Dünya genelinde yılda ortalama 1,2 milyondan fazla kişinin ölmesine, 20-50 milyon kişinin de yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olan trafik kazaları, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir halk sağlığı sorunudur
2. DSÖ’nün 2015 yılında yayınladığı küresel durum raporunda, AİTK’ya bağlı ölümlerin en fazla 15-29 yaş arasında olduğu belirtilmiştir
2. Ghadipasha ve ark.
4 ölüm oranlarının en fazla 19-24 yaş arasındaki kişilerde olduğunu görmüşlerdir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada AİTK sebebiyle yapılan başvuruların en sık 21-30 yaş aralığında olduğu gösterilmiştir
5. Bizim çalışmamızda ölen olguların yaş ortancasının 38 yıl olduğu, eksitus olan hastaların yaş ortancasının istatistiksel olarak anlamsız olduğu saptandı. Ayrıca BTM ile giderilemeyen lezyonlu hastaların yaş ortancasının, BTM ile giderilebilenlerden yüksek çıktığı saptandı. Bu durum yaşlıların fizyolojik rezervlerinin daha kısıtlı olması ve osteoporoz gibi komorbid hastalıklarının olması gibi nedenlerle daha düşük enerjili travmalarda bile ciddi yaralanmalar görülmesi ile ilişkili olabilir.
Acil serviste trafik kazalarının sonuçlarının değerlendirildiği çalışmalarda hastaların %62-79,2’sinin erkek olduğunu ifade edilmiştir 4-8. Çalışmamızda literatür ile uyumlu olarak hastaların %69,7’sinin erkek olduğu ve mortalite oranının erkeklerde fazla olduğu saptandı. Bu sonucun erkek sürücü sayısının fazla olması ve daha agresif araç kullanmaları ile ilişkili olduğu düşünüldü.
Püsküllüoğlu ve ark. 9 yaptıkları çalışmada trafik kazası ile başvuran hastaların GKS değerlerinin genel olarak 14-15 (%99,7) olduğunu ifade etmişlerdir. Mirzai ve ark. 10 %60’ı trafik kazası sonrası en az bir organ sistemini etkileyen yaralanmaya maruz kaldığı ve hastaların %75,1’inin GKS değerinin 14-15 olduğunu bildirmiştir. Çalışmamızda olguların %99’unun GKS değeri 14-15 olup, eksitus olan veya BTM ile giderilmeyen lezyona sahip hastaların GKS değerlerinin düşük olduğu saptandı. GKS değerinin yüksek saptanmasının nedeninin AİTK sonrası hastalarının ajite olması ve ciddi fiziksel travma geçirmeseler bile acil servise başvurmaları olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca bazı hastalarda GKS yüksek bile olsa, ek lezyonların varlığı hastaların acil servise başvurmalarına yol açmış olabilir. Bir diğer etkenin de acil sağlık ekibinin bazı durumlarda olay anında net değerlendirme yapamamaları olabilir. Düşük GKS değerine sahip hastaların, ciddi travma almış olmalarına bağlı olarak mortalite sıklıklarının da yüksek olduğu kanısındayız.
Borkenstein ve ark. 11 çalışmasında alkolün kaza sıklığını, yaralanma ciddiyetini ve buna bağlı olarak da maliyeti arttırdığını ifade etmişlerdir. Behnond ve Mannering 12 çalışmalarında alkollü hastaların trafik kazası sonrası daha ciddi yaralandığını ifade etmişlerdir. Çalışmamızdaki olgularda sürücü ve yolcuların %5,2’sinin alkollü olduğu; alkolün istatiksel olarak anlamsız da olsa BTM ile giderilmeyecek lezyon sayısını artırdığı, ancak mortalite ile ilişkisi olmadığı saptandı. Alkollü bireylerin daha dikkatsiz, emniyet kemersiz ve daha agresif araç kullanmaları ile ilişkili olarak AİTK’larda daha ciddi yaralandığı kanısındayız. Eksitus olan hasta sayısının düşük olması, alkol ve mortalite oranı arasında ilişkinin istatistiksel olarak anlamsız çıkmasına yol açmış olabilir.
