Konjenital şilotoraksın optimal tedavisi henüz belir-lenmemiştir ancak plevral drenaj ve cerrahi girişimler ile birlikte konservatif tedavi yapılmaktadır
6. Konjenital şilotoraksın konservatif tedavisi plevral drenaj, enteral beslenmenin kısıtlanması, MCT ve TPN kullanımını içermektedir
7 Genellikle efüzyon 2-3 haftada ortadan kalkmazsa, TPN başlanması ile beraber enteral dinlendirme yapılabilir. Bazı çalışmalarda ise intraplevral otolog kan transfüzyonunun başarılı tedavisi bildirilmektedir. Robinson, ilk kez intraplevral otolog kan transfüzyonunu persistan seyreden spontan pnömo-torakslı olgularda yapmıştır
9. Daha sonra Dumire ve ark.
10 pulmoner lobektomi sonrası başarılı otolog kan transüzyonunu bildirmişlerdir. Akçakuş ve ark.
11 da konjenital pulmoner lenfanjiektazili bir hastada intraplevral otolog kan transfüzyonu yapmışlardır.
Olgumuzda plevral drenaj, TPN desteği ve enteral dinlendirme gibi konservatif tedavilerden yanıt alına-mayınca ilk seçenek olarak otolog kan transfüzyonu yapıldı. Ancak otolog kan transfüzyonu sonrası şiloto-raks düzeyinde herhangi bir değişiklik olmadı. Son yıllarda bir somatostatin analoğu olan oktreotid, şiloto-raksın konservatif tedavisinde başka bir seçenek haline gelmiştir12. İntraplevral otolog kan transfüzyonun-dan fayda görmeyen, masif efüzyonu devam eden has-taya oktreotid tedavisi başlandı. Şilotoraksı tamamen kaybolan hastanın tedavisinin otuzbirinci gününde oktreotid kesildi. Oktreotid 3 µg/kg/saat dozunda in-füzyon şeklinde başlanıp, günlük dozda 1 µg/kg/saat artış yapılarak 7 µg/kg/saat dozuna kadar çıkılabilmek-tedir. Birçok olguda oktreotidin 10 µg/kg/saat dozuna kadar çıkıldığı bildirilmektedir. Ancak olgumuzda oktreotid dozu 7 µg/kg/saat'in üzerine çıkarılmadı. Son yıllarda oktreotidin 10 µg/kg/saat sürekli infüzyonu; cerrahi tedaviye alternatif olarak gösterilmekte ve vaka sunumları şeklinde olgular bildirilmektedir6,8. Ancak tüm tedavi seçeneklerine rağmen dirençli olan plevral effüzyonlarda; kollateral lenf sistemi gelişene kadar mekanik ventilasyonla solunum desteği ve tekrarlayıcı torasentez uygulamaları gerekebilmektedir13.
Cerrahi uygulama, konservatif tedaviye yanıt vermeyen persistan şilotoraks durumlarında uygulanmaktadır. Konjenital şilotoraks tedavisinde torasik kanal ligasyonu 1957'de Randolph ve Gross tarafından başarı ile uygulanmıştır14.
Şilotoraksın prognozu genellikle iyi seyirlidir. Ancak prematürite, eşlik eden pulmoner hipoplazinin derecesi ve hidropsun varlığı mortaliteyi arttıran ne-denler olarak belirtilmektedir6,15. Perinatal mortali-te %15-30'dur. Günümüzde bazı merkezler tarafından, antenatal dönemde plevral drenaj yapılarak akciğer hipoplazisinin önlenebileceği bildirilmektedir16. Olgumuzun tanısı fetal dönemde konulmuş ancak ante-natal dönemde tedavi edici uygulamalar yapılması mümkün olmamıştır. Postnatal dönemde hastaya uygu-lanan destekleyici ve medikal tedavi ile şilotoraks ve solunum sıkıntısı tekrarlamamış ve olgumuz şifa ile taburcu edilmiştir.
Sonuç olarak şilotoraks, yenidoğanda solunum sı-kıntısının nadir bir nedenidir. Tanısı klinik, radyoloji ve plevral sıvının laboratuvar bulgularıyla konmaktadır. Yenidoğan döneminde görülen plevral efüzyon olgularında ilk akla gelmesi gereken durumlardan biridir. Konservatif tedaviye yanıt alınamayan olgularda oktreotid kullanımı cerrahi seçenek öncesinde alternatif olarak uygulanabilir. Zaman kaybetmeden tanı konması, yapılacak uygun konservatif ve medikal tedavi, hastanın cerrahi tedavi geresinimini, morbidite ve mortaliteyi azaltmaya katkı sağlayacaktır.