İntrauterin dönemin 7. haftasında oluşmaya başlayan kalça
eklemi, geç adolesan döneme kadar femur başı ile
asetabulumun karşılıklı etkileşmesi ile gelişir
2. Yürüme
çağından önce tanısı konulan GKD’li hastalarda kapalı ya da
açık redüksiyon yeterli olabilirken, yürüme çağı ve sonrasında
femur proksimali ve asetabuluma yönelik kemik cerrahisi
gerekebilmektedir
1. Asetabüler displaziyi düzeltmenin en
kısa yolu uygun pelvik osteotomidir
7. Pelvik osteotomi sonrası erken dönemde başarı elde edilse de, iyi sonuçlar kalça
gelişimin devamı ile oluşur. Femur proksimali ve
asetabulumun karşılıklı gelişimlerinin en etkin olduğu yaş,
GKD tedavisi ile uğraşan pediatrik ortopedistlerinin sık
tartıştığı bir konudur.
Hasta yaşının Salter ve Pemberton osteotomisi
sonuçlarına etkili olduğu, büyük yaş grubundaki çocuklarda
başarılı sonuç oranlarının azaldığı genel bir kanıdır 4,7,12,14.
Salter 8 ve Macnicol 9, asetabulumun etkin gelişiminin
yaşamın ilk 18 ayında olduğunu, 18. aydan sonra
asetabulumunun kendiliğinden yeterince gelişemiyeceğini ve
asetabüler displazi devam ediyorsa cerrahi olarak düzeltilmesi
gerekliliğini savunmuşlardır. Macnicol 9, en iyi sonuçların 30
aydan küçük hastalarda alındığını vurgulamıştır. Ogden 6 ve
Herring 2, GKD’de stabil konsantrik redüksiyonun elde
edilmesi ve korunması halinde asetabulumun 4-8 yaşına kadar
gelişebileceğini bildirmişlerdir. Saleh 10, Salter
osteotomisinin obturatör delikte görünüm değişimine neden
olduğunu, iskelet gelişimini tamamlamamış hastalarda
obturatör deliklerdeki asimetrinin 6 ayda düzeldiğini, fakat
iskelet gelişimini tamamlamış hastalarda asimetrinin
düzelmediğini, yani asetabüler gelişimin iskelet gelişimini
tamamlayana kadar devam edebildiğini bildirmiştir.
Takashi, yaşın ameliyat üzerindeki radyolojik etkilerini
araştırmak için, hastaları 5 yaş altı ve 5 yaş üstü olmak üzere
iki grubuna ayırmıştır. SPO sonrası kalçaları üç boyutlu
bilgisayarlı tomografi ile incelediklerinde, Aİ’de azalma, MKA
ve asetabüler anterior örtünmede artma tespit etmiştir. Her iki
grupta da, Aİ ve MKA’daki değişim miktarı, anterior, posterior
ve total asetabüler örtünme oranı açısından anlamlı bir fark
bulamamıştır. Salter osteotomisi sonrası, distal parçanın
rotasyonel dönme miktarı ile kemik matürasyonunun
sağlandığı son takipteki femoral örtünme miktarı arasında da
anlamlı bir ilişki saptamamıştır 11. Çalışmamızdaki sonuçlar,
Takashi’nin sonuçlarına benzerdi. Her iki yaş grubunda da Aİ
ve MKA’daki artış belirgin şekilde anlamlı olsa da, sonuçlar
üzerine yaşın belirgin bir etkisi olduğunu saptayamadık. Distal
parçanın rotasyonel dönme miktarı yaş gruplarımızda ameliyat
sonrası düz radyografilerle değerlendirildiğinde, Takashi’nin
bulduğu aynı sonuçlar elde edildi. Hastalarımızın hiçbirisi
iskelet matüritesini tamamlamadığı için, matürite sonrası
dönemdeki asetabüler gelişimi değerlendiremedik. Fakat uzun
dönem takiplerde erken yaş grubunda daha başarılı sonuçlar
bildiren otörlerin muhtemel başarılarının, asetabulumun
yeniden yapılanmasının erken yaşlarda daha iyi olmasından
kaynaklandığına inanıyoruz 4,12.
