DM, karmaşık bir patoloji tablosuyla izlenen bir durumdur. Son yıllarda bu tablonun oluşumunda etken faktörler arasında, hiperglisemiye bağlı oksidan ortam oluşumu üzerinde durulmaktadır. Hipergliseminin oksidan bir ortama neden olduğuna, önceden yapılmış birçok çalışmada işaret edilmiştir
11. DM’li hastalarda gözlenen, katarakt, ateroskleroz, eritrositlerde bozukluk, lenfosit ve trombosit fonksiyon bozukluğu gibi bulgular, serbest radikallerin artmasıyla ilgili bulunmaktadır
12,13. Tip 2 DM’nin patogenezi ve komplikasyonlarının gelişim mekanizmalarını açıklamak için hipergliseminin neden olduğu metabolik değişiklikler üzerine çok sayıda çalışma yapılmıştır ve hala yapılmaktadır
14,15. Bu çalışmaların bir kısmı hiperglisemi ile serbest radikal üretimi arasındaki olası ilişkiyi araştırmaya yoğunlaşmıştır. Weidig ve arkadaşları yaptıkları hücre kültürü çalışmasında, hiperglisemiye maruz kalan koroner mikrovasküler endotel hücrelerinde prooksidan enzim aktivitelerinde ve serbest radikallerin seviyesinde artış gözlendiğini bildirmişlerdir
16. Yüksek glukoz konsantrasyonunun ROT bileşiklerinin üretiminde artışa neden olduğu ve embriyonik dismorfogeneziste artmış süperoksit anyon radikalinin etkili olduğu Yang ve arkadaşları tarafından rapor edilmiştir
17. Başka bir çalışmada, hipergliseminin neden olduğu endotelial hücre proliferasyonunda süperoksit anyon radikali üretimindeki artışın etkili olduğu gösterilmiştir
18. Nishikawa ve arkadaşları hipergliseminin aktive ettiği oksidan metabolik yolların inhibisyonu ile mitokondrial süperoksit radikal üretiminin normale döndüğünü rapor etmişlerdir
19. Ayrıca hipergliseminin üretimine neden olduğu ileri glikasyon ürünlerinin de NADPH-oksidaz enzimi gibi bazı oksidan enzim aktivitelerini artırarak oksidan stres gelişimine katkıda bulundukları gösterilmiştir
20. Bu ve benzeri çalışmalar, hipergliseminin ROT bileşiklerin üretimini artırdığını göstermektedir. ROT bileşikleri lipid, protein, nükleik asit gibi hücre bileşenlerini okside etme kapasitesine sahiptir. Özellikle hücre membran yapısında bulunan doymamış yağ asitleri oksidasyona duyarlıdır ve bunların oksidasyonu lipid peroksidasyon zincir reaksiyonlarının başlamasına neden olur. Bir reaksiyon zincirinin başlaması, diğer reaksiyon zincirlerinin başlama ve şiddetlenmesine neden olur ve bunun sonucunda yaygın peroksidasyon, membran lipid tabakasının yapısal bütünlüğünde bozulma, membran geçirgenliğinde artma, iyon transportunda bozulma ve son olarak lizis ortaya çıkar
21.
Oksidan stresin neden olduğu lipid peroksidasyonunun değerlendirilmesinde MDA yaygın olarak kullanılan bir parametredir. Çalışmamızda lipid peroksidasyon ürünü olan MDA düzeylerinin DM grubunda BAG, BGT ve kontrol gruplarına göre artmış olduğu, BGT grubunda BAG ve kontrol gruplarına göre artmış olduğu izlenmistir. BAG grubunda serum MDA seviyesi kontrol grubuna göre hafif yüksek olmakla birlikte istatistiki anlamda fark gözlenmemiştir. Bu durum yüksek glukoz düzeyinin oksidatif hasara yol açan sebeplerden biri olduğunu belirten literatür bilgileriyle doğrulanmaktadır 22,23. Gopaul ve arkadaşları yaptıkları çalışmada BGT olan kişilerde kontrol grubu ile karşılaştırıldığında lipid peroksidasyonunda artış olduğunu bildirmişlerdir 24. Artmış olan oksidatif hasarın en azından kısmen hipergliseminin sonucu olarak geliştiği düşünülmektedir. Bütün hücreler ROT bileşiklerinin zararlı etkilerini önleyecek enzimatik ve nonenzimatik antioksidan savunma sistemine sahiptir. Glutatyon, α-tokoferol, beta karoten nonen-zimatik antioksidan sistemin önemli bileşenleridir 25. α-tokoferol ve karotenoitler gibi antioksidanların önemli bir kaynağı besinlerdir. Önemli bir zincir kırıcı antioksidan olan α–tokoferol lipid peroksidasyonunu inhibe ederek, hücre zarında oluşacak olan hasarı ve düşük dansiteli lipoproteinlerin modifikasyonunu engeller. Karotenoitler ortamda bulunan moleküler oksijeni ve peroksil radikalini temizler. Antioksidanların diyetle alınmasının birçok hastalığın riskinin azalmasıyla ilişkili olduğuna dair epidemiyolojik çalışmalardan, hayvan deneylerinden ve in vitro deneylerden elde edilmiş kanıtlar her geçen gün artmaktadır 25.
