Hiperemezis gravidarum (HEG) gebeliğin önemli problemlerinden biri olup sıklıkla hospitalizasyon gerektirebilmekte ve ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Çalışmamızda HEG tanısı alan gebelerde H.pylori seropozitifliği ile kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi.
HEG insidansı %0,3-2 olup risk faktörleri vücut kütle indeksinin artması, çoğul gebelik, trofoblastik hastalıklar, önceki gebeliklerde HEG olması ve nulliparitedir5-7. HEG’da patogenez tam olarak aydınlatılamamıştır. Gebeliğin erken dönemindeki hormonal değişikliklerin, bazı metabolik bozuklukların, gastrointestinal sistemdeki motilite bozukluğunun, psikososyal faktörlerin ve son zamanlarda H.pylorinin patogenezde rol oynayabileceği öne sürülmüştür5,8,9.
Literatürde gram (-) bir bakteri olan H.pylori’nin patogenezde rolü olabileceği yönünde çelişkili çalışmalar mevcuttur. İlk çalışma, 1998 yılında Frigo tarafından bildirilmiştir2. Bu çalışmada, HEG olan 105 hasta asemptomatik gebelerle karşılaştırılmış, hiperemezisli gebelerin serumlarındaki H.pylori IgG konsantrasyonu asemptomatik gruba göre anlamlı olarak yüksek bulunmuş ve H.pylori’nin HEG etyopatogenezinde rolü olabileceği bildirilmiştir. Shirin ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada ise termdeki 185 gebede H.pylori IgG seropozitifliğine bakılmış, H.pylori Ig G (+) olanların gebelikleri sırasında daha çok bulantı ve kusma görüldüğü bildirilmiştir10. Buna karşın bazı çalışmalarda ise H.pylori seropozitifliği ile HEG arasında bir ilişki saptanamamıştır11,12. Bizim çalışmamızda da HEG tanısı alan gebelerde H. pylori seropozitifliği istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı.
H.pylori enfeksiyonu dünyada en sık rastlanan enfeksiyondur. Bakteri ile enfekte olanların çoğu asemptomatiktir. Gelişmiş ülkelerde erişkinlerin %20-30’u H.pylori ile enfekte iken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran %70’dir1. Epidemiyolojik çalışmalarda H.pylori prevalansının yaşla ve düşük sosyo-ekonomik düzey ile arttığı gösterilmiştir1. Buna göre sosyoekonomik durum, genetik özellikler, hijyen durumu, aile içi yaşam alışkanlıkları H.pylori'nin farklı popülasyonlardaki dağılımını yakından etkilemektedir1. Bu çalışmada gebelerin yaş gruplarına göre H.pylori IgG (+) karşılaştırıldığında H.pylori prevelansı 25-29 yaş grubunda en yüksek (%81) olarak bulunmuştur. Türkiye’de yapılan bir araştırmada 18 yaş ve üzerindeki nüfustaki C-13 nefes testi ile bulunan H.pylori prevalansı %82,5 olarak bildirilmiştir13. Ülkemizde endoskopik çalışmalarda sağlıklı bireylerde H.pylori prevalansının %20-60 arasında olduğu gösterilmiştir14-16.
H.pylori eradikasyonu, antimikrobiyal tedaviden 28 gün sonra H.pylori için testlerin negatif olması olarak tanımlanmaktadır17. Tedavi süresi 1-2 haftadır. Yapılan çalışmalarda %95’e varan eradikasyon oranları mevcuttur.
Çalışmamıza dahil edilen gebelerin doğum yerleri ve oturduğu yer gibi fizik ve sosyal çevre özellikleri incelendiğinde, her iki grubun da yaklaşık %60’ının ilçe/köyde doğduğu ve her iki grubun da yaklaşık yarısının kentsel yerleşim yerinde yaşadığı görülmektedir. Gruplar arasında H.pylori pozitifliği bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Türkiye'deki H.pylori araştırmasında ise kırsal bölgede yaşayan kadınlarda H.pylori prevalansı daha yüksek bulunmuştur (kentsel bölgedeki kadınlarda %80, kırsal bölgede yaşayan kadınlarda ise %84)13.