Armağan ve ark. 5 trafik kazasına bağlı en sık yaralanan bölgenin baş-boyun (%34) olduğu, takiben ekstremitelerin (%7,6) geldiğini belirtmiştir. Bilgin ve ark. 13 trafik kazalarını inceledikleri çalışmada baş-boyun travması (%46,7) ve takiben ekstremite travması (alt eksremite: %31,9; üst ekstremite: %27,2) sıklığının yüksek olduğunu bulmuştur. Aharonson-Daniel ve ark. 14 yaptıkları çalışmada trafik kazalarının %60’ında baş boyun yaralanması olduğunu belirtmiştir. Karadana ve ark. 15 trafik kazası ile başvuran olgularda yaptıkları çalışmada en sık baş bölgesinin travmaya maruz kaldığını bildirmiştir. Çalışmamızda literatür ile uyumlu olarak en sık yaralanan bölgenin baş-boyun, takiben ekstremite olduğu saptandı. Baş-boyun yaralanmalarının BTM ile giderilme sıklığı yüksek iken, diğer lokalizasyon travmalarının BTM ile giderilmeme sıklığı yüksekti. Toraks, abdomen ve vertebralar koltuk ve emniyet kemeri ile kısmı immobil iken; baş-boyun ve ekstremitelerin mobil olması sebebiyle araç içinde travmaya açık halde olması sık yaralanmasına yol açmış olabilir. Baş-boyun travmaları ne kadar sık olsa da, kraniumun sağlam yapısı sebebiyle BTM ile giderilecek lezyona daha sık rastlandığı; travma enerjisi arttıkça diğer bölgelerin de hasarlanmaya başladığı ve BTM ile giderilemeyecek lezyonlara yol açtığı kanısındayız.
Birçok çalışmada baş-boyun yaralanması sıklığı yüksek olsa da, yatış oranlarının ortopedide fazla olduğu görülmektedir 5,16. Korkmaz ve ark. 17 acil servisteki travma olgularının %23,5’inde fraktür olduğunu bildirmiştir. Baklacıoğlu ve ark. 18 araç içi trafik kazalarına bağlı en çok ölüm sebeplerini intrakranial yaralanma ve iç kanama olduğunu belirtmiştir. Karadana ve ark. 15 trafik kazalı olgularda yaptıkları çalışmada ekstremite fraktürünün en sık saptanan lezyon olduğunu bildirmiştir. Çalışmamızda en sık rastlanan lezyonların ekstremite fraktürü olduğu; intrakranial kanama, kranium fraktürü, pnömotoraks, hemotoraks ve batın içi kanaması olan hastalarda mortalite oranının anlamlı olarak yükseldiği belirlendi. Ekstremitelerin mobil olması sebebiyle daha sık travmaya maruz kaldığı, bu nedenle kırıldığı, ancak ekstremite travmalarının tek başına mortaliteye yol açmadığı kanısındayız. Ciddi intrakranial, batın ve toraks yaralanmalarında mevcut bölgelerdeki organların yaşamsal fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olarak mortalitenin arttığını düşünmekteyiz. Gerek BTM değerlendirmesi ve gerekse mortaliye ile ilişkili lezyonların fizik muayene ile tespit edilebileceği kanısındayız.
