Pandemi döneminde sağlık çalışanlarında depresyon ve anksiyete oranları oldukça artmıştır. Bunun nedenleri arasında sağlık çalışanlarının hastalık bulaştırma endişesi ile ortaya çıkan sosyal izolasyonu, yalnızlık, yakınlarına hastalık bulaştırma endişesi ve sağlık çalışanlarının karantinaya alınan yakınlarından dolayı oluşan suçluluk duyguları, hastalık kapma ile ilgili endişelerinin artması, covid tanısı almış sağlık çalışanlarında çalışma arkadaşlarını yalnız bırakma, bakım verdikleri veya tedavisinde aktif rol aldıkları COVID-19 hastalarının son anlarını yakınlarından uzak geçirmeleri ile ilgili suçluluk duyguları sayılabilir.
Kessler ve ark 10 tarafından yapılan çalışmada depresyonun yaşam boyu yaygınlığı %17,1 iken on iki aylık yaygınlık oranı %10,3 olarak bulunmuştur. Hasta Sağlık Anketi ile genel populasyonda yapılan bir başka çalışmada ise majör depresyonun prevelansı %9,2 olarak bulunmuştur 11. Çin’de, Covid-19 tanılı hastaların tedavisi ile ilgilenen 1257 sağlık çalışanı üzerinde yapılan bir çalışmada depresif belirti oranı %50,4, anksiyete oranı %44,6 olarak tespit edilmiştir 4. Bizim çalışmamız, pandemi sürecinde Türkiye’de yüksek sayıda sağlık çalışanın katılımının gerçekleşmiş olması ve bu sayede sağlık çalışanlarının psikiyatrik durumları ile ilgili daha doğru sonuçlara ulaşabilmek açısından önemlidir. Çalışmamızda, katılımcılarda yüksek oranda anksiyete ve depresyon semptomları olduğunu tespit edildi, depresyon oranını (HSA-9 ≥10) %58,2 olarak, anksiyete oranını (YAB-7 ≥10) oranı % 22,7 idi. Aynı zamanda çalışmamızda katılımcıların yaklaşık %10’unda şiddetli depresyon ve ciddi anksiyete düzeyi mevcuttu.
Yapılan çalışmalarında genel populasyonda majör depresif bozukluk için yaşam boyu risk, kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla bulunmuştur. Benzer şekilde anksiyete bozuklukları kadınlarda erkeklerden daha yüksek düzeyindedir 10,12. Çalışmamıza katılanların %52.7’ si kadın ve %41.5’i hemşire (bunun %70.8’i kadın) idi. Bu bulguları destekler nitelikte, yaptığımız çalışmada da kadın sağlık çalışanlarında erkek sağlık çalışanlarına oranla depresyon ve anksiyete düzeylerini anlamlı derecede fazla olarak tespit edildi. Literatür bilgileri ışığında kadınların depresyon ve anksiyeteye daha eğilimli olduğu dikkate alınırsa, pandeminin getirmiş olduğu fiziksel ve ruhsal yükün kadınları daha fazla etkilediği ortaya çıkmaktadır.
Epidemiyolojik verilere bakıldığında depresyon yaygınlığının 25- 34 yaş grubunda yüksek olduğu ve yaşla birlikte arttığı bildirilmiştir 10. Araştırmamızda 26- 40 yaş arasında depresyon düzeyleri en yüksek oranda olup, 40 yaş üzerinde depresyon puanları düşük olarak saptanmıştır. 40 yaş üzeri grupta depresyon oranlarının daha düşük olması mesleki yetersizlik kaygılarının daha az olması ile açıklanabilir.
Çalışmamızda sağlık çalışanlarının medeni durumlarının depresyon ve anksiyete bulguları üzerindeki etkisine bakıldığında, literatüre uyumlu olarak evlilerde bekârlara göre depresyon ve anksiyete puanları düşük tespit edilmiş olup, boşanmışlara göre anlamlı farklılık saptanmamıştır 13. Depresyon ve boşanma ilişkisine bakıldığında yapılan çalışmalarda birbirinden farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bazı çalışmalarda boşanmış ve ayrı yaşayanlarda depresyon oranları yüksek tespit edilmişken 14,15 bazı çalışmalarda medeni durum ile depresyon arasında ilişki saptanmamıştır 16. Sosyal desteğin sağlık çalışanlarının ruh sağlığı üzerinde büyük etkisi vardır, sosyal desteği olmayan veya az olan sağlık çalışanları travma sonrası stres bozukluğu ve depresyon açısından risk altındadırlar 17. Elde ettiğimiz bulgular özellikle yalnız yaşayan sağlık çalışanları için sosyal desteğin önemini vurgulamaktadır.