H.pylori IgG (+)’liği ile ailede yaşayan kişi sayısının beş kişiden fazla olması arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlıdır. Sosyo-ekonomik göstergelerden birisi olarak oturduğu ev tipi ile H.pylori IgG pozitifliği arasındaki ilişki araştırıldığında ise konut geliştikçe (müstakil ev>apartman>gecekondu) H.pylori IgG pozitifliğinin istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azaldığı tespit edildi.
Çalışmamızda gebelik öyküsü bakımından gravida, parite, spontan abortus, kürtaj ve ölü doğum sayıları karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. Bununla beraber HEG ve kontrol grubunda gravida ile H.pylori arasındaki ilişkinin karşılaştırılmasında gravida sayısı arttıkça pozitiflik oranının da istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte arttığı gözlendi.
Bu araştırmada, çalışma ve kontrol grubundaki gebelerin daha önceki gebeliklerinde mide yakınması şikayetinin varlığı değerlendirildiğinde, bulantı/kusma ve reflü şikayetinin çalışma grubunda yaklaşık %80, kontrol grubunda ise %40 olduğu bulunmuş olup istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi. Daha önceki gebeliklerde mide yakınması şikayetinin olması sonraki gebelikte de HEG şiddetinin artabileceğini düşündürmektedir. İsrail’de Shirin ve ark.10 termdeki 185 gebede H.pylori seropozitifliğini araştırmışlar ve %46 oranında H.pylori IgG pozitifliği saptamışlardır. Bu gebelerin bulantı, kusma, epigastrik ağrı gibi dispeptik semptomların varlığı sorgulandığında ilk trimesterde kusma şikayeti daha fazla olanlarda H.pylori IgG pozitifliğinin daha fazla olduğu görülmüştür. İran’da yapılan bir başka çalışmada hiperemezisli gebelerin %82’sinde H.pylori IgG pozitif olarak bulunurken, asemptomatik grupta bu oran %55 olarak belirlenmiş ve istatistiksel olarak aradaki fark anlamlı bulunmuştur18. Benzer şekilde bir başka çalışmada Kocak ve ark.19 HEG'li 95 gebe ve 116 asemptomatik kontrol grubunda H.pylori seropozitifliğini hiperemezisli gebelerde %92 olarak saptamış, kontrol grubunda ise %45 olarak bulmuşlardır. Bagış ve ark.20 ise yaptıkları endoskopik ve histopatolojik değerlendirmede, hiperemezisli 20 gebenin 19’ unda (%95), asemptomatik 10 gebenin 5’inde (%50) H.pylori pozitifliği tespit edilmiştir. HEG’li hastalarda H.pylori pozitifliğinin istatiksel olarak daha yüksek olduğunu bildiren bu yayınlara karşılık diğer araştırmacılar ise farklı sonuçlar ortaya koymuşlardır. Salimi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada H.pylori seropozitif hiperemezisli gebeler kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, semptomların başlangıç zamanı ve süresi açısından fark olmadığı saptanmış ve H.pylori’nin bu hastalarda tek başına patogenezde rol oynayamayacağı yorumu yapılmıştır21.
HEG ile H.pylori ilişkisini araştıran çalışmalarda, genellikle hiperemezisli gebeler ile asemptomatik gebeler arasında H.pylori varlığı karşılaştırılmış, HEG vakalarında istatistiksel olarak daha yüksek H.pylori pozitifliği yeterli görülmüştür. Çalışmamızda 15 U/ml ve üzerindeki titreler pozitif kabul edildi. Ancak, H.pylori’nin HEG patogenezinde rol oynayabileceğini söylemek için sadece bu kriter yeterli değildir. H.pylori’nin endoskopik ya da serolojik olarak pozitifliğinin bulantı, kusma, ketonüri derecesi gibi semptom ve bulgularla da ilişkisi olup olmadığı ortaya konmalıdır.
