AAD, erkek cinsiyette kadın cinsiyete göre çok daha fazla görülür. Uluslararası Akut Aort Diseksiyonu Kayıt Sistemi (IRAD) verilerine göre hastaların %65’i erkek iken
6 Mayo klinikte yapılan 375 hastadan oluşan bir çalışmada ise hastaların %65,4’ü erkek olarak saptanmıştır
7. Çalışmamızda bu oranın 2,1/1 olduğu bulunmuştur. Bu değer literatürde 2,5/1 erkek/kadın oranı ile tutarlıdır
2.
Literatürlerde, AAD’nin sıklıkla 40-70 yaşlarında görüldüğü yazılmaktadır2. Çalışmamızda yaş ortalaması 52,15±17,82 idi. En sık diseksiyonu olan yaş grubunun 46-64 yıl (%50,9) olduğu bulunmuştur. Çalışmamızdaki yaş değerleri literatür ile uyumludur.
Hipertansiyon, aort duvarının işlevinde ve yapısında ciddi bozukluklara yol açar. Hipertansiyon, 40 yaşın üzerindeki AAD için en önemli predispozan faktördür. Birçok çalışmada, AAD'nin malign hipertansiyonu olan kişilerde daha yaygın olduğu bulunmuştur2. Aort diseksiyonu etiyolojisinde çeşitli etkenler rol oynayabilmekle birlikte HT bu hastalarda sıklıkla saptanmaktadır. İlerleyen yaşla birlikte aortun elastik yapısının bozulması, biküspit aort kapak varlığı, doku hastalığı ve çeşitli uyarıcı ilaçların kullanılması aort diseksiyonlarının başlıca nedenleri olarak sayılabilir. Antonio Lio ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada HT saptanma oranı %81 olarak bulunmuştur8. Mayo klinikte yapılan bir çalışmaya göre DM, sigara içme ve HT oranları sırasıyla; %10, %54, %79 olarak bulunmuştur7. Hagan ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada9 hastaların %72,1’inde HT görülmüştür. Çalışmamıza alınan hastaların özgeçmişlerini değerlendirirken, öne çıkan en önemli durumun 19 (%46,3) hastada komorbidite yaratan hipertansiyon olduğu görüldü.
AAD dinamik bir süreç olup aortanın herhangi bir yerinde görülebildiği ve klinik semptomunun diseksiyon lokalizasyonuna bağlı olarak çok geniş olabileceği bildirilmiştir. Uluslararası yapılan bir çalışmada AAD‟de en sık başvuru şikayeti ağrı (>%90) olarak bildirilmekle birlikte sıklık sırası göğüs ağrısı (%67), sırt ağrısı (%50) ve karın ağrısı (%25) şeklinde tanımlanmıştır10. Türkiye’de yapılan bir çalışmada AAD'li hastaların %90'ından fazlasının akut göğüs ağrısı yaşadığı bildirilmektedir11. Çalışmamızda da göğüs ağrısı en sık şikayet sebebi olarak görüldü.
Hagan ve Braverman'ın çalışmalarında, proksimal AAD'lerde akut koroner sendrom sıklığının %1-7 aralığında değiştiği bildirilmektedir 9,10. Hastalarımızın kardiyak enzim değerleri 24 (%58,5) hastada normal olup izole Ck-Mb yüksekliği izlenmedi. Dokuz (%22) hastada izole Troponin yüksekliği, sekiz (%19,5) hastada hem Ck-Mb hem de Troponin yüksek tespit edildi. Bu oranlar literatür değerlerinde %1-7 iken bizim çalışmamızda daha fazla olduğu görüldü9,10.
Asendan aort diseksiyonlarının, desenden aort diseksiyonlarına göre neredeyse iki kat daha fazla görüldüğü ve asendan aort diseksiyonlarında arkus aorta tutulumunun %30 oranında görüldüğü bildirilmiştir. Açıkalın ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada 12 hastaların %45,4’ünde DeBakey tip 1, %36’sında DeBakey tip 3, %18,2’sinde DeBakey tip 2 diseksiyon, Sarıtaş ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da hastaların %41,7’sinde DeBakey tip 1, %33,3’ünde DeBakey tip 3, %25’inde DeBakey tip 2 diseksiyon saptanmıştır13. Çalışmamıza katılan hastalar DeBakey sınıflandırmasına göre üç ana gruba ayrıldı. Buna göre, 41 hastanın 21'i (%51,2) DeBakey tip 1, beşi (%12,2) DeBakey tip 2 ve 15'i (%36,6) DeBakey tip 3 AAD olarak tespit edildi. Literatürde, DeBakey tip 1 ve tip 2 diseksiyonlarının tüm diseksiyonlara oranının kabaca 2/3 olduğu ve tip 3 diseksiyonlarının 1/3 olduğu bildirilmektedir9. Çalışma sonuçlarımızın literatür ile tutarlı olduğu görüldü.
Hastalarımızın 28'i (%68,3) cerrahi tedavi aldı, 13'ü (%31,7) tıbbi tedavi ve gözlem aldı. Cerrahi uygulanan hasta grubunun 12’si postop eksitus olarak tespit edildi. Diğer 16 hasta iyileşme ile taburcu edildi. Braverman tarafından yapılan bir çalışmada, cerrahi mortalitenin ilk 14 gün içinde proksimal AAD için %25 ve distal diseksiyonlar için %25-50 olduğu bildirilmiştir14. Çalışmamızda cerrahi mortalitenin literatüre benzer olduğu görüldü. İlaç tedavisi gören 13 (%21) hastanın ikisi (%15,4) tedavi sırasında vefat etti. Hagan ve meslektaşları tarafından yapılan bir çalışmada, tıbbi tedavi gören hastalarda mortalite %10 olarak bulundu9.
Çalışmaya dahil edilen hastaların mortalitesini etkileyebileceği düşünülen demografik özellikler istatistiksel testlerle değerlendirildi. Bu değişkenlerinin mortalite oranlarında anlamlı bir fark olmadığı bulundu.
AAD’li 41 hastanın demografik özellikleri, tanı aşamalarını, tedavi sonrası sonuçlarını objektif bir gözle değerlendirilendiğimiz bu çalışmamızda hasta sayısının azlığı oluşu çalışma ekseninimizi olumsuz kısıtlamıştır.
AAD hayati bir klinik olduğundan hızlı tanı ve tedavi gerekmektedir. Tanı konmadaki güçlükler günümüzde görüntüleme yöntemleri gelişmiş olsa da devam etmektedir. Bu nedenledir ki, AAD’li hastaların tanı ve tedavisini hızlı yapabilmek ve şifa kazandırmak için araştırmacılar çalışmalarını artırmaya devam edecektir.
Sonuç olarak, AAD’de klinik sonlanımı tahmin etmede Ck-Mb ve troponin değerleri spesifik olmayan değişiklik içerse de, teşhis için yeterli değildir. Mortaliteyi etkileyip etkilemediğini görmek için daha çok vaka üzerinde çalışıp araştırmalar yapılmalıdır.
Çıkar Çatışması
Yazarlar herhangi bir çıkar çatışması bildirmemişlerdir.