İnhalasyon ajanları değişik oranlarda karaciğerde biyotransformasyona uğramakta ve metabolitleri de bu organda çeşitli zararlar verebilmektedir
8,16.
Hepatotoksisiteyi doğrudan inhalasyon anesteziklerine bağlamak güç görünmektedir. Postoperatif hepatik disfonksiyon ve nekrozu predispoze eden; kronik karaciğer hastalığı, viral enfeksiyonlar, septisemi, ciddi yanıklar, gebelik, beslenme bozukluğu ve önceden veya o anda kullanmakta olduğu ilaçları içeren birçok faktör olabilir. Ayrıca peroperatif oluşan hipoksi, hiperkarbi, hipotansiyona bağlı azalmış karaciğer perfüzyonu ve karaciğere yakın cerrahi işlemler de hepatik enzimlerde artışa neden olabilmektedir 17.
Daha önce enfluran anestezisi alan ve 46 gün sonra sevofluran anestezisi uygulanan bir hastada, anestezi uygulamasını takiben AST ve ALT değerlerinde artış saptanmıştır. Hepatotoksik ilaç kullanımı ve hepatit ekarte edilen bu olguda olası etkenin enfluranla sevofluran arasındaki çapraz reaksiyon olabileceği ileri sürülmüştür 18. Sevofluran anestezisi uygulamasından 40 gün sonra başka bir olguda, serum ALT seviyesinde artış saptanmış ve olası etkenin sevofluran olabileceği ileri sürülmüştür 19.
Sato ve ark 20, sevofluranın in vivo ve in vitro rat karaciğer mikrozomlarında lipid peroksidasyonuna yol açabileceğini ve özellikle ALT değerinde daha fazla olmak üzere AST ve ALT değerlerinde artışa yol açtığını göstermişlerdir. Bizim çalışmamızda da bu çalışmalarla uyumlu olarak sevofluran grubunda; AST, ALT, total bilirubin değerlerinde artışlar tespit edildi. Ancak bu artışlar AST ve total bilirubinde istatistiksel olarak anlamlı görülmezken ALT’de başlangıç değerine göre 24. saatte ve postoperatif 30. dakikaya göre de 24. saatte istatistiksel olarak anlamlı yükselme tespit edildi.
Köksal ve ark 21, laparoskopik kolesistektomi vakalarında sevofluran ile MDA düzeylerinde hiçbir anlamlı artış olmadığını tespit ederlerken bizim çalışmamızda, lipid peroksidasyon yıkım ürünlerinden birisi olan MDA düzeylerinde tespit ettiğimiz minimal artışlar istatistiksel olarak bir anlam ifade etmemektedir.
Ferre ve ark 22, hepatik antioksidan PON 1’in aktivitesi, lipid peroksidasyonu ve karaciğer hasarı arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla ratlarda CCl4 ile siroz modeli oluşturmuşlardır. Bu çalışmada kontrol grubuna göre çalışma grubunda PON 1 düzeyi daha düşük bulunmuştur. Lipid peroksidasyonu ve PON 1 aktivitesi arasındaki ilişki, bu enzimin karaciğer mikrozomlarında antioksidan sistemde önemli rol oynadığını göstermiştir. Çalışmamızda, sevofluran ile oluşan akut karaciğer hasarının belirlenmesinde ucuz, kolay ve önemli bir gösterge olması nedeniyle serum PON 1 aktivitesi kullanılabilir bir parametre olarak ortaya çıkmasına rağmen, literatürde sevofluran hepatotoksisitesi ve serum PON 1 ilişkisini değerlendiren herhangi bir çalışmanın olmadığı görüldüğünden, bu konuda yapılacak daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Gürsu ve ark 23, koroner kalp hastalarında Lp(a) ve lipid peroksidasyon düzeylerini araştırdıkları çalışmalarında Lp(a) düzeyleri yüksek olan grupta MDA düzeylerinin de yüksek olduğunu tespit etmişler ve bunun Lp(a) düzeylerinin artışına bağlı lipid oksidasyonundan kaynaklandığını belirtmişlerdir. Bizim yaptığımız çalışmada da sevofluran grubunda MDA ve Lp(a) düzeyleri yükselmiş, ancak istatistiksel olarak anlamlılık bulunmamıştır.
Keller ve ark 24, KÜA ve kreatinin değerlerindeki artışın yüksek dozlarla meydana geldiğini bildirmişlerdir. Güler ve ark 25, koroner revaskülarizasyon operasyonlarında sevofluranın böbrek fonksiyonlarına etkisini değerlendirdikleri çalışmalarında; kanda KÜA, kreatinin değerlerinde bir değişiklik tespit etmemelerine rağmen, idrarda β2-M düzeylerinde anlamlı fakat geçici artış tespit etmişlerdir.
Nishiyama ve ark’nın 26, 30-90 gün içerisinde tekrarlayan sevofluran anestezisine maruz kalan hastalarda renal ve hepatik etkilenmeyi değerlendirdikleri çalışmalarında; AST, ALT ve idrar β2-M düzeylerinde anlamlı bir artış tespit etmemişlerdir.
Bizim yaptığımız çalışmada ise; başlangıç değerine göre 24. saatte ve postoperatif 30. dakikaya göre 24. saatte idrar β2- M düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı yükselme tespit edildi. Nishiyama ve ark’nın 27 yaptıkları bir başka çalışmada ise bizim çalışmamızla zıt olarak β2-M düzeylerinde herhangi bir anlamlı artış olmamış fakat bizim çalışmamızla uyumlu olarak KÜA ve kreatinin düzeylerinde renal fonksiyonları etkileyebilecek bir değişiklik olmamıştır.
Sonuç olarak; sevofluranın hepatik ve renal etkilerinin değerlendirilmesinde PON 1 ve β2-M’nin yeni birer parametre olarak kullanılabileceği önerilebilir.