Esansyel trombositemi ve polistemia vera'da değişen derecelerde
artmış megakaryositopoez ve eritropoez mevcuttur.
JAK2 mutasyonunun matür megakaryosit, hipersensitif
platelet sayısı artışı ve küçük damar dolaşımında bozulmaya
yol açtığı bildirilmiştir
9. JAK2 mutasyonun proliferatif
avantaja yol açtığı ve miyeloproliferatif neoplazmın ilerlemesiyle
ilişkili olduğu gösterilmiştir
10. ET'de JAK2 mutasyonunun
daha yüksek hemoglobin, lökosit sayıları ve artmış
tromboz insidansını gösteren çalışmalar mevcuttur
11,12.
ET'de ilave risk faktörleri varlığında büyük damarları ve
mikrodolaşımı tutan trombotik olaylar sık görülmektedir
13.
Olgumuzda JAK2 mutasyonunun pozitif olması, lökositoz ve
polisteminin gelişen trombotik süreçte etkili olabileceğini
düşünmekteyiz. ET'de sitotoksik tedavi ile hem hematopoeze
hem de aterosklerotik plaklara antiproliferatif etki sayesinde
aterosklerotik sürecin ilerlemesi durdurulmaktadır. Serebral
infarktın en sık nedenlerinden birisi de karotid arterlerde
gelişen stenozdur. Yüksek dereceli semptomatik stenozda
(lümendeki daralma %70 ve üzeri) ilk üç yılda ki serebral
infarkt riski %25'lere ulaşabildiğinden operasyon önerilirken, orta dereceli stenozda (%50-69 arası) eğer semptomatikse
operasyon önerilmektedir. Karotid endarterektomi karotis
arter stenozu tedavisinde ilk seçilecek tedavi metodu olup,
restenoz oranının oldukça düşük olduğu bildirilmiştir
14-16.
Esansiyel trombositemide aspirinle beraber anagrelide,
interferon veya hidroksiüre gibi platelet düşürücü ajanlar
verilirse mikrovasküler ve majör tromboz komplikasyonlarının
hemen hemen tamama yakın önlenmiş olunacağı belirtilmiştir.
Serebral infarktlarda, yavaş olarak artan infarkt büyüklüğüyle
beraber kan hücre sayılarında da yükseklik mevcutsa
bu durumda aterosklerotik bir etiyolojiden ziyade
MPN'ın etiyolojide düşünülmesi gerektiği ifade edilmiştir16. Hastamızın iki yıl önce serebral infarkt geçirmesi klinik
tablonun yıllar öncesi mevcut olduğunu düşündürmektedir.
Tromboz geçiren hastaların hemogram değerlerinde MPN
düşündüren anormalliklerle karşılaşıldığında gerekli ileri
tetkikler planlanmalıdır. ET'de ileri yaş ve daha önce
trombotik olay geçirmiş olmak daha sonra trombotik tablonun
tekrarı açısından majör risk faktörü olarak değerlendirilmektedir.
Tek başına trombosit sayısı riskle ilişkili bulunmamış
olmakla birlikte platelet sayısının kontrolüyle tromboz
sıklığının azaldığı gösterilmiştir. Aspirin kullanımının
vasomotor ve mikrovasküler tıkayıcı semptomlar ve bulguları
gidermede sıklıkla etkili olmasına rağmen, büyük damarlardaki
trombozu riski azaltmada etkisine dair kısıtlı bulgu
mevcuttur. Diğer risk faktörleri ise hiperkolesterolemi ve
sigara içiminin olmasıdır. Ayrıca ET'de kan hücreleri ve
damar duvarları arasındaki kompleks ilişkiye bağlı olarak
ateroskleroz sürecinin kolaylaşabileceği bildirilmektedir17,18. Hiperviskosite, lökosit aktivasyonu sonucu gelişen
endotelyal hasar, hiperhomosisteinemi, JAK2 ve STAT5
genlerinde aktivasyon artışı aterosklerozun gelişiminde ve
ilerlemesinde rol oynayan diğer faktörlerdir18. ET'lu
hastalar tromboz atağı geçirdiğinde, herediter trombofilik risk
faktörlerinin araştırılmasına gerek yoktur19. Bu nedenle
hastamıza herediter trombofili tetkikleri yapılmamıştır. Hastamızda
sigara içiminin sonlandırılması, saptanan karotis
arter stenozuna yönelik nörolojik ve nörojirürjik takip ve
tedavi girişimleri gibi risk faktörlerine yönelik tedbirler
başlatıldı. Sitoredüktif medikal tedavi ve gerektiğinde
flebetomi ile viskozitenin düşürülmesi gibi önlemlerle takibi
devam etmektedir. Sonuç olarak, Philedelphia kromozomu
negatif MPN-ET tanısı ile izlediğimiz hastalarda gelişen
tromboz atağı durumunda, tromboza yol açabilecek olası tüm
nedenlerin düşünülmesi ve araştırılması gereklidir. MPN'da
uygun takip ve tedaviyle hastaların hayat beklentileri normal
insanlarla benzer olabildiği halde, primer hastalığa veya ilave
patolojilere bağlı gelişen majör trombotik olaylar mortalite ve
morbiditeyi artıracağından tedaviler güncel bilgiler ışığında
düzenlenmelidir.