Karadana ve ark. 15 trafik kazalarında en sık istenen tetkikin beyin BT, en az istenen tetkikin USG olduğunu bildirmiştir. Sarıca ve ark. 6 çalışmalarında BT sıklığının her geçen gün arttığını ve olguların yarısında patoloji saptadıklarını bildirmişlerdir. Partrick ve ark.’nın 19 yaptığı bir çalışmada, abdominal travması olan hastalardan istenen USG’lerin %5’inde patoloji saptamışlardır. Çalışmamızda en sık istenen tetkikin beyin BT, en az istenen tetkikin de USG olduğu saptandı. En sık lezyonun ekstremite travmalarında çekilen BT’lerde, en az lezyonun da yapılan USG’da belirlendiği saptandı. Hastalarda en sık baş-boyun travması olması sebebiyle en sık istenen tetkikin beyin BT olduğu kanısındayız. Ayrıca acil servislerin yoğunluğu sebebiyle takip süresini kısaltmak, yakın geçmişte artan malpraksis davaları, hasta yakınlarının yoğun baskısı, çalışmada multitravma hastalarında varlığı ve bazı yayınlarda bu hastalardan Pan BT istenmesi önerileri yüksek GKS’si olsa bile kafa travması olan hastalarda beyin BT istem sıklığını artırmış olabilir. Çalışmamızda sadece dokümante raporların kullanılması, yakın geçmişte acil servislerde travma odaklı USG yapılmaya başlanması ve multitravma hastalarından tüm vücut BT istenmesi sebebiyle USG istem sıklığının düştüğü kanısındayız. Bu hastalara acil servis hekimleri tarafından serbest sıvı tayini amacıyla yatakbaşı yapılan USG tetkikini çalışmamıza dahil edememiş olmamız yapılan USG sıklığını düşürmüş olabilir. Çalışma içerisindeki multitravma Pan BT çekimi sırasında batında da lezyon saptanması üzerine hastaların ilgili kliniğe devri gerçekleştiği için hem USG çekim oranı hem de USG ile lezyon saptama oranının düştüğü kanısındayız. Ekstremite fraktürlerinde ise daha objektif muayene bulgularının olması ve direk grafi ile konan fraktürün özelliğini belirlemek amacıyla BT istenmesi; yani klinik olarak fraktür ihtimali yüksek hastalarda BT istenmesi çekilen BT’lerde lezyon saptama sıklığını artırmış olabilir. Mevcut belirlenen lezyonların çoğunluğunun muayene ile belirlenme şansının olması, gereksiz tetkik istendiği kanısı doğurmaktadır.
Varol ve ark. 16 hastaların %45,8’inin, Bilgin ve ark. 13 hastaların %15’inin yatırıldığı; hastaların en sık ortopediye takiben beyin cerrahiye yatırıldığını bildirmişlerdir. Çalışmamızda hastaların %46,1’inin konsülte edildiği, %8,5’inin yatırıldığı; en fazla konsültasyon ve yatışın ortopedi ve beyin cerrahi kliniklerine olduğu saptandı. Bu bölümlere daha sık konsültasyon yapılmasının sebebi, saptanan patolojilere bakıldığında beklenen düzeyde bulunmuştur. Hastaların en sık travma bölgelerinin baş/boyun ve ekstremite olması sebebiyle bu iki branşa olan yatış ve konsültasyon oranlarının yüksek çıktığı kanısındayız. En sık rastlanan lezyonun ekstremite fraktürü olması ortopedinin ön plana çıkmasını açıklamaktadır.
Karayolları verilerine göre 2015 yılında ülke genelinde olan trafik kazalarında mortalite oranı %2,4 olarak bildirilmiştir 3. Armağan ve ark. 5 mortalitenin %1.9 ve Bilgin ve ark. 13 mortalitenin %0.9 olduğu tespit edilmiştir. Çalışmamızda mortalite oranı %0,9 olarak saptandı. Bu oranın ülke genelinden düşük olmasının sebebi, trafik kazalarında önemli oranda kişinin olay yerinde eksitus olması olabilir.
Çalışmamızın retrospektif olarak yapılmış olması sebebiyle hastaların klinik verilerine ulaşılmasında zorluk yaşanmıştır. Ulaşılan hasta dosyalarında sadece bir kısmında mevcut lezyonlar kaydının olması sebebiyle muayene bulguları kayıt altına alınamamıştır. Hastaların öz ve soy geçmişleri ile ilgi verilere ulaşılamamıştır. Alkol alımı hastane otomasyon sisteminden gönderilen etanol üzerinden değerlendirilse de, ek madde alımı ile ilgili veri yoktur. Hastalardan istenen tetkiklerin hangi kriterlere bağlı kalınarak istendiği ve multitravması olan hasta sayısı bilinmemektedir.
Sonuç olarak; travma bölgelerinde belirlenen lezyonların çoğunluğu fizik muayene ile saptanabilir, acil servislerde lezyon olan bölgeye yönelik tetkik yapılması ve literatürdeki önerilere bağlı kalınması tetkik sayısını azaltabilir. Lezyonların fizik muayene ile tespit edilmesi durumunda mortaliteye yol açan lezyonlara müdahale hızlandırılabilir.