SHİE özellikle YBÜ’lerde en sık görülen morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir ve sağlık sistemlerindeki tüm gelişmelere rağmen oranlar hala dünya çapında yüksektir
1. En sık karşılaşılan tür olan A. baumannii SHİE açısından büyük öneme sahiptir. A. baumannii suşunun hızlı bir şekilde direnç geliştirme sorunu, kritik hastalarda etkin tedavide zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır
14. Çalışmamızda A. baummannii %87 ile en sık YBÜ’lerde saptanmıştır. Ülkemizde yapılan birçok çalışmada da A. baumannii suşlarının en fazla yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalardan izole edildiği bildirilmiştir
15-19. Çalışmamızda A. baummannii’nin en sık görüldüğü ünite %15,4 oranı ile nöroloji yoğun bakım ünitesi olmuş; bunu %12,5 ile reanimasyon yoğun bakım ünitesi izlemiştir. Üçüncü basamak hastanelerin sevk zincirinin son basamağı olması, nöroloji YBÜ’de serebrovasküler olay nedeni ile yatış sürelerinin uzun olması yanında komorbid hastalıkları fazla kompleks olguların oluşu bunda etkili olabilir. Acinetobacter türleri SHİE’lerin %3-20’sinden sorumludurlar
20. Çalışmamızda bu oran %26,2 olarak saptanmıştır. A. baumannii en sık pnömonilere neden olmaktadır ve solunum yolu örneklerinden izole edilmiştir
21-26. Çalışmamızda benzer şekilde A. baumannii SHİE olarak tanımlanan akciğer enfeksiyonlarının %57,1’inden sorumludur. Bunu sırasıyla YDE (%28,7), CAE (%13,4), KDE (%13,05), ÜSE (%5,) takip etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin Ulusal Sağlık Güvenliği Ağı (NHSN) tarafından hazırlanan 2016 raporu, sağlık hizmeti ile ilişkili enfeksiyonlarda en yaygın gram-negatif izolatlar arasında Acinetobacter türlerinin neden olduğu enfeksiyonların oranları değerlendirilmiş olup; VİP’te %12,8, SVKİ-KDE’de %8,8, Kİ-ÜSE %1,3, CEA %1,3 olarak saptanmıştır
27.
Ülkemizde İAİHE’larının değerlendirildiği bir çalışmada A. baummannii VİP’te %48,1 ile en sık saptanan etken iken SVKİ-KDE’de 3. sırada yer almaktadır (%25), KİÜSE’de ise saptanmamıştır 28. Çalışmamızda da benzer şekilde A.baummannii VİP’te en sık saptanan etken(%67,9), SVKİ-KDE’de üçüncü sırada (%13,2) yer almıştır. Kİ-ÜSE’de ise etken mikroorganizmaların çok az bir kısmını oluşturmaktadır (%6,1). Acinetobacter türlerinde kazanılmış direnç antimikrobiyal seçeneklerin sayısını sınırlamaktadır. A. baumannii kullanılmakta olan tüm antibiyotiklere karşı çeşitli mekanizmalar yoluyla direnç geliştirme yeteneğine sahip bir bakteridir 1. Genellikle karbapenemler ve polimiksinler de dahil olmak üzere birçok antimikrobiyale direnç geliştirmektedir. Karbapenem dirençli A. baumannii, önemli morbidite ve mortaliteye neden olan tehlikeli bir sağlık hizmeti ile ilişkili enfeksiyon etkenidir.
İngiltere'de iki eğitim hastanesinde karbapenem dirençli A. baumanniiprevalansının 2010'dan 2012'ye kadar yüzde 47'den 77'ye yükseldiği saptanmıştır ve Kuzey Vietnam'daki bir hastanede izolatların yüzde 90'ından fazlası karbapenem dirençli saptanmıştır 29,30. Ülkemizde yapılan bir çalışmada Acinetobacter spp. Suşlarının karbapenem grubu ilaçlara direnç oranı %97 üzerinde saptanmıştır 31. Türkiye’de yapılan çok merkezli verilerin gönderildiği DSÖ’nün Orta Asya ve Doğu Avrupa Antimikrobiyal Direnç Denetimi (CAE-SAR) 2017 raporunda ülkemizden izole edilen A. baumannii suşlarının karbapenem direnci %93 oranında saptanmıştır 32. Çalışmamızda bu oran benzer şekilde %92,3 olarak saptanmıştır. Yedi yıllık süreçte yıllar arasında karşılaştırma yapıldığında karbapenem direncinde anlamlı bir farklılık saptanmadı. Karbapenem direncinin bu kadar yüksek olduğu göz önünde bulundurulduğunda Acinetobacter tedavisinde günümüzde en etkin olduğu bilinen kolistin tercih edilmektedir. Kolistin genellikle Acinetobacter'e karşı in vitro aktiviteye sahip olsa da polimiksinlere karşı direnç gözlemlenmiştir. Bir sürveyans raporunda, Avrupa'daki klinik izolatların %2,7'si ile Kuzey ve Latin Amerika'da %1,7'si arasında direnç saptanmıştır 33. Ülkemizde yapılan iki çalışmada, çalışmamız ile benzer şekilde A. baumannii suşlarının en duyarlı olduğu antibiyotiğin kolistin olduğu saptanmıştır 30,3. Çalışmamızda kolistin direncinin düşük saptanması VİTEK-2 otomatize cihazının verdiği kolistin duyarlılık testi sonucu ’duyarlı’ olduğunda bu sonucun çok güvenilir olmadığı ve mikrodilüsyon yöntemiyle doğrulanması gerekliliği bilinmektedir 34. Bizim hastanemizde bu yöntemin standardizasyonu yapılamadığı için kullanılamadı, bu nedenle, kolistine direnç oranları düşük görünmektedir.