Hastane enfeksiyonları yüksek morbidite ve mortaliteye neden olmaları ve tedavi maliyetini önemli oranda arttırmaları nedeniyle ülkemizde de giderek önem kazanan bir konu olmuştur. Hastaların modern tedavi olanaklarına kavuşması, yaşam süresinin uzaması, invaziv girişimlerin artması HE sıklığını arttırmaktadır.
Hastane enfeksiyonları genel olarak hastanede yatan hastaların %5-10'unda görülmektedir14 . Bu konuda ülkemizde yapılan çeşitli çalışmalarda HE hızı %1.35-16.6 arasında bildirilmektedir15,16. Hastanemizde de 2006 yılında HE hızı %5.97 olarak bulunmuştur. Bu oran ülkemiz ve dünya verilerine uyumlu olmakla birlikte her hastanenin tipi, yatan hastaların özellikleri ve veri toplama yöntemleri gibi farklı özellikleri nedeniyle karşılaştırma yapmak her zaman doğru olmayabilir17.
Laboratuara dayalı sürveyansın yapıldığı hastanelerden elde edilen sonuç, laboratuar ve hastaya dayalı sürveyans sonucu veren hastanelerden oldukça düşüktür. HE'nı saptamada kaynaklar karşılaştırıldığında hastaya dayalı surveyans programlarında pasif sürveyans (yani hastayı izleyen hekimin bildirimi) ile enfeksiyonların %14-34'ü saptanırken, enfeksiyon kontrol komitesinde görevli enfeksiyon kontrol hemşiresinin düzenli servis vizitleri (yani aktif sürveyans) ile bu oran %58-90'a ulaşmaktadır. Laboratuara dayalı sürveyans programlarında ise belirli mikroorganizmalar dikkate alındığında sırasıyla %30-48 ve %59-70 oranında enfeksiyon saptanabilmektedir. Laboratuar ve hastaya dayalı sürveyans en duyarlı yöntem olduğu gibi zaman kazandırıcı bir uygulama da olmaktadır17,18. Hastanemizde de HE'na ait veriler laboratuar ve hastaya dayalı aktif sürveyans yöntemi ile toplanmaktadır.
Hastanemizde 2006 yılında HE'nın en sık görüldüğü klinik %57.1 ile Anestezi ve Reanimasyon YBÜ oldu. YBÜ hastalarının enfeksiyona olan yatkınlıkları altta yatan hastalıklar, immünsüpresyon ve malnütrisyon gibi intrensek; intravasküler kateter, endotrakeal tüp, üriner kateter ve cerrahi direnlerin uygulanması, antibiyotik ve antiasit kullanımının yaygın olması gibi ekstrensek faktörlerden kaynaklanmaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı hastanedeki yatakların %10'unu oluşturan YBÜ'leri, tüm HE'nın %20-25'inin geliştiği birimlerdir19. Ülkemizdeki yoğun bakımlarda HE oranı %5,3 ile %56,1 arasında değişmektedir20,21. Avrupa genelinde ise yoğun bakım hastalarında HE oranı %21'dir22.
Erdinç ve Ark.23 1999-2003 yıllarını kapsayan çalışmalarında en yüksek HE oranını nöroloji, beyin cerrahisi, pediatri ve dermatoloji kliniklerinde olduğunu bildirirken, Özdemir ve arkadaşları24 cerrahi ve dahili YBÜ'nde en yüksek oranları bildirmişlerdir. Hastanemizde ise Yoğun Bakım Ünitelerini Nöroloji, Üroloji ve Beyin cerrahisi klinikleri izlemiştir.
Klinikler arasında farklılıklar olmakla birlikte en sık görülen HE; ÜSE, kan dolaşım enfeksiyonu, pnömoni ve CAE şeklinde sıralanmıştır. Arman'ın25 ülkemizdeki 14 merkezin sonuçlarını topladığı çalışmasında 9 merkezde en sık görülen HE'nın CAE olduğu belirtilmiştir. Özdemir ve ark.24 ise en sık görülen enfeksiyonları sırasıyla ÜSE, bakteremi, pnömoni ve CAE'ları olarak bildirmişlerdir. Uluslararası yayınlarda en sık görülen HE'nın pnömoni26, CAE27, ÜSE'ları28 olduğunu belirten yayınlar vardır.
ÜSE'ları hastaneden hastaneye, klinikten kliniğe değişmekle birlikte tüm HE'lar arasında ilk sırayı almaktadır (yaklaşık %40). Bu enfeksiyonların büyük bir kısmı üriner kateter uygulanan hastalarda olmakla birlikte, üriner sisteme ait girişimleri takibende gelişebilmektedir. Üriner sistem kateteri uygulanırken steriliteye dikkat edilmesi, kapalı drenaj sistemi kullanılması ve sondanın mümkün olduğunca erken çıkarılması ile ÜSE oranının azaltılabileceği bildirilmektedir29.
İntravasküler kateterlerin yaygın ve çok amaçlı kullanılması ile lokal, kateterdeki enfeksiyonun hematojen yayılımı ile sistemik komplikasyonlar ortaya çıkmaktadır. Alınan tüm önlemlere rağmen başta YBÜ'lerinde olmak üzere kullanım sıklığının artmasına paralel olarak damar içi kateter enfeksiyonlarında bir artış söz konusudur30.
Ülkemizde HE etkenleri içinde, Gram negatif bakteriler ön sırada yer almaktadır31,32. Bunların başlıcalar P. aeruginosa, E. coli, K. pneumoniae, ve A. baumannii'dir. Çalışmamızda da en sık rastlanan HE etkeni E.coli, iken bunu Pseudomonas spp., Koagülaz negatif stafilokoklar ve S.aureus izledi.
Hastane enfeksiyonları etkeni olarak izole edilen S. aureus suşlarında metisilin direnç oranının %85.8 olduğu gözlendi. Ülkemizde S. aureus'larda metisilin dirençi %20-87 arasındadır33. Bu oran Avrupa'nın pek çok ülkesinde %80 civarındadır22.
Gram negatif etkenler arasında ise GSBL sıklığı E. coli suşlarında %47.8, Klebsiella spp. suşlarında %50.6, Pseudomonas spp. suşlarında %56.7 olarak bulundu. 2003 yılında Özdemir ve ark.'larının çalışmasında bu oranlar sırası ile %29.5, %22.2 ve 28.5 olarak bulunmuş24.
Sonuç olarak; çalışmamızda hastanemizdeki HE hızının, enfeksiyon etkenlerinin ve sistemlere göre enfeksiyonların dağılımının ülkemiz geneli ile benzer olduğu bulundu. Ancak tespit edilen etkenler içinde GSBL ve metisilin direncinin diğer literatürlerde belirtilen oranlardan daha yüksek olduğu görüldü. Enfeksiyon Kontrol komitesi tarafından yapılacak sürveyans ve eğitim çalışmalarının yaygınlaşması ve hastanemizin kendi HE kontrol politikalarının oluşturulması bu oranları gelecekte daha aşağılara çekecektir.