalarda sakral displazinin bu belirteçlerine sahip hastalarda üst sakral segmentlerin daha dar olduğu gösterilmiştir<4>.

    Pelvik halka yaralanmaları ilişkili yumuşak doku yaralanması, nörovasküler yaralanma ve yetersiz intraoperatif floroskopik görüntüleme gibi nedenlerden dolayı tedavisi zordur5. Geçmiş yıllarda pelvik yaralanmalar cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilmiştir. Fakat stabil olmayan pelvik halka yaralanması olan hastalarda zamansız ölüm, çoklu deformiteler, ağrı ve kronik sakatlık gibi problemler ortaya çıkmıştır. İlerleyen yıllarda cerrahi tedavi yöntemleri geliştirilip kullanılmaya başlanmıştır6. İntraoperatif görüntüleme yöntemleri, yeni redüksiyon teknikleri ve özel cihazların ortaya çıkması ile de daha az invaziv bir yöntem olan perkütan tedavi teknikleri daha popüler hale gelmiştir7-9. Sakral displazinin varlığı, üst sakral segmentin boyutu ve oryantasyonu transiliak veya transsakral vidanın geçişinde ve diğer pelvik cerrahi girişimlerde zorluk çıkarabilir. Vidanın yanlış yerleştirilmesine bağlı olarak nörovasküler hasar, pelvik halka instabili-tesi gibi komplikasyonlar da görülebilmektedir10.

    Çalışmalarda daha küçük bir sakroiliak eklem (SİE) yüzeyi olan bu sakral dismorfizme sahip hastalarda iliosakral vida yerleştirilmesinin, anterior sakral korteksten vida penetrasyonuna neden olabileceği, L5 sinir kökü yaralanması gibi nörovasküler hasara yol açabileceği gösterilmiştir5,11,12.

    Bu çalışmanın amacı hastaların Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntüleri üzerinden inceleme yapılarak sakral dismorfizmin yaygınlığının belirlenmesi ve dismorfik sakrum ile normal sakrum arasındaki farklılıkların ortaya konulmasıdır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Materyal ve Metot
    Bu çalışma yerel etik kurulun 10.03.2021 tarih ve 2021-03/37 sayılı kurul izni alınarak gerçekleştirildi. Bu çalışmada alfa =0,05, beta =0,10, (1-beta)=0,90 alındığında çalışmaya 275 birey alınmasına karar verildi ve testin gücü p =0,90160 bulundu. Çalışmamıza Ocak 2017-Aralık 2019 tarihleri arasında XXXX XXXX uygulama ve Araştırma Hastanesinde alt abdomen ve pelvis BT’si çekilen pelvis kırığı olan ya da olmayan hastalar arasından sistematik örnekleme yöntemi ile seçilen 275 hasta dahil edildi. 18 yaş altı hastalar, pelvis tomografisinde sakrum kırığı ile sakroiliak yaralanma tespit edilen hastalar, daha önceden sakrum kırığı veya sakroiliak yaralanmaya bağlı cerrahi geçirmiş hastalar çalışma dışı bırakıldı.

    Hastaların radyolojik değerlendirmesi, çok düzlemli görünümleri oluşturmaya izin veren bir görüntüleme sistemi (SECTRA UniView) ile yapıldı. Hastalar öncelikli olarak sakral dismorfizmin belirtilerinin varlığı açısından analiz edildi: MC (Şekil 1A), DNF(Şekil 1B), OİDM (Şekil 1C), RSDB (Şekil 1D).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 1: Sakral dismorfizmin belirtileri (A) mamiller cisim (B) dismorfik nöral foramen (C) oluk içinde dil morfolojisi (D) rezidüel sakral disk boşluğu.

    Aynı BT görüntüleri üzerinden çeşitli ölçümler yapıldı: 1. sakral güvenli koridor (SGK) genişliği (Şekil 2A), 2. sakral güvenli koridor (SGK) genişliği (Şekil 2B), sakrum genişliği (Şekil 2C), sakroiliak vida uzunluğu için SİE-promontorium arası mesafe (Şekil 2D).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 2: Sakral ölçümler (A) 1. sakral güvenli koridor genişliği (B) 2. sakral güvenli koridor genişliği (C) sakrum genişliği (D) sakroiliak eklem-promontorium arası mesafe.