Bu çalışmada H.pylori IgG konsantrasyonu ortalamaları her iki grupta benzer bulundu. Çalışmada HEG tanısı konan 82 hastanın %71’inde H.pylori IgG ve Cag A pozitif olarak saptanırken, kontrol grubundaki 98 gebenin %69’unda H.pylori IgG ve Cag A pozitif saptanmasına ragmen istatistiksel fark tespit edilmedi. Toplam hasta grubunun %70’inde H.pylori IgG seropozitif bulundu. Benzer şekilde, Cevrioğlu ve ark.22 27 hiperemezisli ve 97 kontrol grubunda H.pylori IgG pozitiflik oranlarını istatistiksel olarak anlamlı fark olmamakla birlikte sırasıyla %85 ve %73 olarak bildirmişlerdir. Berker ve ark.11 prospektif bir çalışmada kontrol grubu ve HEG arasında istatiksel olarak anlamlı fark olmadığını göstermişlerdir. ABD ve Belçika’da yapılan çok merkezli bir çalışmada ikinci trimesterdeki 229 gebe ile gebe olmayan ve asemptomatik 118 kadının oluşturduğu kontrol grubunda H.pylori seropozitifliği sırasıyla %52 ve % 47 olarak saptanmıştır23. Bizim çalışmamıza dahil ettiğimiz popülasyonda H. pylori seropozitifliği HEG olan gebelerde %71, HEG olmayan gebelerde ise %69 olarak bulunmuş olup, istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi.
H.pylori pozitifliği ile HEG semptomlarını değerlendiren az sayıda çalışma mevcuttur. Erdem ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada hipermezisli 47 gebe ve 39 asemptomatik gebeyi değerlendirmişlerdir. H.pylori seropozitifliği HEG’da %85 iken diğer grupta %64 olup aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Ancak, semptomların süresi, şiddeti ve H.pylori IgG konsantrasyonları incelendiğinde iki grup arasında fark bulunmamış, HEG’li vakalarda H.pylori oranı daha yüksek olmasına rağmen H.pylori seropozitifliği ile semptomlar ve süresi arasında doğrudan bir ilişki saptanmamıştır24. Wuc ve ark.25 yaptığı çalışmada gebelerdeki klinik semptomların H.pylori seropozitifliği ile korelasyon göstermediğini ileri sürmüşlerdir. Çalışmamızda çalışma ve kontrol grubu gebelerde gastrointestinal semptomlar ile H.pylori arasındaki ilişki tek tek irdelendiğinde, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Araştırmamızda çalışma ve kontrol grubunda mide yanması, reflü, epigastrik ağrı gibi gastrointestinal semptomlar ile H.pylori seropozitifliği karşılaştırıldığında H.pylori seropozitifliği ile gastrointestinal semptomlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmadı.
Kanada’da yapılan bir çalışmada HEG ile H.pylori ilişkisi sistematik olarak gözden geçirilmiş ve belirgin ilişki bulunmuştur. Ancak çalışmalar arasındaki önemli heterojenite, çalışma sınırlamalarını belirginleştirmektedir26. Literatürde konu ile ilgili çalışmalar arasında bazı farkların olması, çelişkili sonuçların çıkması, bakterinin serotipinin, seçilen hasta bölgesinin özelliğinin, hasta sayılarının yetersizliğinin, bireysel immün cevabın farklı olmasının neden olabileceğini düşündürmektedir.
Sonuç olarak, H.pylori seropozitifliği ile HEG arasında ilişki saptanmadı. Bununla birlikte önceki gebeliğinde GİS yakınması ve HEG olan gebeler ile ailede yaşayan kişi sayısının beşten fazla olması riskli grup gibi kabul edilerek bir sonraki gebeliklerinden önce H.pylori taramasının yapılması ve pozitif çıkanlara gebelikten önce tedavinin verilmesi, hem gebelikteki şikayetlerinin azalmasında hemde risk faktörü taşıyan bu grubun ailesinin taranarak tedavisi H.pylori eliminasyonu açısından önerilebilir.