Morin 13, SPO’sinde Aİ’in düzelmesi, femur başının
örtünmesinin artması, ameliyat öncesi ve sonrasında AVN
olmaması, hastanın 4 yaşından küçük olması, daha önceki
tedavilerde başarılı redüksiyon olmasının prognozu iyi yönde
etkilediğini, dislokasyonun yüksekliği, cinsiyet, taraf, ameliyat
öncesi Aİ değerlerinin prognozu etkilemediğini bildirmiştir.
Çalışmamızda; her iki yaş grubunda radyolojik sonuçlar benzer
iken, küçük yaş grubunda klinik sonuçların daha başarılı
olması Morin’in görüşleri ile uyuşmaktadır.
Salter ve Dubos 14, SPO yaptıkları 4 yaş altı hastalarda
sonuçların daha iyi olduğunu ve radyolojik olarak 4 yaşından
küçüklerde %93.6, 4-10 yaş arasında ise %56.7 başarılı sonuç
aldıklarını bildirirlerken, Barret (4), SPO yaptığı 4 yaşın
üzerindeki hastalarda yüksek oranda (%73) ikinci bir cerrahi
gerekliliğini belirtmektedir. Zadeh 15, SPO ya da PPO’si
yaptıkları, ortalama yaşı 28 ay (9-79) olan hastalarda,
radyolojik olarak %86 başarı sağlamış ve 2 yaş altında daha
başarılı sonuçlar aldıklarını bildirmiştir. Lin Chii-Jeng 16, 12-
18 ay arası hastalarda açık redüksiyon sonrasında stabil
redüksiyon sağlanamayan kalçalarda SPO ile klinik ve
radyolojik %100 başarı sağlarken, Murphy 17, ortalama yaşı
14 yıl (10-31) olan hastalarda %50 klinik ve radyolojik kötü
sonuç bildirmektedir. Olney 18, ortalama yaşları 29 ay (15-
117) olan hastalarda PPO’si ile klinik %100, radyolojik %95
oranında başarılı sonuç bildirmektedir. Berkeley 19, 1-3 yaş
arasında PPO’si ile klinik %100, radyolojik %95 oranında
başarılı sonuç bildirmektedir. Faciszewski 7, ortalama yaşı 4
olan hastalarda PPO’si ile radyolojik %100 oranında başarılı
sonuç bildirmektedir. Vedantam 20, PPO’si ile yedi yaşından
büyük hastalarda radyolojik %91.3 oranında başarılı sonuç
bildirirken, Wada 21, yedi yaşından büyük hastalarda klinik
%78.6, radyolojik %76.5 oranında başarılı sonuç bildirmiştir.
Çalışmamızda; 4 yaş altı grupta radyolojik %85.7, klinik
%91.4 başarılı sonuç ve 4 yaş üstü grubta da radyolojik %87.5,
klinik %75 başarılı sonuç elde edildi. Çalışmamızda, küçük
yaşlarda daha başarılı sonuç alınması literatürle uyumlu idi.
Sonuç olarak; GKD’de erken tanı ve tedavi önemli yer
tutmaktadır. Yürüme çağı ve ileri yaştaki çocuklarda SPO ya
da PPO gerekebilmektedir. Tekniğine uygun başarılı yapılan
her iki pelvik osteotomide de radyolojik sonuçlar ilk 8 yaşta
benzerken, erken yaşlarda klinik başarı oranı daha iyidir.
Araştırıcıların birbirinden farklı radyolojik ve klinik sonuçları
olsa da, genelde küçük yaş gruplarında daha iyi sonuçlar
alınmaktadır.