    Güvenli koridor ölçümleri tüm hastalarda aynı tomografi sekansları üzerinden koridorun en dar kısmı belirlenerek o bölgelerden yapıldı. Ayrıca hastalar yaş ve cinsiyet verileri açısından değerlendirildi.

    Çalışmamızdan elde edilen veriler SPSS (ver:22,0) programına yüklenerek verilerin değerlendirilmesinde parametrik test varsayımları yerine getirildiğinde (Kolmogrov-smirnov) bağımsız iki gruptan elde edilen ölçümler karşılaştırılırken iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi, parametrik test varsayımları yerine getirilemediğinde bağımsız iki gruptan elde edilen ölçümler karşılaştırılırken Man Whitney U testi, sayımla elde edilmiş verilerin değerlendirilmesinde 2*2 düzenlerde ve çok gözlü düzenlerde Khi-kare testi kullanılmıştır. Verilerimiz tablolarda aritmetik ortalama, standart sapma, ortanca, minimum ve maksimum değer, birey sayısı ve yüzdesi şeklinde belirtilerek yanılma düzeyi 0,05 almıştır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Bulgular
    Çalışmamıza dahil edilen 275 hastanın 165’i (%60) erkek, 110’u (%40) kadın olup hastaların yaş ortalaması 60,33∓20,18(19-99) yıldı. Erkeklerin yaş ortalaması 58,8∓20,2(20-99) yıl, kadınların yaş ortalaması 62,5∓20,21(19-92) yıl olarak bulundu ve aralarında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı(t =1,51: p =0,130: p =0,05).

    Hastalarda sakral dismorfizm belirteçlerinden RSDB %59,6 oranla en sık saptanan işaret olarak gözlendi. Bunları sırasıyla %29,5 ile MC, %29,1 ile DNF ve %11,3 ile OİDM izledi. Hastaların %3,6’sında dört adet belirtecin tamamı birlikte görüldü ve hastaların %31,3’inde hiçbir belirteç görülmedi (Tablo 1).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: Sakral dismorfizm belirteçlerinin cinsiyete göre dağılımı.

    Yapılan ölçümler sonucunda 1.SGK ortalama genişliği 14,33 mm, 2. SGK ortalama genişliği 8,53 mm, sakrum ortalama genişliği 112,5 mm, SİE-promontorium arası ortalama mesafesi 71,1 mm olarak bulundu.

    MC, DNF ve RSDB belirteçlerinin görüldüğü hastalarda 1. SGK ve 2. SGK ortalama genişlikleri bu belirteçlerin görülmediği hastalara göre anlamlı olarak daha dar olduğu izlendi(p =0,001). OİDM olan hastalarda ise yalnızca 1. SGK ortalama genişliğinin bu belirtecin görülmediği hastalara göre anlamlı olarak daha dar olduğu izlendi(p =0,002). 2. SGK ortalama genişliği açısından OİDM olan ve olmayan hastalar arasında anlamlı bir fark bulunamadı (p =0,328). Sakrum ortalama genişliği ve SİE-promontorium arası ortalama mesafesi açısından MC, DNF, RSDB ve OİDM olan ve olmayan hastalar arasında anlamlı bir fark bulunamadı (sırasıyla p =0,934, p =0,078, p =0,281, p =0,289, p =0,828, p =0,264, p =0,640, p =0,192) (Tablo 2-5).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: MC ile sakral ölçümler arasındaki dağılım.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 3: OİDM ile sakral ölçümler arasındaki dağılım.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 4: DNF ile sakral ölçümler arasındaki dağılım.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 5: RSDB ile sakral ölçümler arasındaki dağılım.

