Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalamaları
55±13 idi ve çoğunluğunu erkekler oluşturmaktaydı
(%57). Komorbidite olarak 12 hastada hipertansiyon,
10 hastada diabetes mellitus, 6 hastada hipotroidi, 2
hastada koroner arter hastalığı, 1 hastada astım eşlik
etmekteydi. Hastaların %10’u tanı anında sigara içmekteydi
ve ortalama sigara kullanım süreleri 9 paket yıl
idi. Hastaların ilk başlayan şikayetleri sorgulandığında
en sık karın ağrısı bildirmişlerdi ve hastaların yarısından
fazlasında görülmekteydi (%51). Yaklaşık her 10
hastanın biri (n =12) tanı anında asemptomatikti ve
rutin kontrol amaçlı yapılan görüntüleme yöntemlerinde
raslantısal olarak tespit edilmişti. Hastalarda görülen
ilk semptom ve belirtileri tablo
1’de ayrıntılı olarak
gösterilmektedir.
Olguların %72.7’si (n =80) gastroenteropankreatik, %9
(n =10) olgu ise akciğer yerleşimlidir. Gastroenteropankreatik
yerleşimli olguların en sık görüldüğü yer
olguların neredeyse yarısını oluşturan pankreastı
(n =34), ikinci sırada ise mide gelmektedir (n =21).
Onbeş hastada ise primer tümör odağı saptanamamıştı.
Hastaların ayrıntılı primer tümör lokalizasyonları tablo
2’de verilmektedir. Hastalardan %70’I (n =77) tanı
anında metastatik olup; en sık metastaz yeri ise karaciğer
olarak değerlendirilmiştir.
Karsinoembriyonik antijen (CEA) düzeyleri hastaların
% 58'inde (n =64) bakılmış olup ortanca düzeyleri 1.9
(çeyrekler arası değer; 1,4-3) ng/mL'dir. Değerlendirme
yapılmış olan hastaların %14'ünde (n =9) yüksek saptanmıştır
(Referans değer:0-5 ng/mL). Kromogranin A
düzeyi hastaların %46'sında (n =51) değerlendirilmişti
ve tanı anındaki başlangıç kromogranin A düzeylerinin
ortanca değeri 195 (48-470) ng/mL olmuştur. Bakılan
hastaların %60'ında (n =31) kromogranin A seviyeleri
yüksekti (Referans değeri:0-100 ng/mL). Diğer nöroendokrin
tümör belirteci olan nöron spesifik enolaz
(NSE) düzeyleri ise hastaların %28'inde (n =31) değerlendirilmiş
olup ortanca değeri 11(9-15) μg/L olarak
bulunmuştur. Değerlendirme yapılan hastaların
%35'inde (n =11) NSE seviyeleri yüksekti (Referans
değer:0-12,5 μg/L). Yine bir başka nöroendokrin tümör
belirteçi olan 5-hidroksi indol asetik asit (HİAA) ise
hastaların % 28'inde (n =31) değerlendirilmiş olup
ortanca değeri 7 (5-17) mg olmuştur. Değerlendirilen
hastaların %70'inde (n =22) 5-HİAA seviyeleri normal
değerin üzerindeydi (Referans değer=6 mg<24 saatlik
idrarda).
Hastaların yarısından çoğu opere edilirken
(n =64, %58), yapılan ameliyatlar incelendiğinde sıklık
sırasıyla barsak rezeksiyonu (n =10, %15), polipektomi
(n =10, %15), distal pankreatektomi+splenektomi
(n =9, %14), kitle eksizyonu (n =6, %9), total gastrektomi
(n =6, %9), ve whipple operasyonu (n =5, %7)
yapılmıştır. İlginç olarak primeri pankreas olan bir
hastaya distal pankreatektomi+splenektomi uygulanmış
ve remisyonda olarak kabul edildikten 10 yıl sonra
karaciğerde nüks saptanmıştır. Nüks saptandıktan sonra
hastaya bir somatostatin analoğu olan oktreotid 30 mg
başlanmış olup 10 yıldır kullanmaktadır ve halen hayatına
devam etmektedir.
Hastaların % 31'i (n =34) tedavisiz izlenirken, geri
kalan %69'una (n =76) ilk seri tedavi olarak sistemik
kemoterapi veya somatostatin analogları uygulanmıştır
(Tablo 3).
Olguların %46’sında (n =51) oktreotid sintigrafisi veya
Galyum-68 PET-CT ile oktreotid reseptör ekspresyonu
saptandığından tedavide oktreotid analogları kullanılmıştır.
Tedavi alan 76 hastanın içinde tam yanıt olan 1 kişi
(%1), parsiyel yanıt alınanlar 25 kişi (%32), stabil yanıt
26 kişi (%34) ve progrese olanlar ise 13 kişiydi (%18).
Yanıt değerlendirilmesi henüz yapılmayanlar ise 11
kişiydi (%15). Ölüm gelişen olguların büyük çoğunluğunu
primeri belli olmayan (n =8, %33) ve mide
(n =7,%29) kaynaklı olan olgular oluşturmaktaydı.
Tedavi alan hastaların içinde toplam 10 hastada (%13)
nötropeni, nöropati ve döküntü gibi yan etkiler gelişmiştir.
Tedavi alan 76 hastanın %5'inde (n =4) nötropeni,
%5'inde (n =4) cilt döküntüsü ve kaşıntı, %3'ünde
(n =2) ise nöropati gibi yan etkiler gelişmiştir. Nötropeni
ve nöropati yan etkisi sadece sisplatin bazlı kombinasyonlarda
görülmüşken, cilt döküntüsü ve kaşıntı
gelişen hastalar ise sadece somatostatin analoğu kullanmaktaydı.
Tümör belirteç seviyeleri ile hastalığın metastatik durumu
değerlendirildiğinde kromogranin A, NSE ve 5-
HİAA düzeyleri arasında anlamlı bir fark saptanmamış
iken CEA düzeyleri ile metastaz varlığı arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark tespit edilmiştir (p =0.02).
Yine bu belirteçlerden sadece NSE tümör diferansiasyonu
ile ilişkili bulunmuştur (p =0.008).
Yaş ile ilgili olarak hastalıktan ölüm oranlarına bakıldığında
ileri yaşlarda ölüm oranlarının daha yüksek
olduğu gözükmektedir (p <0.001). Yaş ile diferansiasyon
derecesi arasındaki ilişkiye bakıldığında ileri yaşlarda
az diferansiye tümörlerin daha çok görüldüğü
saptanmıştır (p =0.02). Ayrıca az diferansiye tümörlerin
tanı anında metastatik olma olasılığı daha yüksekti
(p <0.001).
Mortalite ileri yaş, az diferensiasyon ve tanı anında
metastaz varlığı ile ilişkili bulundu (Tablo 4).
Tümör belirteçleri bakılan hastalarda mortalite ile ilişkili
olarak sadece NSE düzeylerinin yüksek olması
mortalite ile ilişkili bulundu (p =0.005). Genel sağkalım
üzerine etkili olan risk faktörleri cox-regresyon
analizi ile incelendiğinde diferansiasyon derecesi ileri
derecede anlamlıydı (Odds oranı=30; 95% CI=2-572;
p =0.02).