Osteoid osteom ilk defa 1935 yılında Jaffe
3 tarafından tarif edilmiştir. İlerleyen yıllarda, bu iyi huylu kemik tümörü, daha yaygın olarak teşhis edilmeye başlanmış ve 1977 yılında Jackson ve arkadaşları
4, tüm yayınları toplayarak, 860 olguluk bir derleme yayınlamışlardır. OO, tüm kemik tümörleri içerisinde, nadir olarak görülen iyi huylu tümörlerdir. Genellikle uzun kemikleri tutma eğiliminde olan bu tümörler, omurgada, özellikle de lomber omurgada daha seyrek görülmektedir
2. Omurganın kemik tümörlerini incelediğimizde ise, en sık görülen tümörler; metastazlar, multipl miyelom ve lenfomadır. OO son derece nadirdir
1.
Omurgayı tuttuğu zaman, OO, daha çok torakal omurgayı tutma eğilimindedir. Lomber omurga tutulumu daha nadirdir. Omurgada ise daha çok laminayı ve pedikülü tutar. Daha seyrek olarak spinöz veya transvers çıkıntıyı tutabilir. Omurganın gövdesinde son derece nadiren görülür5.
Hastalar genellikle yirmili yaşlarda, şiddetli ağrı şikâyetiyle başvurular. Erkek- kadın oranı 3:1’dir. Ağrı genelde “bıçak saplanır tarzda” diye tarif edilse de, her türlü olabilir. Ağrı klasik olarak geceleri daha şiddetlenir. Hastaların ağrısı aspirin ile azalır. Bu tümörler hemen her zaman 2 cm’den küçük oldukları için, nörolojik bulgulara son derece nadiren yol açarlar. Öte yandan şiddetli paravertebral spazm ve skolyoz görülebilir1.
OO küçük bir lezyon olduğundan, eğer spinöz veya transvers çıkıntı yerleşimli değilse, direkt grafide nadiren saptanabilir2. Tanıda altın standart kemik sintigrafisidir5. Öte yandan, BT’nin mevcut olduğu durumlarda sintigrafiye gerek yoktur. Lezyonun tipik görünümü 2 cm’den küçük, radyolusan bir nidus ve bu nidusu çevreleyen skleroz şeklindedir. Harish ve arkadaşlarının6 yayınladıkları bir çalışmada, 13 osteoid osteom olgusuna, sintigrafi, BT ve manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) yapılmıştır. Sintigrafi ve BT olguların tamamında müspet sonuç verirken, MRG, 13 olgunun sadece 8’inde nidusu gösterebilmiştir. Ayrıca OO, nadiren de olsa, yumuşak doku değişikliklerine yol açabilirler. MRG tetkikinde bu tip görüntülerin yumuşak doku tümörleri ile karıştırıldığı ve bu nedenle biyopsiye varan girişimsel tanı tetkiklerinin uygulandığı bildirilmiştir7.
OO tedavisi cerrahidir1. Ağrı, cerrahi için yeterli endikasyondur. Cerrahinin en güç kısmı bu küçük lezyonun lokalize edilebilmesidir. Fakat bu güçlük de günümüz görüntüleme teknikleriyle en aza indirilmiştir2. Lezyonun tamamen çıkartılabildiği olgularda, ağrı her zaman kaybolur. Kısmi rezeksiyonlar sonrasında, radyoterapi de bir alternatif olarak kullanılabilir. Son dönemlerde, osteoid osteomların, perkütan radyofrekans koagülasyon ile tedavisi ile ilgili çalışmalar da yayınlanmaktadır8.
Histopatolojik olarak lezyonun nidusu, iyi kalsifiye, yoğun trabeküllerden oluşmuş kemik dokusudur. Normal kemik dokusuyla arasında gevşek bir fibrovasküler doku sınırı mevcuttur. Eğer tümör spongiöz kemik yerleşimli ise, lezyonun çevresinde değişen miktarlarda siklerotik reaksiyon görülür. Lezyon histopatolojik açıdan osteoblastomaya çok benzese de, nidüs yapısı ve geniş vasküler alanlar ile reaktif dev hücrelerin görülmemesi, osteoid osteomu, osteoblastomdan ayırır9.
Cerrahi sonrası nüks oranı %4.5’tir4. Bugüne kadar hiçbir olguda malign transformasyon bildirilmemiştir.
OO, her ne kadar omurgada nadiren görülse de, özellikle genç ve şikâyetleri geceleri daha çok artan bel ağrılı hastaların ayırıcı tanısında mutlaka yer almalıdır.