    Sakral dismorfizm belirteçlerinden OİDM kadınlarda erkeklerden anlamlı olarak daha sık görüldü(p =0,003) (Tablo 1). MC, DNF VE RSDB belirteçlerinin ise görülme sıklığı açısından kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark izlenmedi (sırasıyla p =0,478, p =0,104, p =0,880). 1.SGK ve 2.SGK ortalama genişlikleri kadınlarda erkeklere göre anlamlı olarak daha dar olduğu izlendi (p =0,008, p =0,003). Sakrum ortalama genişliği ve SİE-promontorium arası ortalama mesafesi ölçümlerinde kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark izlenmedi (p =0,085, p =0,477) (Tablo 6).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 6: Sakral ölçümlerin cinsiyetler arasındaki dağılımları.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Tartışma
    Farklı toplumlarda ve ülkemizde sakrumun anatomik varyasyonları ile ilgili değişkenlik gösteren çalışmalar mevcuttur. Sakrum kırıkları ve sakroiliak eklem yaralanmaların da posterior pelvik stabilizasyon sağlamak amacıyla gerçekleştirilen perkütan iliosakral vida tespiti son zamanlarda ciddi cerrahi avantajlar sağlaması nedeniyle sıklıkla tercih edilmeye başlanmıştır13,14. Bunun yanında sakrumun değişkenlik gösteren anatomik yapısının özellikle sakral dismorfizmi olan hastalarda yanlış konumda vida yerleştirilmesine bağlı olarak pelvik halka instabilitesi ve nörovasküler hasar gibi komplikasyonların ortaya çıkabileceği bazı çalışmalarda vurgulanmıştır15,16. Çalışmamızın bu bağlamda bundan sonraki çalışmalara ışık tutması açısından da anlamlı olacağı kanaatindeyiz.

    Literatürde farklı toplumlarda yapılmış sakral dismorfizm varlığı hakkında çalışmalar yer alır. Weigelt ve ark.’ının3 yaptıkları 269 hastanın dahil edildiği bir çalışmada RSDB %70, DNF %34, MC %27, OİDM %14 olarak bulunmuştur. Hastaların %14,7'sinde herhangi bir sakral dismorfizm belirtisi görülmediği bildi-rilmiştir. Bu çalışmada sakral dismorfizm belirteçlerinin görülme sıklığı genel olarak bizim çalışmamıza göre yüzde olarak benzer oranda görülmektedir. RSDB görülme sıklığı bizim çalışmamızdan daha yüksektir. Sakral dismorfizm belirteçlerinin hiçbirinin görülmediği hastaların oranı da bizim çalışmamızdan daha azdır. Weigelt ve ark.’ı3, çalışmalarında %70 sıklığında bulduğu RSDB toplumun yalnızca %30’luk bölümünde olmadığı için bu disk alanının bir sakral dismorfizm belirteci değil de normal anatomiyi yansıtabileceğini iddia etmişlerdir. Yine sakral disk boşluğunun sakrumun eksik olgunlaşmasından kaynaklanabileceğini ifade etmişlerdir. Bizim çalışmamızda da RSDB bu çalışma kadar olmasa da %59,6 gibi oldukça yüksek bir oranda görülmüştür. Çalışmada belirttiği gibi bu durumun araştırılmaya ihtiyacı vardır.

    Gardner ve ark.’ı4 50 hasta ile yaptıkları çalışmada hastalardaki sakral dismorfizm görülme sıklığını %58 olarak bulmuşlardır. Bu oranın bizim çalışmamız ve literatürdeki diğer çalışmalar ile kıyaslandığında daha yüksek olduğu görülmektedir. Hasta sayısının düşük olması da bu sonucun ortaya çıkmasına neden olabileceği ve çalışmanın güvenilirliğini sorgulamamız gerekebileceğini bize düşündürmüştür.

    Kaiser ve ark.’ı17 yaptıkları çalışmalarında bir travma merkezinde 104 yaralanmamış pelvisin bilgisayarlı tomografi verilerini analiz etmişler. Sakral dismorfizm belirteçlerinin yaygınlıklarını RSDB %35, DNF %28, MC %53, OİDM %33 oranında bulmuşlar. Bizim çalışmamızla kıyaslandığında RSDB ve DNF daha düşük oranda, MC ve OİDM ise daha yüksek oranda görülmüştür.

    EA Hasenboehler ve ark.’ı18 344 hastayı dahil ederek yaptıkları çalışmalarında sakral dismorfizm prevalansını ortalama olarak %14,2 olarak bulmuşlardır. Bu oranın literatürdeki diğer çalışmalara kıyasla oldukça düşük olduğu görülmektedir.

