S.pneumoniae penisilinin tedavide kullanılmaya başlandığı 1940 yılından bugüne kadar başta betalaktamlar olmak üzere birçok antibiyotiğe duyarlıyken günümüzde antimikrobik maddelere giderek artan bir direnç geliştirmeye başlamıştır
9.
Pnömokoklar 1980'li yıllardan önce kültürde üretildiklerinde antibiyotik duyarlılık testi yapılmasına gereksinim duyulmayan ve penisilin ile kolaylıkla eradike edilebilen bakteriler olarak bilinmekteyken son yıllarda S.pneumoniae'nın penisilin direncinde tüm dünyada artış olduğu bildirilmektedir11. Reinert ve ark.11 Avrupa'da yaptıkları çok merkezli bir çalışmada S.pneumoniae suşlarının %12.5'inde orta düzey, %12.1'inde ise yüksek düzey penisilin direnci tespit etmişlerdir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da penisilin direncinde artış olduğu gözlenmiştir. Balaban ve ark.12 yaptıkları çalışmada S.pneumoniae suşlarının %21.8'ini penisiline orta duyarlı ve % 7.7'sini ise dirençli olarak bulmuşlardır. Gür ve ark.13 260 S.pneumoniae suşu ile yaptıkları çalışmada orta düzey penisilin direncini %22.7, yüksek düzey penisilin direncini ise %11.5 olarak tespit etmişlerdir.
Son yıllarda tüm dünyada makrolidlere dirençli S.pneumoniae kökenlerinde çarpıcı bir artış gözlenmektedir14. S.pneumoniae izolatları arasında makrolid grubu antibiyotiklere karşı direncin hızla yayılması, bu grup antibiyotiklerin pnömokok enfeksiyonlarının tedavisinde uzun vadeli olarak kullanımını tehdit eder niteliktedir. Yurt dışı kaynaklı bazı çalışmalarda makrolid direnç oranlarının % 30'ları aştığı bildirilmektedir15. Marchese ve ark.15 2000-2003 yılları arasında yaptıkları çalışmada S.pneumoniae suşlarında eritromisin direncinin % 9,7'den % 16,4'e yükseldiğini göstermişlerdir. Önemli coğrafi farklılıklar gösteren makrolid direnç oranlarının Batı Avrupa'da daha yüksek saptandığı bu veriler ışığında direncin ciddi bir sorun olduğu bildirilmektedir15. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de makrolidlere direnç gösteren pnömokokların insidansının giderek arttığını ortaya koymaktadır. Makrolid direnci ile ilgili ülkemizde yapılan çalışmalarda Gülay ve ark.16 izole ettikleri 151 pnömokok suşunda eritromisin direncini % 26.4, Gür ve ark.13 260 S.pneumoniae suşu ile yaptıkları çalışmada makrolid direncini %17.3 olarak bildirmişlerdir. S.pneumoniae suşları ile yaptığımız çalışmadaki en yüksek direnç oranı eritromisine karşı (%32.5) elde edilmiştir.
Penisilin, penisilin türevleri ve makrolid dışında birçok antibiyotik grubu S.pneumoniae infeksiyonlarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bu ilaçlar arasında tetrasiklin, TMP-SXT, klindamisin, kinolonlar, kloramfenikol, glikopeptidler ve linezolid sıralanabilir. Yurt dışı kaynaklı çalışmalarda tetrasiklin, TMP-SXT ve klindamisin için direnç oranlarının yüksek olduğu bildirilmiştir. Pottumarthy ve ark.17 çok merkezli yapılan bir çalışmada bu antibiyotikler için direnç oranlarını sırasıyla; %22, % 39, %10 olarak bildirmiştir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda benzer olarak bu antibiyotiklere karşı direnç oranları yüksek olarak bildirilmiştir. Uncu ve ark.18 yaptıkları çalışmada S.pneumoniae suşlarında tetrasiklin, TMP-SXT ve klindamisin için direnç oranlarını sırasıyla; %31.1, %42.8 ve %23.3 olarak bildirmiştir. Çalışmamızda elde ettiğimiz direnç oranları (Tetrasiklin %25, TMP-SXT %21, klindamisin %14) bu çalışmalarla benzerlik göstermektedir.
Kinolon grubu antibiyotikler son yirmi yıldır pnömokok tedavisinde kullanılmaktadır. Yapılan araştırmalarda elde edilen kinolon direnç oranlarının yüksek düzeyde olmasa da ikinci kuşak kinolonların penisiline direnç gelişimi ile ilgili bulundukları, tedavinin planlanması sırasında bu durumun dikkate alınması gerektiği bildirilmektedir7. Rodríguez-Avial ve ark.19 1349 invazif S. pneumoniae suşu ile yaptıkları çalışmada levofloksasin direncini % 3.3 olarak vermişlerdir. Ülkemizde Coşkun ve ark.20 siprofloksasin, moksifloksasin, levofloksasin ile yaptıkları çalışmada kinolon direncini %11.3 olarak bildirmişlerdir. Başka bir çalışmada Toksoy ve ark.4 levofloksasin için %3 oranında direnç bildirmişlerdir. Çalışmamızda levofloksasin ve moksifloksasin için elde ettiğimiz direnç oranları (%3,8) diğer çalışmalarla uyumlu görülmektedir.
S.pneumoniae suşlarında artan penisilin ve makrolid direnci beraberinde yeni alternatifleri de getirmektedir. Toplum kaynaklı solunum yolu enfeksiyonlarında onaylanmış bir ketolid olan telitromisin düşük direnç oranları ile dikkat çekmektedir15. Marchese ve ark.15 S.pneumoniae suşlarında telitromisin direncini %1'in altında bildirmişlerdir. Ülkemizde yapılan iki farklı çalışmada S.pneumoniae suşlarında telitromisin direncine rastlanmamıştır21,22. Çalışmamızda elde ettiğimiz telitromisin direnç oranı (%5) pnömokok enfeksiyonlarında alternatif bir tedavi olabileceği düşünülmektedir.
Penisilin direnci hızla artmaktayken başka bir B-laktam olan sefotaksime karşı daha düşük oranlarda pnömokok direnci bildirilmektedir. Cristian ve ark.23 çalışmalarında suşların tamamını sefotaksime duyarlı bulmuşlardır. Ülkemizde Yenişehirli ve ark24 tarafından 212 pnömokok suşu ile yaptıkları çalışmada sefotaksim direnci %2.3 olarak tespit edilmiştir.
Penisiline dirençli ve çoklu dirençli kökenler dahil olmak üzere S.pneumoniae tedavisinde linezolid ve vankomisin etkin olarak bildirilmektedir. Suşların tamamının linezolid ve vankomisine duyarlı olduğu çalışmamızda sefotaksim (%2,6), levofloksasin (%3,8) ve moksifloksasin (%3,8) en yüksek etkinliğe sahip diğer antibiyotikler olarak belirlenmiştir. Düşük direnç profiline sahip olan bu antibiyotiklerin ampirik tedavide uygun seçenekler olabilecekleri düşünülmüştür.
Sonuç olarak; S.pneumoniae'nın etken olduğu enfeksiyonların tedavisi için önerilen antibiyotiklere direnç oranlarımız düşük olarak bulunmuştur. Bunun yanında her bölgenin kendi antibiyotik direnç durumunu bilmesi açısından buna benzer çalışmaların belli aralıklarla yapılması ve tedavi seçeneklerinin bu bilgiler doğrultusunda yönlendirilmesi, antibiyotiklere direncin önlenmesi açısından önemlidir.