Çalışmamızda BGT ve Tip 2 DM gruplarında serum α-tokoferol düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Bu bulgularımız literatürle uyum göstermektedir. Ford ve arkadaşları diyabetli hasta grubunun serum α-tokoferol seviyesinin kontrol grubundan alamlı derecede düşük olduğunu bildirmişlerdir 26. Sundaram ve arkadaşları, 467 Tip 2 DM hastası ve 180 kontrol üzerinde gerçekleştirdikleri bir çalışmada, hastalara tanı konulmasının 2. yılında lipid peroksidasyonunun belirgin şekilde arttığını, E vitamininin belirgin derecede azaldığını, bu değişikliklerin, hastalığın süresi ile korele olduğunu ve komplikasyon gelişmiş olan hastalarda farkın daha belirgin olduğunu göstermişlerdir 27. Plazma α-tokoferol konsantrasyonunun sağlıklı kişilerde insülin rezistansı ile ters ilişki olduğu 28,29, düşük serum vit E konsantrasyonlarının tip 2 DM riskini artırdığı bir prospektif kohort çalışma ile ortaya konmuştur 30. Ayrıca kan glukoz, insülin düzeyleri ile α-tokoferol düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar da bizim sonuçlarımızı desteklemektedir. Ylönen ve arkadaşları yaptıkları çalışmada diyetle alınan vit E ile açlık kan glukozu ve HbA1c düzeyi arasında ters ilişki olduğunu rapor etmişlerdir 31. Ayrıca daha önceden yapılan kesitsel çalışmalarda plazma tokoferol ve plazma açlık insülin konsantrasyonları arasında ters ilişki olduğu bildirilmiştir 28,29 Bu çalışmalar, hasta grupların α-tokoferol düzeylerinin kontrol grubundan anlamlı derecede düşük bulunmuş olduğu bizim çalışmamızı desteklemektedir. Facchini ve arkadaşları yaptıkları çalışmada serum karotenoit konsantrasyonlarının açlık kan glukoz ve insülin konsantrasyonu ile ters ilişkili olduğunu bildirilmişlerdir 28. Plazma tokoferol konsantrasyonunun sağlıklı kişilerde insülin resistansı ile ters ilişki olduğu 28,29, düşük serum vit E konsantrasyonlarının tip 2 DM riskini artırdığı bir prospektif kohort çalışma ile ortaya konmuştur 30. Decsi ve arkadaşları obes çocuklarda yaptıkları bir çalışmada plasma α -tokoferol değerleri ile açlık isülininin ters ilişkili olduğunu bildirmişlerdir 32. DM hastalarında α -tokoferol ve keratenoit düşüklüğünün nedeni bilinmemekle birlikte, alım ve/veya kullanımdaki değişiklikten kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Karotenoitler ve tokoferoller ile glukoz metabolizması arasındaki bağlantının biyolojik mekanizmaları hakkındaki bilgimiz oldukça kısıtlıdır. Tokoferol ve karotenoitlerin glukoz metabolizması ile ilişkilerinin antioksidan etkileri ile tam olarak açıklanabildiği söylenemez 33-35.
Sonuç olarak hiperglisemi ile seyreden hastalıklarda lipid peroksidasyonu artarken, α -tokoferol ve β–karoten seviyelerinin düştüğü yaptığımız çalışmada ve benzeri çalışmalarda gösterilmiştir. Bundan dolayı, hiperglisemi ile seyreden hastalıkların önlenmesi ve komplikasyonlarından korunmada bu bilgilerin göz önünde tutulmasının ve E vitamini, karoten gibi doğal antioksidanlardan zengin gıdaların hastaların diyetlerine eklenmesinin faydalı olacağını düşünmekteyiz.