    Kılınç ve ark.’ı19 1737 hasta ile yaptıkları çalışmalarında RSDB %50,6, DNF %9,67, MC %12, OİDM %10,25 oranında bulmuşlar. Bizim çalışmamız ile karşılaştırıldığında bu çalışmada RSDB ve OİDM benzer oranlarda, DNF ile MC ise daha düşük oranlarda bulunmuştur.

    Durusoy ve ark.’ı20 224 hastayı dahil ederek yaptıkları çalışmalarında sakrum tipleri açısından hastaları değerlendirmişler ve hastaların %8’inde dismorfik tip sakrum olduğunu tespit etmişlerdir. Bizim çalışmamıza kıyasla sakral dismorfizm sıklığı daha düşük oranda olduğu görülmektedir.

    Bizim çalışmamıza ve literatürdeki diğer çalışmalara bakıldığında sakral dismorfizm belirteçlerinin görülme sıklığı açısından belirgin farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu da çalışmaların yapıldığı toplumlar arasındaki farklılığa bağlı olabileceği düşünülmektedir. Fakat bazı çalışmalardaki hasta sayısının oldukça yetersiz olduğundan da bu farklılıkların ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır.

    Çalışmamızdaki elde ettiğimiz sonuçlar bizlere göstermektedir ki sakrum genişliği ve SİE-promontorium arası mesafe ölçümleri arasında anlamlı bir fark olmadığı için iliosakral vida tespitinde kullanılacak olan vida boyu sakral dismorfizmi olan bireyler ile sakral dismorfizmi olmayan bireyler arasında farklılık göstermemektedir. Fakat güvenli koridor genişlikleri arasında anlamlı bir fark olduğu için vida yerleştirilmesi sakral dismorfizm olan hastalarda daha zor olmakta hatta bazılarında imkânsız hale gelebilmektedir. Buna ek olarak bu hastalarda vidanın güvenli koridor dışına çıkmasına bağlı olarak nörovasküler komplikasyon görülme riski artabilmektedir.

    Gardner ve ark.’ı4 çalışmasında üst sakral segment ve ikinci sakral segment iliosakral vida yerleştirilmesi için BT üzerinden güvenli bölge ölçümleri yapmışlardır. Sakral dismorfizmi olan hastalarda birinci ve ikinci sakral segmentte de güvenli koridorun anlamlı olarak daha dar olduğunu tespit etmişlerdir. Bizim çalışmamızda da sakral dismorfizmi olan hastalarda Gardner ve ark.’ı4 çalışmasına benzer olarak 1. ve 2. SGK anlamlı olarak daha dar bulunmuştur. Bu çalışmadan farklı olarak bizim çalışmamızda OİDM olan hastalarda 2. SGK genişliğinde istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır.

    Miller ve ark.’ı1 çalışmalarında dismorfik sakrumu olan hastalarda üst sakral segmentte MC’lerin olduğunu, normal sakruma göre sakral foramenlerin daha büyük, şekilsiz ve düzensiz olduğunu, üst ve ikinci sakral segmentler arasında rezidüel bir disk boşluğunun görüldüğünü, SİE’de OİDM’nin olduğunu göstermişlerdir. Normal ve dismorfik sakruma cerrahi müdahalede belirgin anatomik farklılıklar olduğu belirtmişlerdir. Perkütan sakral vida fiksasyonunun sakral dismorfizmi olan hastalarda çok zor olduğunu hatta bazı hastalarda bu işlemin imkânsız olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca Hint popülasyonunda sakral dismorfizm dahil edilmeyen hastalar ile yapılan çalışma literatürden farklı olarak sakral dismorfizmi olmayan hastalarda bile vidanın güvenli bir şekilde yerleştirilmesinin mümkün olmayacağını belirtmişlerdir21.