Eğitim durumu ve depresyon arasındaki ilişkiye bakıldığında literatürde eğitim düzeyi düşük olanlarda daha yüksek oranda depresyon semptomları tespit edilmişken 15,16, biz çalışmamızda lisans ve lisansüstü eğitim alanlarda depresyon oranı daha yüksek tespit ettik. Pandemi süreci ile birlikte sağlık çalışanlarının hem fiziksel hem psikolojik yükü artmıştır. COVİD-19 hastalarının tedavisine birçok dal hekimi dâhil olmuştur. Hastaları iyileştirme yükümlülükleri göz önüne alındığında hastaların tedavilerine karar verme ve bu tedavileri uygulama sorumluluğunun artması, doktor ve hemşirelerde depresyon düzeylerinin diğer hastane çalışanlarına göre daha yüksek olmasını açıklayabilir.
Çalışmamızda meslekteki yıl süresi arttıkça (20 yıl ve üzeri) depresyon ve anksiyete düzeylerinde anlamlı düşme tespit edildi. Yaşla birlikte çalışanların çalışma ortamında karşılaştıkları sorunlarla daha etkili mücadele yolları geliştirmesi ve çalışma yılı artıkça mesleki olgunlaşmanın doğal sonucu olarak sorunların üstesinden gelmeyi öğrenmeleri ile ilgili olduğu düşünülebilir 18. Başka bir çalışmada katılımcıların yaşları ilerledikçe kıdem ve ünvanda artışla birlikte depresif özellikli davranışların azaldığı bildirilmiştir 19. Sağlık çalışanlarında yoğun iş yükü, ağır ve ölümcül hastalara bakım verme, nöbetler, iş yerinde ilişki ve görev paylaşımı sorunlarının yaşanması işle ilgili stres ve gerginliğe yol açmaktadır 20. Yapılan çalışmalarda, mesleki stres ile depresif belirtiler arasında pozitif yönlü bir ilişki saptanmıştır 21. Özellikle pandemi servislerinde çalışan, COVİD-19 hastaları ile temas eden sağlık çalışanlarında anksiyete, depresyon ve uyku bozukluğu pandemi dışındaki sağlık çalışanlarından daha yüksek oranda tespit edilmiştir 4,22. Yaptığımız çalışmada da pandemi servislerinde görev yapan sağlık personelinde, pandemi dışında çalışanlara göre anksiyete oranları daha yüksek oranda bulundu. Hastalığa yakalanma korkusu, yakınlarına ve diğer hastalara bulaştırma endişesi ve ölüm korkusu gibi faktörler bunda rol oynamaktadır. Kişilerin bu tür olumsuz içsel duygularını, düşüncelerini, hislerini ve anılarını değiştirme veya kontrol etme girişimleri yaşantısal kaçınma olarak tanımlanır ve yaşantısal kaçınmanın anksiyete, depresyon gibi psikopatolojiler ile ilişkili olduğu gösterilmiştir 23.
Çalışmamızda, sosyal medyayı her zamankinden daha fazla takip etme davranışı sergileyen katılımcılarda depresyon ve anksiyete düzeylerini anlamlı ölçüde yüksek idi. Bu sonuç bize katılımcıların olumsuz duygularıyla baş etmede işlevsel olmayan bir yöntem kullandıklarını düşündürmektedir. Sağlık çalışanlarına olumsuz duygu ve düşünceleriyle baş etmede daha işlevsel yöntemlerin öğretilmesi, devam eden pandemi sürecine daha kolay uyum sağlamaları, sosyal hayatlarında ve hastanede çalıştıkları saatlerde daha verimli olmaları yönünde destek olacağını düşünmekteyiz.
Kısıtlılıklar
Çalışmamızın bazı kısıtlılıkları mevcuttur. İlk olarak yüz yüze görüşmeye göre psikiyatrik değerlendirmenin internet üzerinden olması ve özdeğerlendirme ölçekleri ile yapılmış olması bir kısıtlılıktır. İlerde yapılacak klinik görüşmeler ile daha kapsamlı değerlendirmeler yapılabilir.
İkinci kısıtlılık, pandemi sürecinin dinamik olması, sağlık çalışanlarında anksiyete ve depresyona dair elde ettiğimiz verilerin zamanla değişebileceğidir.
Hekimlerin COVİD-19 hastaları ile temas ve tedavilerinde ilk sıralarda yer almalarının önemi açısından, araştırmaya katılan toplam örneklemdeki hekim sayısının düşük olması bir diğer kısıtlılıktır. Son olarak, çalışmamız kesitsel bir çalışmadır.