    EA Hasenboehler ve ark.’ı18 vida fiksasyonu için 1. ve 2. SGK ölçümleri yapmışlardır. Sakral dismorfizmi olan hastalarda birinci sakral güvenli alan ölçümlerinin anlamlı olarak daha küçük olduğunu fakat ikinci sakral güvenli alan ölçümlerinde anlamlı bir fark olmadığını bulmuşlardır. Hem birinci hem de ikinci güvenli bölge ölçümlerinin kadınlarda erkeklere göre anlamlı olarak daha küçük olduğunu belirtmişlerdir. Bizim çalışmamız ile karşılaştırıldığında bu çalışmada bizden farklı olarak ikinci sakral güvenli alan ölçümlerinde anlamlı bir fark bulmamışlardır. Bu çalışmaya benzer olarak bizim çalışmamızda da 1. ve 2. SGK ortalama genişlikleri kadınlarda erkeklerden anlamlı olarak daha dar olduğu izlenmiştir. Bu da bize göstermektedir ki sakral güvenli koridorlar kadınlarda erkeklere göre daha dar olduğu için kadın hastalarda iliosakral vida gönderirken daha dikkatli olunmalıdır.

    SİE perkütan fiksasyonunda genellikle 6,5-8 mm’lik vidalar kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu boyuttaki vidaların gönderilmesi için 10 mm’lik bir güvenli bölge boyutu kritik eşik olarak kabul edilmiştir. Bu değerin altındaki bir güvenli bölgeye sahip olan sakrumlara vida yerleştirilmesinin çoğu ortopedik cerrah tarafından zor olarak kabul edildiği belirtilmiştir4. Çalışmamızda 1. güvenli koridor ölçümlerin dismorfik sakrumlarda 10 mm altında ölçüm değerleri olduğu gözlemledik. Dismorfik belirteç olmayan sakrumlardaki tüm ölçümlerimiz 10 mm’nin üzerindeydi. Bu da göstermektedir ki sakral dismorfizmi olan hastaların bir kısmında 1. güvenli bölgeye vida yerleştirmek beklenenden daha fazla riskli olabilmektedir. Çalışmamızda yapılan 2. güvenli koridor ölçümlerinde ortalama genişlik sakral dismorfizmi olanlarda anlamlı olarak daha dar olmasına rağmen sakral dismorfizmi olmayan hastalarda da 10 mm’nin altında ölçüm değerleri olduğu gözlemlenmiştir. Sakral dismorfizmi olan hastaların yanında dismorfizmi olmayan hastaların bir kısmında da 2. güvenli bölgeye vida yerleştirilmesinin zor olabileceği vurgulanmalıdır. Bu bağlamda bu alan için farklı implant boyutlarının kullanılması ve geliştirilmesi, farklı bir çalışma konusu olarak değerlendirmelidir.

    Literatürdeki diğer çalışmalarda ve bizim çalışmamızda bazı sakral dismorfizm belirteçleri gösterilmiş fakat sakral dismorfizm denilebilmesi için kaç işaretin birlikte olması gerektiği belirtilmemiştir. Yani tam anlamıyla bir sakral dismorfizm tanımı yapılamamıştır. Bu da diğer çalışmaların olduğu gibi bizim çalışmamızın da en önemli eksik yönlerinden biridir. Bu konunun araştırılmaya ihtiyacı vardır. Çalışmamız bir epidemiyolojik çalışmadır ve bu tarz çalışmaların çok merkezli yapılması genellikle daha sağlıklıdır. Bizim çalışmamız tek merkezli olarak yapılmıştır ve bu da çalışmamızın eksik yanlarından biridir.

    Çalışmamızda dahil olmak üzere yapılan tüm çalışmalar göstermektedir ki sakral dismorfizm toplumda azımsanmayacak kadar sık ve değişkenlik göstermektedir. Hastalara sakral dismorfizm tanısı bazı belirteçlerinin varlığının gösterilmesi ile konulabilmektedir. Bu belirteçler varlığında sakrum kırıkları ve SİE yaralanması cerrahisinde sık olarak kullanılan perkütan iliosakral vida tedavisinde sakrumdaki güvenli kemik koridorlarının daha dar olabileceği gösterilmiştir. Buna bağlı olarak da cerrahi esnasında çıkabilecek özellikle vasküler ve nörolojik komplikasyon riskinin artacağı vurgulanmalıdır. Bu hastalarda operasyon öncesi cerrah dikkatli bir şekilde hastaların radyolojik tetkiklerini incelemeli, sakrum dismorfizm varlığını araştırmalı ve dismorfizm belirteçleri olan hastalarda belirtilen komplikasyonlar açısından daha dikkatli olmalıdır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Miller AN, Routt Jr MLC. Variations in sacral morphology and implications for iliosacral screw fixation. JAAOS 2012; 20: 8-16.

    2) Chip Jr MLC, Simonian PT, Agnew SG, Mann FA. Radiographic recognition of the sacral alar slope for optimal placement of iliosacral screws: a cadaveric and clinical study. J Orthop Trauma 1996; 10: 171-7.

    3) Weigelt L, Laux CJ, Slankamenac K, Ngyuen TDL, Osterhoff G, Werner CML. Sacral dysmorphism and its implication on the size of the sacroiliac joint surface. Clin Spine Surg 2019; 32: 140-4.

    4) Gardner MJ, Morshed S, Nork SE, Ricci WM, Routt Jr MLC. Quantification of the upper and second sacral segment safe zones in normal and dysmorphic sacra. J Orthop Trauma 2010; 24: 622-9.

    5) Conflitti JM, Graves ML, Routt Jr MLC. Radiographic quantification and analysis of dysmorphic upper sacral osseous anatomy and associated iliosacral screw insertions. J Orthop Trauma 2010; 24: 630-6.

    6) Kınık H. Pelvis kırıkları ve tedavisi. TOTBİD Dergisi 2008; 7: 40-50.

    7) Routt Jr ML, Kregor PJ, Simonian PT, Mayo KA. Early results of percutaneous iliosacral screws placed with the patient in the supine position. J Orthop Trauma 1995; 9: 207-14.

    8) Sciulli RL, Daffner RH, Altman DT, Altman GT, Sewecke JJ. CT-guided iliosacral screw placement: technique and clinical experience. AJR Am J Roentgenol 2007; 188: 181-92.

    9) Nelson DW, Duwelius PJ. CT-guided fixation of sacral fractures and sacroiliac joint disruptions. Radiology 1991; 180: 527-32.

    10) Routt Jr MLC, Simonian PT, Mills WJ. Iliosacral screw fixation: early complications of the percutaneous technique. J Orthop Trauma 1997; 11: 584-9.

    11) Weil YA, Nousiainen MT, Helfet DL. Removal of an iliosacral screw entrapping the L5 nerve root af-ter failed posterior pelvic ring fixation: a case report. J Orthop Trauma 2007; 21: 414-7.

    12) Moore KL, Dalley AF. Clinically oriented anatomy. Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia. PJ Kelly, Editor 1999; 550-75.

    13) Farcy JP, Rawlins BA, Glassman SD. Technique and results of fixation to the sacrum with iliosacral screws. Spine (Phila Pa 1976) 1992; 17: 190-5.

    14) Matta JM, Saucedo T. Internal fixation of pelvic ring fractures. Clin Orthop Relat Res 1989; 242: 83-97.

    15) Gänsslen A, Hüfner T, Krettek C. Percutaneous iliosacral screw fixation of unstable pelvic injuries by conventional fluoroscopy. Oper Orthop Traumatol 2006; 18: 225-44.

    16) Tonetti J, Carrat L, Blendea S et al. Clinical results of percutaneous pelvic surgery. Computer assisted surgery using ultrasound compared to standard fluoroscopy. Computer Aided Surgery 2001; 6: 204-11.

    17) Kaiser SP, Gardner MJ, Liu J, Routt Jr MLC, Morshed S. Anatomic determinants of sacral dysmorphism and implications for safe iliosacral screw placement. JBJS 2014; 96: 120.

    18) Hasenboehler EA, Stahel PF, Williams A et al. Prevalence of sacral dysmorphia in a prospective trauma population: Implications for a" safe" surgical corridor for sacroiliac screw placement. Patient Saf Surg 2011; 5: 1-7.

    19) Kılınc RM, Kılınc CY, Fatih IC, Gultac E, Sahin IG, Aydoğan NH. Frequency of Sacral Dysmorphism Findigs in Mugla Region. Med J Mugla Sitki Kocman University 2021; 8: 47-51.

    20) Durusoy S, Paksoy AE. The ımportance of sacrum morphology ın transsacral and ılıosacral screw fıxatıon. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2021;23: 59-67.

    21) Trikha V, Gaba S, Kumar A, Mittal S, Kumar A. Safe corridor for iliosacral and transsacral screw placement in Indian population: A preliminary CT based anatomical study. J Clin Orthop Trauma 2019; 10: 427-31.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]